İçimden hiçbir şey yapmak da
yazmak da gelmiyor. Yeni başladığım bir kitap projesi var. Aklımda öyküler var yazıya geçemiyorum.
Neden?
Söylenecek her şey zaten
söylenmiş gibi geliyor da o yüzden! “Millet”
denen yığın lâfı zaten ağzımıza tıktı!
Şu saatten sonra ulusal, lâik bir Türk devletinin savunmak falan alenen saçmalık çünkü zaten hakkını
savunduğumuzu düşündüğümüz “millet”
bunlara düşman! Bu bir tür “otoimmün hastalık” gibi… Yani vücut kendi
organlarını düşman görerek onlara saldırıyor, kendi dokularını yok etmeye
uğraşıyor.
Şu saatten sonra iktidar Ülkenin bütün değerlerini yıksa bunu yaparken hiçbir
tereddüt duymayacağı gibi buna itiraz etmeye de hiç kimsenin hakkı kalmadı.
Millet kendi eliyle Atatürk’ün ona
bıraktığı bütün mirası har vurup harman savurdu. Artık bu memlekette
hayatlarımızı emniyet altına alan ne bir uygarlık ne de hukuk müessesesi
kalmıştır!
Şu saatten sonra zaten ülkemiz
fiilen Anayasanın ilk dört maddesinde tanımlanan niteliklerin tam aksi hale getirilmiştir.
Türkiye artık “Şer’i, monarşi, sadakacı bir kanun devletidir.”
Yani?
Lâik devlet fiilen yıkılmıştır.
Ülkenin bütün resmi kurumları alenen tarikatçilerin eline geçmiştir. Yakında
kadın memurların örtünmesi emredilebilir.
Türkiye Cumhuriyeti artık
demokratik değildir, fiilen başkanlık yetkileri kullanan bir cumhurbaşkanının egemenliğine
geçmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyallik”
vasfı artık “gecekondu sadaka
dağıtımcılığı” haline getirilmiştir.
En tehlikelisi, devletimizin
artık hukukla değil, yasamayla birleştirilmiş yürütmenin keyfi olarak çıkardığı
kanunlarla yönetiliyor olmasıdır. Şu
aşamadan sonra dinci AKP iktidarının çıkardığı ve çıkaracağı hiçbir kanunun “hukuka uygunluğunun”
tartışılması mümkün olmayacaktır.
Daha da kötüsü bu dinci güruhun Kürt etnik terörüyle beraber ülkeyi etnik olarak ayrıştırmasını artık hiç kimse engelleyemeyecektir!
Gene de yazmak fakirin boynunun
borcuydu, yazdı! Artık ne halin varsa gör, sevgili milletim!