4 Eylül 2015 Cuma

Göçmen Politikalarına Aykırı Bakış


Suriyeli çocuğun sahillerimize vuran cansız bedeni, bir insanlık ayıbı olarak hepimizi dehşete düşürdü.

Aslında o karenin  bizi bu kadar dehşete düşürmesinin sebebi,
o çocuğun bizim topraklarımızda günlük hayatımızın bunca içinde  görünüvermesiydi.
Uygar bir ülke olmadığımız için o ölümün sebepleri hakkında düşünmek yerine gelip geçici bir  dehşet duyduk o kadar.

Aslında bu ilkellik bize yapay   bir hümanizmle  aşılandı. Bir dehşet neden yaşanır,  çevremizdeki ölümler hangi yanlışların  sonucudur gibi şeyleri düşünmek ahlâkın dışına çıkarıldı. Hümanizm bir ahlâkî uyarıcı olarak bize dayatılırken sonuçları ortaya çıkaran süreçlerin ahlâkî ve akılcı sorgulanması da engellendi.

Bunu kim engelledi? Bunu sömürge politikalarının  tellâlları olan satılmış medya ve akademiya mensupları  engelledi.

Suriye’den bir Kürt ailesi kalkıp Kanada’ya gitmeye kalktığında onları kendi ülkelerinden gitmeye neyi ittiğini sormamız gerekirken Kanada’nın gömen politikalarını sorgulamaya başladık.
O halde sondan başlayalım:

Herhangi bir gelişmiş ülkenin  kimleri göçmen olarak kabul edip etmeyeceği o ülkenin devletine ait bir politikadır.
Bundan dolayı hiç bir hükümet, evine kimleri misafir olarak kabul edip etmemek hususunda  hiç kimse tarafından zorlanamaz.
Özellikle Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı kontrolsüz göç dalgasının yarattığı, sağlık, güvenlik ve ekonomi sorunları  sadece  göç edilen ülkelerin mültecilerce işgal edilmesine rıza gösterilerek çözülemez.
Ortadoğu özellikle Kürt silahlanmasıyla ciddi anlamda istikrarsızlığa itilmiş  bir bölge. Bu bölgede ulusal devletlerin egemenliklerini, bu egemenliklerin hukuk ve siyaset birliklerini bozan  unsur Kürt etnisitesinin kontrolsüz  bırakılmış olması.

Bu  mülteci dalgalarının genellikle  ulusal egemenlikleri zayıflamış ülkelerden olması,  etnik ve dini gerilimlerin yaşandığı ülkelerden olması dikkat çekici.

Suriye özelinde düşünecek olursak kuzeyde bir Kürt koridoru fiilen yaratılmış olmasına rağmen Kürtlerin  medeni memleketlere akın etmeleri, etnik devlet hayallerinin insanları mutlu etmeye yetmediğini gösteriyor.

Göçmen  veya mülteci akını batı ülkelerinde ciddi uyum sorunlarına sebep oluyor.
Batı ülkelerinin “sosyal devlet” politikaları, doğunun bilgisiz ve yetersiz toplulukları için kolay geçim kapısı olarak görülüyor.

Kürtler gibi etnik gruplardaki kabile dayanışması, gelişmiş ülkelerde, kanunların aşılmasında, sosyal yardımların istismar edilmesinde en önemli faktör oluyor.
Kendi ülkelerinde, teknolojinin, hukukun gelişimine yardım edemeyen ne kadar etnik grup varsa soluğu,  batının zengin topraklarında almaya çalışıyor.
Etnik  ihanetlerin ve vahşetin yarattığı korku dalgası, gelişmiş batının  hukuk güvencesiyle söndürülmeye çalışılıyor ama bu, her isteyen mülteciye kapı açmakla  çözülemez.
Bu sorunun çözümü için mültecilerin en çok çıktığı ülkelerde  bir takım önemlerin tavizsiz şekilde uygulanması gerekiyor:
Bu ülkelerdeki etnik terörün ve etnik siyasi bölünmenin önüne acilen geçilmesi, etnik silâhlanmanın kesin şekilde yasaklanması gerekiyor.

Daha sonra  etnik silâhlanma tehdidi altındaki ülkeler arasında sınır güvenliği ve siyasi ayrılıkçılık konularında bir güvenil birliğinin oluşturulması. Bu ülkeler arasında  ayrılıkçı teröre karşı ortak askeri operasyonların yapılması hususunda kalıcı bir birlik meydana getirilmesi.

Kendi ülkelerinde hiçbir yaratıcı ve  üretici  iş  yapmayan insanların meselâ Londra’da “şeriat mahalleleri” veya “Kürt 
mahalleleri”  oluşturmaları veya Avustralya’da şeriata özgürlük isteyerek kendilerini kabul etmiş insanları suçlamaları  son derece kötü.

Kontrolsüz mülteci ve göçmen akını, belirli bir nüfus, millî gelir düzeyini belirli bir üretimle koruyan  gelişmiş ülkelerde, üretken nüfusun enerjisinin tükenmesine yol açıyor.
Bu göçmen veya  mülteciler niteliksiz işleri devralarak  ciddi bir işsizliğe yol açıyorlar. Almanya ve Avusturya Kürtlerden çok daha nitelikli  Bulgar, İtalyan , Sırp  işçilerin akınıyla ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya.

Batı ülkelerinde, iltica ölçülerinin daha hassas hale getirilmesi gerekiyor.
Göçmen alımında, bu ülkelerin siyasi ve hukuk düzenlerine uyum sağlayabilecek medeni seviyede, belirli bir öğrenim düzeyinde olan insanlara izin verilmesi.

Bu etkin kısıtlamalar  hayata geçirilmezse dünyanın bütün üretimini  meydana getiren ülkelerin Barzani , Taliban, El Kaide  vs ilkellikleriyle işgal edilerek  yok olması tehlikesi söz konusu.
Bu durumda dünyada etkin teknolojik üretimin, arıtma sistemlerinin ve geri dönüşüm  sistemlerinin yok olması  hiç de o kadar uzak bir ihtimal değil.

Bu sistemlerin ortadan kalkması veya aksaması durumunda batıya göçen tembel  ve birikimsiz  kitlelerin, bizi doyuracak buğdayı ve ısıtacak enerjiyi üretmeleri mümkün olmayacak.