Demokrasi şirketlerin egemenliği değildir. |
Öyle görünüyor ki siyaset bilimi çalışmalarında yönetim
biçimlerinin inceleniş tarzında ciddi bir eksiklik var.
Bu eksiklik de yönetim
biçimlerinin kendi başlarına var olabildikleri kabulüne dayanıyor. Belki de
bunu siyaset biliminin yöntembilimindeki etkileşimsizlik olarak
görmemiz gerekiyor.
Kuram kavramlarla uğraşır. Kavramların kendi
içindeki tutarlığı bize onun anlamını verir.
Sorun şudur ki kavramlar başka
kavramlarla belli bağlamlarda ilişki içindedir. Bu ilişkiler onların günlük
hayatta olgular olarak karşımıza çıkmasına yol açar.
Kuramdaki meydana gelen ve
pratik/teorik sanal ikilemine yol açarak doğrunun bulunamayacağını kafamıza
yerleştiren de bu bağlamları görmekteki
eksikliğimizdir.
Örneğin demokrasinin insanoğlunun
geliştirebildiği en gelişmiş yönetim
biçimi olduğu sık sık söylenir.
Demokrasinin tanımı, yani anlam
bütünlüğü içinde bu düşünce doğrudur.
Öyleyse adı “demokratik” olan pek
çok totaliter yönetimi bu anlam ile nasıl açıklamalıyız?
Acaba demokrasinin anlamı mı
yetersizdir? Yoksa aslında demokrasi yalnızca bir hayal midir?
Bu iki soru adına diyalektik
denen uydurma mantıkla cevaplanmaya çalışılmış ama ona da bir çözüm
getirilememiştir. Diyalektik her şeyin zıttıyla bir arada olduğunu söyleyerek
anlamların ancak bir zıt kavramla birlikte anlaşılabileceğini söylemiştir.
Unuttuğu şeyse zıt saydığı kavramların kendi mutlaklıklarını/ metafiziğini
kabul etmeksizin zıtlık ilişkisinin anlamsız olacağıdır.
O halde demokrasi ile ilgili atladığımız nokta nedir?
Bu nokta siyaset biliminin,
kavramlarını, hukuk ve sosyoloji gibi diğer çalışma alanlarındaki kavramlarla
ilişkilendirmek noktasındaki eksikliğidir.
Bu bağlamsal bir eksikliktir. Bu
bağlamsal eksiklik, kavramların, olgular halinde ortaya çıkış aşamasındaki
farklılıkların sebebidir.
Demokrasinin bütün dünyada
geçerli standart bir tanımı olmakla beraber meselâ Alman ve Amerikan
demokrasilerinin ortaya çıkışında, uygulanışındaki farklar nasıl
açıklanmalıdır? Veya Kuzey Kore Demokratik Cumhuriyeti, arzu edilir bir
demokrasi örneği midir?
Bu noktada somut örneklerin
incelenmesinde dikkat edilmesi gereken temel nokta sosyolojik incelemedir.
Neden böyledir? Çünkü demokrasi gökten
kendiliğinden inen ve kullanıma hazır
bir pasta vs değildir. Çünkü demokrasi insanlar tarafından sürekli
denetlenerek kullanılması gereken bir yönetim biçimidir. İnsan iradesi
olmaksızın demokrasinin kendi başına ve hele düzgün biçimde işlemesi mümkün
değildir.
O halde demokrasiyi işleten insan
iradesinin kendi işleyiş biçimi göz önüne alınmaksızın, demokrasinin
işletilmesindeki pratik aksaklıkları anlamamız mümkün olmayacaktır. Ki bu da
bizi doğrudan “kültüre” götürür.
O halde demokrasinin üzerindeki
kültürel parmak izi için de sosyolojiye ihtiyacımız ortaya çıkmaktadır.
Söz gelimi Kuzey Irak’ta
Kürdistan olduğu düşünülen bölgede bir Kürt aşiret ağası tek başına bölgeyi
yönetmektedir. Belki kâğıt üstünde başka partiler de var olmasına rağmen Kuzey
Irak, fiilen bir aşiret diktasıdır. Bu diktanın başındaki Kürt aşiret reisinin
bu güne değiştirilmesi dahi düşünülmemiştir.
Oysa demokrasi, halkın kendi
yöneticilerini barışçı seçimlerle
özgürce değiştirebildiği yönetim biçimi olarak bilinir.
Bu tanımdaki “halk” terimi,
anlaşmazlıkların görünmez tetikleyicisidir.
Çünkü “halk” teriminin , bize
hangi toplumsal yapının içindeki siyasi özneden bahsettiği belirsizdir.
“Halk” genel anlamda bir ülkedeki
günlük hayatta beraber olan bütün insanları ifade eder.
Bu ise şu noktada belirsizdir.
Bir ülkede yaşayan insanların hangi toplumsal aşamada bir arada bulundukları
bilinmedikçe, “halkın”, bir ulusal yapıya mı yoksa bir kabileye mi mensup
olduğu da bilinmeyecektir.
Bu meselâ demokrasi için neden
önemlidir?
Ulusal yapılarda uluslaşma,
bireylere aile, aşiret, kabile, kavim mensubiyetlerinin çok daha üstünde bir
değer beraberliğinin aşılanmasıyla meydana gelir. Herhangi bir Türk çocuğu için
Türk olmak, ailesi ne kadar geniş olursa olsun, koskoca bir tarihin, büyük bir
dilin, övünülesi işlerin adalet sağlayıcı
bir toplumun parçası olmak anlamına gelir.
Oysa bir Kürt çocuğu için Kürt
olmak en fazla büyük bir aşiretim mensubu olmaktan ileriye gidemez. Çünkü Kürt
toplumsal yapısı, değer üretmekten ziyade
fiziksel güçle var olmaya dayanan
bir yapıdır. Bu yüzdendir ki Kürtleri uluslaştırmaya çalışanlar, yıllardır,
boşuna bir tarih ve dil meydana getirmek için uğraşmaktadır.
Bu demokrasi açısından ne anlama
gelmektedir?
Şu anlama gelmektedir ki herhangi
bir Türk demokrasiye, edindiği toplumsal değerler ile çok daha geniş bir anlam verecek, onu daha geniş bir
bağlamda değerlendirecektir.
Oysa bir Kürt için demokrasi,
ancak fiziksel güçle dünyada var olabilen aşiretinin, parmak sayısıyla devlet
denen zor kullanma aygıtını yönetmesinden öte bir anlam taşımayacaktır. Kürt
etnikçisi partilerin, demokrasiyi ancak parmak sayısı kadar anlayarak ülkeyi
buna dayalı olarak biçimlendirebileceklerini sanmalarının sebebi de bu ilkel
anlayışlarıdır.
Demokrasinin insan hakları, hukuk
devleti, kanun önünde eşitlik gibi kavramlarla
ilişkilendirilebilmesi ancak onun kimin
tarafından daha doğrusu hangi toplumsal
yapı tarafından, nasıl anlaşıldığına ve nasıl işletildiğine bağlıdır.
Demokrasinin sağlıklı
işletilebilmesi ancak onun içerdiği
“değerler” takımının anlaşılabileceği, değere dayanan toplumsal
yapılarda mümkündür ki dünyadaki örnek demokrasilerin istisnasız ulusal
devletlerde yaşatılıyor olması bunun kanıtıdır.
Bu yüzden siyaset bilimi incelemelerine girişmeden önce inceleme konusu
olan ülkenin toplumsal yapısı dikkatle araştırılmalıdır. Bu araştırılma
yapılmaksızın ilgili ülkede kavramlarımızın ne tür olgulara dönüştüğünü
anlamamız da mümkün olmayacaktır.