CHP kendisini “değişimin öncüsü” olarak
tanıtıyor.
Gerçek olup olmaması bir yana,
bunun reklam mottosu olarak bile telâffuz edilmesi güzel. Bu, CHP’de
bilinçlerin değişime kapanmadığını gösteriyor.
Peki yeni kurultay hazırlıkları
sürerken CHPli davranışı bu kalıpsöze (mottoya)
uygun mu? Maalesef değil.
CHPli delegenin henüz yolun
başındayken genel başkana bağlılığını göstermekte acele etmesi bana göre iki
sebebe dayanıyor: Birincisi psikologların birinci fayda dedikleri şeyle. Yani
mevcut yönetime bağlılıkla menfaat kaynaklarına bağlantıyı korumakla...
İkincisi daha derin ve Türk
siyasetini de yönlendiren, tehlikeli ve
adaletsiz sonuçlar da doğurabilen “öğrenilmiş çaresizlikle”.
Öğrenilmiş çaresizlik menfaat
algısından çok daha hızlı yayılıp bilinçleri ikna edebilen bir güdü. Tek tek bireyleri
çok kolay kırıp onları, güdülebilir
yekpâre sürüler haline getiriyor.
Bugün Kılıçdaroğlu Alı Ok’un
yeniden yorumlanmasından bahsediyor. Hiçkimse bunun CHPli delegenin ve Türk
Ulusu’nun genel ihtiyacı olduğunu düşünmüyor. Dahası hiçkimse Kılıçdaroğlunu böyle bir akıldanelikten
dolayı daha çekici ve becerikli falan da bulmuyor.
CHP delegesinin genel
psikolojisi, adına “muhafazakâr” denen ama aslında kelle meraklısı olduğu anlaşılan, tutucu
kitlelerin psikolojisiyle birebir örtüşüyor. “Mevcuda tutunmak, onu
kaybetmemek, mevcuttan gelecek faydalara razı olmak, mevcudun tanınırlılığna ve
bilinirliğine sığınmak” olarak özetleyebileceğimiz bir ruh hali bu.
Bu ruh halinde delege/seçmen başa
getirdiği insanın, kendi iradesinden pay
aldığını göremiyor. “Bir oy neyi
değiştirir ki?” düşüncesine kapılarak kendi iradesi dışında Tanrısal
bir başka kitle iradesinin, lideri atadığı, seçtiği kabulüyle oyunu
veriyor. Bu ruh halinin altında “ Zaten her şey belirlenmiş..” diye
özetleyebileceğimiz Arap/Emevi kader
inancı yatıyor. Bu bilinçdışımıza öyle yerleşmiş ki meselâ yakında konuştuğum
bir CHPli genç dahi yapılması gerekenleri çok iyi bildiğini gösterirken
konuşmasını “ama” ile bağlamaya eğilim gösteriyordu.
Genç, yapılanı akıl edebiliyor,
oraya kadar kendi aklına güveniyor ama iş değişikliği gerçekleştirmeye gelince
bunun, ancak Tanrısal bir iradenin
gerçekleştirebileceği kadar büyük bir iş
olduğuna inanıyordu.
Oysa sandık başına gittiğinde,
verdiği son oyla büyük bir akışı yönlendireceği ona söylense; eminim daha
farklı davranırdı.
CHPli delegelerde “Benim oyum her
şey değiştirebilir…” algısı yerleşmeli.
İyi de CHP’de bunun yerleşmesinin önemi ne?
Çünkü CHP ulusal değerlere bağlı
kalarak batılılaşmanın öncüsü olmuş, Atatürk’ün uygarlaşma hedefini kurumsal
olarak ifade eden bir yapı da ondan.
Batı bireyselliği genellikle salt
bencillik olarak ele alınır ama aynı zamanda demokrasinin ve adalet idealinin temelidir. Şöyle ki batı
bireyselliği kişinin kendi başına kendi
hedefini belirleyebileceği ve gene kendi başına bunların sorumluluğunu
alabileceği düşüncesine dayanır.
Bunun anlamı , hukukta “suçun
şahsiliği” ilkesinin yerleşmesidir.
Politikada ise her bir seçmenin
kendi başına politikayı etkileyebileceğinin anlaşılmasıdır.
Bugün değişmez ve kalıplaşmış seçmen kitlelerinin
var olduğu kanaati, dinci eğilimli büyük sağ kitle partilerince o kadar
tekrarlanmıştır ki seçmende, kendi
oyunun etkililiğine dair hemen hemen hiçbir inanç kalmamıştır.
Sağ seçmenin kendi liderine
gösterdiği “halife” bağlılığı CHP’de lâik bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu
bağlılığın motifi temelde aynı…
CHPli delege “ Hiçkimse tek başına merkezi yenemez, öyleyse
başımıza geçmiş insanlara yanaşmak hem yerimizi
ve menfaatimizi korumak hem de istikrarın devamı için mevcut yönetim
sürdürülmeli…”
Aslında CHPli delege mevcut
yönetime şöyle bir baktığında yönetimin Atatürk ilke ve devrimlerinden ziyade
tuhaf bir enternasyonalist ve Kürtçü siyaset esnaflığına yöneldiğini
görecektir. Yani aslında “kral çıplaktır”.
Ve daha önemlisi mevcut yönetim
her bir delegenin kendi başına, kendi eliyle atılmış oylarıyla seçilmiştir.
Delege burada “ilâhi/meta bir irade tarafından önceden belirlenmiş bir yönetimi
onayladığını” sanmaktadır.
CHP ne yapmalıdır?
CHPli delegeye, oyu ile partinin politik yöneliminin değişeceği
söylenmelidir. Görüne o ki CHP Kürtçü/enternasyonalist
bir Marksizmle Atatürkçü,
millîci/Kuvvacı yönelimler arasında
tercih yapacaktır. Mevcut yönetim Kılıçdaroğlu’nun şahsında ( aynen tek
adam yönetimlerinde olduğu gibi) Kürtçü/enternasyonalist
bir yöne gideceğini açıklamıştır. (“Altı oku yeniden yorumlamak”tan murat
muhtemelen “milliyetçiliğin”, solcu hümanizme ayak bağı olduğu yönünde,
toplumda dinci siyasetçe oluşturulan yaygın algıdır.)
CHPli delegeye, oy kabininde başkandan da her türlü güç figüründen de
tamamen bağımsız olduğu anlatılmalı, bunu algılaması sağlanmalıdır. Delege/seçmen
oy kabinine girdiğinde tek başına ciddi
ve gerçek bir anlam ifade eden, gerçekleri değiştirme gücüne sahip bir
mikro etki yaratmaktadır. Bilimsel kavrayışının sağ seçmene göre daha güçlü
olması muhtemel olan CHPli delegenin bunu anlamaması söz konu olamaz.
CHPli delegeye, siyasetin ezbere davranan kitlelerin kavgası olduğu
kanaatinin demokrasi için büyük tehlike olduğu açıklanmalıdır. Bu açıdan
kendisinin de aynı algıya teslim olmaması gerektiği ısrarla belirtilmelidir.
Bilim bize küçük değişimlerin
büyük değişimleri doğurabileceğini göstermektedir. “Kelebek etkisi” sadece
teorik bir akıl oyunu veya fantezi değildir. Kelebek etkisi düşüncesi bize
yanlış bireysel davranışların birikimli sonuçlarının meydana geldiğini hatırlatır
bir şekilde. Bu şekilde düşünüldüğünde,
bir kum yığınının, tepeye düşen son bir kum tanesiyle yıkılacağı bilindiğine
göre, aslında hiçbir kum tanesi yığın içinde anlamsız bir birim değildir. Devrim düşüncesinin temelindeki niceliksel değişmenin niteliksel değişmeyi
yaratacağı kabulü, aslında
bireylerin anlamlı varlıklarına dayanmıyorsa neyi ifade etmektedir?
CHPli delege partinin
yöneliminin, mevcut yönetiminin tanrısal aklıyla belirlenecek bir şey
olmadığını anlamalıdır. Ülkenin kuruluş ilkeleri ve mevcut koşullar arasındaki
çelişkiye teslim olmamak gerektiğini anlamllıdır. Ülkenin kuruluş ilkeleri ve
mevcut koşullar arasında ülkenin kuruluş
ilkelerini tercih etmesi gerektiği anlatılmalıdır.
CHPli delege, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Atatürk’ün de yola
çıktığında, kitlesel bir iktidar gücüne karşı tek başına olduğunu ve
yanında haklılığına dair büyük inancı dışında hiçbir şeyinin olmadığını bir
kere daha hatırlamalıdır.Atatürk
Kurtuluş Savaşını başlattığında tek bir kişi idiyse hiçkimsenin “amaların”
ardına sığınarak kitlenin Tanrılığına
boyun eğmesi düşünülemez.
CHPli seçmen, CHP’nin, Kuvvayı
Milliyenin partisi olduğuna gerçekten inanıyorsa yapması gereken her bir üyenin
tek tek ulusal egemenliğe ve adalete inancını
sandık başında göstermelidir. CHP,dinci gerilikle bulaşık, sağ kitle siyasetinin tapınmacı hastalığından
ancak böyle korunabilir..
CHP’nin korunması belki tek
başına çok önemli olmayabilir ama o
bugün, Türk düşmanlığında anlaşan, Kürtçü/İslâmcı koalisyonunun yıkıcı popülarizmine
ve oportünizmine karşı Türk Ulusu’nun
tek uygar ve lâik temsilcisidir. CHP delegesi sandığın başında, öğrenilmiş
çaresizliğe karşı kelebek etkisini temsil ettiğini bu yüzden aklından
çıkarmamalıdır.