Talep ve arz piyasada birbirlerini etkilerler. |
İhtiyaç, karşılanması gereken arzu veya yoksunluk/mahrumiyettir. Burada bir
“gereklilik” vardır.
İhtiyaçlar, genel yemek, barınma ve emniyet ihtiyaçları dışında bireyseldir.
İktisadî tartışmaların en temel
kavram kargaşası ihtiyaç ve talep
arasındaki farkı netleştirememekten
kaynaklanır.
Talep üretici arzına karşı tüketicinin, mübadele ile gerçekleşmiş
cevabıdır.
İhtiyaçlar bilindikleri
ölçüde üreticilerce karşılanmaya
çalışılır.
Buna karşılık eğer bütün üretim
ihtiyaçları karşılamaktan ibaret olsaydı icat denen yeniliklerin ortaya çıkması
mümkün olmazdı.
“İcat” olgusunun ortaya çıkışı “üretimin sadece ihtiyaç için
yapılması gerektiği” şeklinde ifade edilen sözde hümanist, sosyalist söylemin
yanlışlığını en başta ispatlar.
Otomobilin icadından evvel
insanlar atlarla veya buharlı trenlerle seyahat ve nakliyat ihtiyaçlarını gideriyorlardı.
“Tren bütün işimizi görmektedir!” denebilirdi ama insanoğlu bunu dememiş
insanların trenden daha hızlı ve daha rahat seyahat edebileceği bir buluşu
ortaya çıkarmışlardır.
Otomobil Ford’un zihninde
belirirken hemen hemen hiç kimsenin ne
böyle bir aracın var olabileceğine ne de
böyle bir araçla neler yapılabileceğine dair bir fikri vardı. Mevcut araçlarla
devam ederek otomobile ihtiyaç duymayabilirdik de.
Oysa böyle olmamıştır. Ford kendi
aklını, kendi bilgisini kendi menfaatleri için özgürce kullanarak, diğer
insanlardan, yarattığı şeyin karşılığını bekleyerek otomobili üretmiştir. Ondan
elde edilecek yararları şüphesiz tahmin
etmiştir, ama bu faydaları yaratan aklının, o icattan sonra meydana gelecek
değişikliklerdeki, faydalardaki payını
ondan yararlanacak insanlardan beklemiştir. Bu beklenti adaletsiz veya
ahlâksızca mıdır? Elbette hayır ama bu
ayrı bir tartışma konusudur.
Burada sorun ihtiyaca dayanmayan
üretimin yerinde olup olmadığıdır. Bunun cevabını müşteriler talepleriyle
verirler.
Herhangi bir mal, daha önce kendisine ihtiyaç
duyulmaksızın üretici tarafından arz edildiğinde iki ihtimal vardır. Ya
insanlar bu malı almak ister ya da istemez. Mal istenmezse fiyatı ödenmeyerek mal talepsiz bırakılır. Ya
da mal istenir ve karşılığı ödenerek üreticinin arzına karşı bir talep cevabı
verilmiş olur.
Bir malın talep edilip
edilmediği, insanların o mala ihtiyaçları olup olmadığı bilinerek anlaşılmaz.
Bir malın talebi ancak tüketicinin o malı alıp almamasıyla anlaşılır.
Bir arabaya şiddetle ihtiyaç
duyabiliriz. Ama bu bizim bireysel sorunumuzdur. Bu ihtiyaç belki kuvvetli bir arzu belki bir
yoksunluktur. Ama en nihayetinde ancak kendi içimizde hissettiğimiz bir “duygudur”.
Bir çiklet aldığınızda onunla ilgili yoğun bir arzu veya yoksunluk
duyup duymadığınızı çiklet üreticisi bilemez. Ama onun malını satın aldığınızda
“ Malını üretmek için benden istediğin fiyatı ödüyorum!” cevabını vermiş
olursunuz. Talep budur!
Bir eve ihtiyacımız vardır ve bu
ihtiyaç genellikle ekonomik gücümüzün yettiği barınma çeşitleriyle karşılanır.
Yiyecek ihtiyaçlarını dahi
karşılayamayan insanlar için de çeşitli kurumlar vardır.
Ama bir araba veya ev ihtiyacı
ancak ve yalnız onu bir şekilde karşılayabilecek güce erişip de üreticiye
karşılığını verdiğimizde piyasada “talep” olarak belirecektir.
Bir mala talep azlığı iki
sebepten meydana gelebilir. Ya insanlar o mala ihtiyaç duymuyordur ya da
karşılığını veremiyordur.
Ama ihtiyaç büyük ölçüde bireysel
ve psikolojiktir. En başta bahsettiğimiz yemek, barınma ve emniyet dışındaki “ihtiyaçlar” kişiden kişiye değişir. Şöyle düşünebiliriz.
Otomobil almayı bugün çok isterken yarın bunun aslında o kadar önemli
olmadığını düşünerek onu “ihtiyaçlar” listesinde daha geriye atabilir veya
listeden silebiliriz.
Bu yüzden ihtiyaç birysel,
talepse tarihîdir.
İktisadî hesaplar ifade
mübadeleye konu olmamış arzular üzerinden yapılmazlar; ancak gerçekleşmiş ve
tarih olmuş mübadelelere bakılarak yapılabilir.
Sosyalizmin mutlak iflâsı
daha bu noktada ortaya çıkar.
Çünkü müşteri talebiyle sınanacak
yeni ürünlerin ortaya çıkması, “ihtiyacı karşılamaya yönelik hümanist sosyalist
rejimde” mümkün değildir. İnsanlar ancak yeni bir malın, herhangi bir ihtiyacı
karşılayıp karşılayamadığını deneyebilirlerse, onu, ihtiyaç listesine alıp
almamaya karar verebilirler.
İnsanlar aydınlanma ihtiyacı duyuyorlardı ama onları mumdan daha iyi
aydınlatacak ve daha önce hiç var olmamış bir şeyin, onların ihtiyacı haline
gelmesi, ancak ampulün icadıyla mümkün olmuştur. (Yıllarını ömrünü, enerjisini
ampulü bulmak için geçiren bir insanın bu uğurda harcadıklarına
baktığımızda,onun, acaba milyonlara getirdiği rahatlıktan gereken payı almayı
hak etmez mi?)
Sosyalizm hem üretim araçlarını
devletleştirm
esi/ortaklaştırması hem de tüketicilere ihtiyaçları dikte
ettirmesi sebebiyle arz ve talebi
kökünden ortadan kaldırır. Sosyalist düzenin bir ekonomi yaratamamasının sebebi
budur.
Buradan şu sonucu çıkarabiliriz.
Har talep, üretici için bir ihtiyaç mektubudur ama her ihtiyaç, talep haline gelmeyebilir.