Sözcü'den |
“…İddiaya
göre, engelli arabasının önündeki Atatürk çıkartmasını gören M.Y., Ç.K. ve M.S.
gençleri durdurup aracı tekmelemeye başladı. Yaşları 16 ile 19 arasında değişen
üç saldırganın arkadaşları T.K., O.K. ve E.Ş.G. de Erdinç ve arkadaşını
tartaklamaya kalkışınca çevredekiler müdahale etti.
İhbar
üzerine gelen polis ekibi, Burak Erdinç’in engelli aracını tekmeleyen 6 kişiyi
gözaltına aldı. Güneydoğulu ailelerin
çocukları olduğu belirtilen şüpheliler hakkında işlem başlatıldı…”
Haber aslında çok önemli ipuçları içeriyor.
Bir kere henüz yetişkin olmuş veya olmamış genç
insanların bir toplumsal yarılmanın, ayrışmanın piyonu haline getirilmesi
durumu var.
Daha sonra Atatürk gibi bir ulusal değere hakaret
etmek eylemi var…
Belki de bir iç savaşın habercisi gibi görünen, şüphelilerin
toplumsal kimlikleri var…
Görünen o ki etnik ırkçılık yeni nesiller üzerinde
son derece etkili. Bunun bir sebebi belediyecilik dehalarının, kenar
mahalleleri oy paketleri olarak görüp bunların bozulmadan kalması için gettolaşmalarını
teşvik etmeleri. Türkiye bugün kendi
içinde kompleksli ve öfkeli bir getto
iktidarıyla yönetiliyor.
Bu durum, doğudan batıya göçenlerin uluslaşmaya
entegre olmasını engelliyor.
Yaşlıların uyum sorunları, kapalı toplum
dinamikleriyle derhal gençlere aktarılıyor ve medenî bir ortamda derhal
yaşıtlarıyla bütünleşebilecek gençler, köylerindeki kan davası güden
aşiret tutuculuğunun şehirdeki
temsilcileri haline geliyor. Kendi köylerinde kendi aileleri dışındakileri
yabancı gören insanlar şehirde koskoca bir “düşman” kitle içinde kalıyor.
Türkiye’de etnik ırkçılığın demokrasi sömürüsü,
kendi dışındaki dünyayı anlayamayan, düşman sayan ve bu yüzden o dünyaya uyum
sağlamak yerine onu kendine göre kesip biçmeye kalkan, ilkel kabile aklının isyanından başka bir şey değil.
İkinci olarak saldırgan gençler Atatürk’ün şahsında
meydana gelen ulusal bilincin ve birliğin yarattığı kendine güven duygusunu
hazmedemiyorlar. Çünkü bu güven, kurala dayalı bir ulusal beraberliğin dışa
açık, etkileşimli toplumsal yapısını işaret ediyor. Onlar ise içinde erimekten korktukları
şehirlerde bütün kimlikleri aşiret mensubiyetine dayanan kapalı toplumların
çocukları. Kendi içlerinde Atatürk gibi bir sembol şahsiyetleri yok. Onlar, bu
yüzden Atatürk etrafında birleşmek yerine, büyüklerinin taşıdığı nefrete ortak olmayı kendi ahlâkları
için daha tutarlı buluyorlar.
Bu yapılanlar etnik bir çatışmanın provası gibidir.
Bu gençler Türk Milleti’nin ortak değerlerine karşı saldırtılarak aslında bir
iç savaş ön testi yapılmaktadır.
Gençler etnik ırkçılık için en kolay harcanabilir tabakadır.
Bu tabaka kullanılarak toplumun bütünlüğü,
değerlerine bağlılığı, düşman algısı, saldırganlığa tepkisi rahatlıkla
ölçülebilir.
Yalnız şu unutulmamalıdır. Bugün Atatürk
çıkartmasına saldıranlar, içinde yaşadıkları toplum hafızasında sadece kendileriyle
değil, aileleriyle de yer alıyorlar. Bugün Atatürk’e ferdi olarak saldırdığı
düşünülen sanıkların bu saldırganlığı hangi aile terbiyesiyle aldıkları artık
sorgulanmaya başlanacaktır. Bu durum onların aile üyelerinin toplumsal hayatta
eskisi kadar hoşgörülü ve doğal
karşılanmayacaklarının habercisidir.
Kürt etnik ırkçıları şunu bilmelidir. Batıda Kürt
mahalleleri kendi içlerinde” kistleşmiş” olabilir ama yiyip bitiremeyecekleri
büyük şehirler ile kuşatılmış
durumdadırlar. Dolayısıyla koskoca bir ulusa savaş açtıkları takdirde
yaşadıkları şehrin her türlü imkânından mahrum kalacaklardır. Hele silâhlı bir
kalkışma durumunda karşılarında resmi kolluk kuvvetlerinin de engelleyemeyeceği
büyük bir öfke dalgası bulmaları kaçınılmazdır.
Böyle bir durumda dağdaki bebek katillerinin hiçbir
caydırıcılığı ve desteği kalmayacaktır.
Hiçbir eylem cevapsız kalmaz. Cevapların ölçüsünü, büyüklüğünü hesaplamak da
eylemcinin kendisine düşer.
Türk Milleti ortak değerlerine bağlılık göstermeyen
hiç kimseyle kardeşlik bağını sürdürmez.
Çünkü kardeşlik, yalnızca bir nesil veya ırk birliği değildir ama daha
önemlisi bir değer birliğidir ve varlığı
da bu şarta bağlıdır.
Etnik ırkçılık kalabalıkların şiddetiyle Türk
Milleti’ni korkutmaya çalışıyor sürekli ama karşısındaki “toplumu” idrak
etmekten aciz. Atatürk’ün Türk Milleti’nin
tarihinde ve vicdanındaki aydınlık ruhunu ve kılavuzluğunu anlayamıyor. Kafa tutmaya çalıştığı şey işte
bu.