Liberalizmin temel değerlerinden
biri birey… Bunun anlamı şu:
Toplumsal düzenler, yapıp ettiklerinin bilincinde
olan, sorumluluk sahibi özgür bireylerin eylemlerinin etkileşimi ile meydana
geliyor. Bundan dolayı da liberal teori, bu sorumluluk sahibi özgür bireylerin
davranışlarındaki genel düzenliliği keşfetmeye çalışıyor. Ve “ metodolojik
bireyden” bahsettiğinde de dünyanın her
yerinde görülen genel davranış düzenliliklerini anlatmaya çalışıyor.
Bunun ne önemi var? Bunun önemi
şu: Herkes için ve her zaman geçerli kuralların yani hukukun uygulanabilmesi
için herkes için ve her zaman geçerli insanî davranış düzenliliklerinin
anlaşılması gerekiyor.
Öyleyse liberalizmin
sorunlarımıza bir türlü çözüm getirememesinin sebebi nedir?
Yanlışlık liberalizmde midir?
Yani aslında temel haklar, bireyin korunması, hukuk devleti, sınırlı demokrasi,
piyasa ekonomisi gibi kavramlar yanlıştır ve zararlıdır da insanlar bunu sadece çevrelerine zarar vermek
için mi kullanırlar?
Yaygın akıl yürütme, bu değerleri
savunduğunu söyleyen batı ülkelerinin,
başkaları için aynı ilkelere uymadığı yönündedir.
Bu doğrudur. Kendilerine
benzemeye çalıştığımız, sakatlanmış da olsa liberal demokrasi ile idare edilen
ülkeler, söz konusu diğer ülkeler olunca hiç de liberal davranmamaktadırlar.
Aslına bakılırsa onlar
liberalizmin kurucu babası sayılabilecek
Adam SMITH’in “Milletlerin Zenginliği’nde”
daha en başta kendilerinden şikâyet ettiği “kayırmacı ekonominin” başrol oyuncularıdır.
O halde aslında, liberal kuram
bir hayal dünyasından mı ibarettir?
Hayır elbette değildir. Liberal
kuram insan davranışlarının düzenliliklerinin barış, dürüstlük ve hayata
saygıya dayandığı kabulünü geliştirmiştir ki bunun en büyük delili insan neslinin
korunması ve kötülüğün istisnaî olmasıdır.
Sorunun iki sebebi var:
Bunlardan birincisi batı
ülkelerinin, liberal demokrasiyi kendi gelişmiş toplumlarına özgü bir şey
olarak kabul etmeleri. Böylece onlar “metodolojik bireyden” bahsederken kendi
toplumlarının bireylerinden bahsederler.
Bu ciddi bir kibirdir. Aslı da yoktur. Çünkü
liberal demokratik ülkelerde bile
seçmenler, ekonomik gerçeklerin ve gerçek yararın gereklerine rağmen serbest ticaretin
kısıtlanmasını kıyasıya talep ederler. AB emeğin ve sermayenin serbest dolaşımı
hedefiyle kurulmuş olmasına rağmen bunu aşan bürokratik kitlesiyle üye
ülkelerde bile ciddi sıkıntılara yol açmıştır. İngiltere Euro’ya geçmemiş, birkaç ülke ortak bir
emirname gibi görünen AB Anayasası’nı
reddetmiştir. Amerikan seçmenleri,
lobicilikle yürütülen ekonominin bütün bir ulusu fakirleştirdiğinden
bihaberdir. Vergi mükelleflerinin
parasıyla kayırılan sözde kapitalistlere
karşı durmanın sosyalizmin değil, bilakis liberalizmin bir gereği olduğunu
dahi idrak edememektedirler.
Metodolojik bireyden sapmanın
birinci sebebi, bireyi esas alan bir
temel haklar sisteminin liberal demokratik ülkelerde bile hükümetlerce
alabildiğine ifsat edilmesi ve ortalama insanın, dünyanın hemen her yerinde,
genellikle kısa vadeli fayda
dışında pek bir şeye önem vermemesidir.
Metodolojik bireyden sapmanın
ikinci sebebi veya menbaı ise demokrasinin, hukuk ilkeleriyle
sınırlandırılamadığı bizimki gibi ülkeler
ve yönetimlerdir.
Böyle memleketlerde demokrasinin
çarpık algılanışı bazı sonuçlar doğurur.
Bu sonuçlardan bazıları şunlar
Demokrasinin her şeyin talep edilebildiği ve her
talebin de karşılanması gerektiği bir rejim olarak addedilmesi…
Demokrasinin, bir sayısal güç
dengesi olarak kabul edilmesi… Sahip
olunan oysa ayısınca özerklik gücüne de sahip olunabileceği yanılgısı…
Demokrasinin, çoğunluğun sınırsız
iktidarı olarak kabul edilmesi…
Bütün bunların yanında geri
kalmış ülkelerin liberallerinde,
toplumsal düzenlerin “kimliksiz bireylerce oluşturulduğu” kanaati, evdeki
hesabın çarşıya uymamasının bir sebebi…
Meselâ Türk liberalleri,
Türkiye’nin Türk insanına göre şekillenmesini
gayri demokratik bulmaktadır. Ama ayni liberaller Almanya’da Alman,
Fransa’da Fransız, Amerika’da Amerikan uluslarının kendi hayat tarzlarını,
içlerindeki azınlıklara rağmen kendilerinin belirlediğini nedense görmezden
gelmektedir.
Bunun da sebebi, uluslaşmanın büyük ve karmaşık çeşitliliğine
akıl erdirememeleri.
Bugün Türkiye artık kenar mahalleden beslenen bir cemaat ve
etnik ırkçılık kapalı toplum koalisyonunun elinde olduğundan; bu yapıların,
“egemenliğin” kullanıcısı ulusa göre bir demokratik siyaset belirlemesi de
mümkün değil.
Liberal bir metodolojik birey
ancak dinsel ve ırksal mensubiyetlerin ötesinde, kural altında bütünleşmekle
birbirine kendiliğinden benzeşmiş
bireylerin, yani ulusların bireyleri arasında ete kemiğe bürünebilir.
Ancak uluslaşma yolu ile hukuk teminatının “her bir birey için
ayrımsız” geçerli olduğu bir düzen
kurulabilir.
Liberal kuramın “hukuk önünde
eşitlik” ilkesinin gereği olan metodolojik birey, bugün batı ülkelerinde bile kayırmacılık, korumacılık ve siyasi kibir yüzünden tehdit altındadır.
Hele demokrasinin kuralsız ve
sınırsız işletildiği bizimki gibi memleketlerde “ taraf olmayan bertaraf” olur
gibi bir ilkelliği, siyaset metodu olarak kullanan, kenar mahalle dindarlığı ve etnik ırkçılık
için “metodolojik birey” açıkça saçmalıktır.
Türkiye, yiyip içip itaat eden
bir tür muti birey tipi yetiştiriyor. Azıcık vicdanı olan liberallerin yapması
gereken, yetiştirilen bu birey tipinin,
liberal kuramın özündeki, aklı başında ve sorumluluk sahibi özgür
“metodolojik birey” olup olmadığına bakmak…