"Türk- İslâm" söylemi, Türk milliyetçiliğin neresindedir?
Milliyetçilikte bir yeri var mıdır, olabilir mi? Bu söylemin hedeflediği
toplumsal düzende Türk'ün bekaası sağlanabilir mi?
Türk İslâm söylemi,
milliyetçiliğin siyasallaşma döneminin popülist bir sloganı olarak ortaya çıkmıştır. Merhum ARVASİ dışında da ona bir içerik
sağlamaya çalışan olmamıştır.
Bu söylemin içinde Osmanlıcılığın, milliyetçilikle
kaynaştırılması çabası vardır.
Türk İslâm söyleminin temelinde
devlet eliyle âleme, dini nizam vermek
amacı vardır. Sorun şudur: Türk'ler
asırlardır İslâm'ın kılıcı olmalarına rağmen, devlet işleyişinde, Türk İslâmcı'ların,
dincilerin sandığı gibi şeriat devleti
tesis etmemişlerdir. Dinî makamdan onay almayı siyaseten benimsemiş fakat
kanunlarını tamamen Türk örfüne ve zamanın gereklerine göre yapmışlardır.
Dolayısıyla tarihte "Türk tipi şeriat devleti" diye bir şey yoktur.
Oysa Türk- İslâmcı'ların
kafalarındaki devlet düzeni, kadının zorla başının örttürülüp kararlarının
erkek onayına bağlandığı, yasamanın, "ulema" fetvasına bağlandığı,
akılcı değil, nakilci ve ezberci, Emevi/Arap örfüne dayalı bir düzendir.
Türk İslâmcılar, Kur'an'da yer
yer öğütlenen bazı hususlara adeta bir
Haricî taassubuyla bağlıdır. Onlara göre meselâ mirasta, hırsızlığın cezasının
infazında, kadının giyiminde, hiç bir yoruma girmeden doğrudan kitabın lafzına
bakmak, buna karşılık hayatın her sahasını ulemanın akıl almaz tefsir yığınına
göre tasarlamak düşünülebilecek en iyi düzendir.
Böylece "İslâm
ahlâkına" göre şekillendirilmiş bir toplum yaratacaklarını düşünürler. Bu
ahlâk anlayışının içinde, Türk örfünün yeri olmadığını bir an bile
düşünmezler... Bunun yanında, herhangi bir şeriat devletinde, insanlara
dinlerini zorla yaşatmanın ahlâkî ikiyüzlülüğünü de düşünmezler. Şeriat devletinin
zorbalığının Türk'ün karakteriyle uyuşup uyuşmadığını da hiç düşünmezler.
Ahlâkın ferdin iradesiyle ilgisini inkâr ettiklerinden, Müslüman'a
durmadan zorla Müslümanlığını ikrar
ettirmeyi İslâm ahlâkını korumak sanırlar.
Türk- İslâmcı'lar'ın bu toplumsal
düzen tasavvurlarının, milletin hürriyet ve refahını korumaya ve geliştirmeye
çalışan milliyetçilikle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Böyle bir düşünce ile
demokratik bir hukuk devletinin sürdürülmesi mümkün değildir. Türk
milliyetçilerinin, slogan üreticisi popülist siyasetin güdümünde hareket
etmeden önce düşünmeleri gereken şey, , eleştirilemez kabul ettikleri siyaset
esnafının, memleket için demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü önemseyip
önemsemediğidir.
Türk milliyetçileri milletleriyle
bütünleşmek istiyorlarsa; şeriat
hayalcisi Türk İslamcı söylemlerle yollarını bir an önce ayırmalıdırlar.
Milliyetçilik, milletin örfüyle, akılla ve vicdanla ilgisi olmayan bir dinci
tasavvurun eline daha fazla bırakılmamalıdır. Türk Milleti'nin bekaası, girdiği
her ülkeyi ilkelleştiren, vahşileştiren dincilikle hiç bir şekilde korunamaz.
Türk milliyetçileri milletlerinin
medenî seviyesinin, dinci taassubun her çeşidinden korunmakla
korunabileceği ve yükseltilebileceğini
idrak etmedikçe ancak dar kafalı gericiler olarak görünecekler ve siyaset
sahasında, dincilerin egemenliğini genişletmekten
başka bir işe yaramayacaklardır.