Türk milliyetçiliğinin millî
meselelerdeki tepkileri hakkında, Cumhuriyet Bayramı katılımı önemli bir ayıraç
oldu.
Bir grup ülkücünün kendi başına
kutlama yapması dışında, MHP’nin teşkilat olarak kendini halkın kutlamalarından
ayrı tutması son derece düşündürücüdür.
MHP bu davranışıyla nevzuhur dinci elitlerin safında yer aldığını
göstermiştir. MHP’nin bayram
kutlamasındaki tavrını “devletçi” saiklerle açıklamak ancak bir safdillik
olabilir.
MHP’nin devletin safında yer
aldığına dair oluşturulmak istenen intiba yanlış bir kabule dayanıyor. O kabul
de MHP’nin hangi devleti benimsediğini bilememesidir.
Bugün Türkiye nevzuhur bir
seçkinler kümesinin elindedir. Bu
nevzuhur seçkinler, hiçbir medenî mirasa sahip olmayan ve dolayısıyla
geleceğe dair de bir bakış tanımayan,
devlet imkânlarıyla zenginleşmeyi kendisine hak bilen ve seçkinleşmeyi de
zenginleşmekten ibaret sanan bir grup.
Bu grubun maddî güdüleri, “ dini
egemen kılmak uğruna”, her ne pahasına olursa olsun zenginleşmek ve
“dinsizlerin” hayat alanlarını ele geçirmek.
Bunu belirtmemizin sebebi de
şu: Siyasal İslâmcılar, maddi
kabullerini hayata geçirebilmek için bütün toplumu, devlet eliyle yeniden dizayn etmeye çalışıyorlar. Onlara göre bugünkü
toplum, cumhuriyetin, daha doğrusu Atatürk’ün dinsiz ve ahlâksız tasarımının
bir ürünü. Dolayısıyla bu toplumsal yapıyı
kendi “İslâm ahlâklarına” göre yeniden kurmak, onların başlıca hedefi. “Dindar/kindar nesil”
yetiştirme fütursuzluğunun altındaki temel saik bu.
Peki MHP’nin bu hedefe bakışı ne?
MHP ne yazık ki siyasal
İslâmcılığ'ın bu hedeflerine karşı durabilecek bir birikime sahip değil. Daha
da kötüsü bu emellere karşı durmak gibi
bir niyeti yok.
Çünkü MHP oy avcılığı uğruna cemaatlere ve tarikatlere yaranmaya
çalıştığından bu yana artık Atatürk’ün “cumhuriyet” sembolüyle hayata geçirmeye çalıştığı Türk
çağdaşlaşması ve akılcılığı yolundan ayrılmıştır. Zaten o aşamadan sonra da MHP Türk adını kerhen ağzına alan, bütün kafa yapısı şeyhlerinin kendilerine telkin
ettiği Arap örfünü ahlâk sanan insanların mekânı haline gelmiştir.
Bugünkü MHP’nin, kurulduğu
günkü lâik, medeniyetçi ve akılcı MHP
ile zerre kadar ilgisi yoktur. MHP halka yönelmekle beraber halkı akılcı ve
medeniyetçi bir politikaya çekmeye çalışan insanların elinden çıkıp bu günkü
“kara kitaplı” taşra dindarlarının eline geçmiştir.
Bunun anlamı MHP’nin
devletçilikten bahsederken veya devleti
öncelerken hangi devletten bahsettiğini bilmediğidir.
MHP’nin taraf olduğu devlet
artık, Atatürk’ün Türk Milleti’ne miras bıraktığı lâik, medeniyetçi, akılcı
“cumhuriyet” değildir. MHP bugün açıkça
Türk düşmanı bir dinci akımın tasarımladığı, enternasyonalist/ümmetçi bir
bürokrasi ve siyaset esnafı seçkinliğine taabi olmakta ve bunu da Türk
devletine sahip çıkmak zannetmektedir.
Bunun sebebi de tarihten
bahsederek bir bilince sahip olabileceğini sanmasıdır. Oysa tarih, geçmiş nesillerin felsefelerini ve
mantıklarını anlayabilmek için okunur, kendisine tapınılması için değil…
Dolayısıyla meselâ Bilge Kağan’dan bahsetmek Bilge Kağan olmaya yetmez.
Atatürk bunu anlamış olduğu
içindir ki şimdilerde belki dinciliğe
teslim olmuş MHPlilerin bile dalga
geçtiği “Güneş Dil” kuramını geliştirmiştir. Bu, Türk’ün kendine özgülüğünü anlatmak için bir
bilinç oluşturma teşebbüsüdür. Bu, milletleşmenin başka milletleri taklit
ederek oluşturulamayacağını anlatan bir bakıştır.
Bugün gelinen noktada, Atatürk’ün
zamanı aşan, dinî ve lisanî kısıtlamaların ötesinde gördüğü Türk uluslaşmasının
bütün felsefesi ayaklar altına alınmış ve etnik bir temele indirgenmiştir. MHP
bu büyük çarpıtmayı fark edecek ve hele
düzeltecek felsefeden, mantıktan ve ahlâktan ne yazık ki yoksundur.
Çünkü MHP’nin ahlâk diye kabul
ettiği şey, siyasal İslamcı’ların kadını aşağılamakla kurulacağını telkin
ettiği, Arapçı bir uçkur korkusundan başka bir şey değildir.
Dünyaya bir kere ikinci sınıf bir
Arap gözüyle bakmaya başladığınızda, ortada
ne Türk’ün tarih oluşturan, yaratıcı büyük özü kalır ne de Türk
devletçiliğinin uygar, akılcı ve hürriyetçi temelleri…
MHP’nin öğrenmesi gereken şey,
bizim için devletin, kimliksiz, niteliksiz, tarihsiz bir bürokratik
seçkinler heyeti olmadığıdır. MHP’nin
öğrenmesi gereken ikinci şey siyasetin bürokrasinin esiri veya takipçisi olmadığıdır.
Mesele odur ki devlet geleneğinin
mantığını ve ahlâkını içine sindirmiş bir Türk bürokrasisi olmadıkça siyaset asla kendi başına bir devlet
tasarlayamaz. Çünkü siyaset, maalesef en gelişmiş demokrasilerde dahi en
nihayetinde, gelgeç oyların ve heveslerin, temsil makamına taşınarak
taraftarlara menfaat temin etmesinden öteye geçememektedir.
MHP herşeyden önce Türk’e ait
olanın ne olduğunu öğrenmeli, “Türk İslâmcı”/ ümmetçi ahlâkî bulanıklığından kurtulmalıdır. Aksi
takdirde MHP’nin milliyetçiliğin geleceğinde hiçbir yeri olmayacaktır. Belki
daha kötüsü, Türk milliyetçiliğinin
siyaset eliyle katlinden sorumlu olarak tarihin sabıka defterinde kara bir leke
olarak kalacaktır.