Tamam da "Hangi İslam"? |
İslâm, seçilmesi ve içine dahil
olunması en kolay dindir.
Çünkü İslâm’a girişte ruhban onayına ve cemaat şahitliğine ihtiyaç
yoktur.
Ve bu hal normalde “Amel imandan
bir cüz değildir” ilkesiyle sağlamlaştırılmıştır.
İslâm’a giriş, bir iman beyanından
başka hiçbir şey gerektirmez. Bu beyan dışında da ,normalde sizin dini
mensubiyetinizi gösterir herhangi bir şey yapmanız da beklenmez.
Peki ama özü bundan ibaret olan
bir “din” , pratikte ve hali hazırda
böyle midir, böyle mi yaşanmakta veya uygulanmaktadır? Buna olumlu cevap
vermemiz ne yazık ki imkânsızdır.
İslâm, özünde ,Allah’ın birliğine
inanmak dışında “kozmik” bir inanç gerektirmez. Onu kurumsallaşarak dinleşmiş inançlardan ayran temel
şey de budur.
İslâm’a girişin, ruhban onayı ve
cemaat şahitliğini kesinlikle gerektirmemesi, onun daha en baştan basit, ulaşılabilir,
şiddetsiz ve zararsız olmasını sağlar.
Fakat İslâm’ın bir tevhit
inancından kurumsallaşarak “din” haline gelmesiyle beraber bu basitlik,
kolaylık kaybolmuştur.
İslâm’a girişin basitliği, imanın
da akla dayanan bir basitliğini getirmekteyken, onun “ dinleşmesi” insanileşmesine ve siyasallaşmasına sebep
olmuştur.
İslâm’ın serüveni, inancın,
dinleştiğinde nasıl insanileştiğinin v
siyasallaştığının en ibret verici örneğidir.
Peki ama insanileşmek ve
siyasallaşmak neden önemlidir?
İnancın dinleşmesiyle beraber
hadisler yoluyla peygamberin ve âlimlerin sözleri, yorumları, Allah’ın sözleri
üzerinde bir vesayet ve ipotek meydana getirmişlerdir. Bu durum inancın insanîleşmesini doğurmuştur. Bu
insanileşmeyle beraber her ruhban veya
âlim kendi küçük dinini yaratmıştır. Dinleşme, doğrudan doğruya nifak sebebi haline gelmiştir.
Bunun doğurduğu kötü sonuç ise bu küçük dinlerin
sıradan Müslümanlarca izlenemez ve anlaşılamaz
olmasıdır.
İnsanîleşmeyle birlikte özellikle ilmihal/muamelat sahası inanılmaz bir
emir çöplüğü haline gelmiştir. gömülmüştür. Zaten “muamelat”, bizatihi
inancın özüyle ilgili olmayıp da insanileşmeyle ortaya çıkmış yapay bir fiilî
durumlar ve emirler evrenidir.
Bir noktaya gelindiğinde artık basit
bir inançtan tutarlı bir emirler bütünü yaratmaya çalışılır. Fakat değiştirilemez Tanrı sözleriyle, her biri tartışmalı olan
insan sözleri arasındaki çelişki asla aşılamaz. Bu çelişkinin aşılabileceği
düşüncesiyle sayısız yorumlar ortaya atılır. Daha sonra bu yorumların arasında
bir ilahi ünsiyet rekabeti başlar. Böylece ilâhî kelama en uygun yorum kavgası bir mezhep gerilimi olarak
ortaya çıkar. Bu da siyasallaşmanın kıyametidir.
Tanrı’nın sözleriyle tutarlı bir
emirler bütünü oluşturmak hayaliyle beslenen, hayatın her noktasını Tanrı’nın “emirleriyle”,
sözleriyle biçimlendirme tutkusu, sıradan Müslüman’ı, varlığından bile habersiz
olduğu sayısız kanuna uymaya mecbur eder.
İşte bu emir çokluğu,
zamanla Müslümanları “hile-i şeriyeyle”
emirlerden kaçınmaya sevk eder. “Hile-i şeriye”, şeriat yoluyla şer’i emirlerden
kaçmak çabasının mantığını oluşturur.
Zamanla sözde dini emirler o kadar birikir ki
bunları, değiştirilemez bir kutsallıktan kaynaklandıkları için yok sayamadığınız
gibi kolay kolay değiştiremezsiniz de. Dolayısıyla muamelat, fıkıh daha önce
adlandırdığımız şekilde kullanışsız ve anlamsız bir emirler çöplüğü
haline gelir.
Müslüman dine uymak ihtiyacından dolayı her gün daha
fazla yoruma ve cevaba ihtiyaç duyar ve her gün daha fazla bu emirler çöplüğüne
gömülür.
Bu emirler çöplüğünde artık amaç,
evrenin yaratıcısından bir ümit ve sevinç edinmek değildir. Buradaki amaç artık
yalnızca zevahiri/ görüntüyü kurtarmak, daha fazla Müslüman rolü yapmaktır.
İşte Müslüman ülkelerinin makus talihini doğuran da bu çöplük iptilasıdır.
2 yorum:
Bu emirler çöplüğünde artık amaç, evrenin yaratıcısından bir ümit ve sevinç edinmek değildir. Buradaki amaç artık yalnızca zevahiri/ görüntüyü kurtarmak, daha fazla Müslüman rolü yapmaktır. İşte Müslüman ülkelerinin makus talihini doğuran da bu çöplük iptilasıdır." cümlesi özetliyor her şeyi.
Selcen Hanm,
Uzun zamandır göremiyorduk, hoş geldiniz. Beğendiğinize sevindik.
Yorum için çok teşekkürler.
Lütfen daha sık gelin.
Saygılar.
Yorum Gönder