Türkçü zümre, tavizsiz ve sert insanlar olarak görülür.
Ve genellikle bu tutumun
Türkçülükten, ırkçılıktan kaynaklandığı
düşünülür. Bu düşünüş de sözde meşhur Atsız-Türkçe kavgasına dayandırılır.
Buna göre Atsız milliyetçiliğin liderliğinde güya Türkeş’i kıskanmış, milliyetçiliğin
liderliğini elinden bırakmamak istememiştir.
Ama bu işin bir başka yönüdür, magazin
sığlığıdır. Yazımızın asıl konusu Türkçü kararlılığın, haklılığını anlatmaktır.
Türkçüler ne düşünür, nasıl düşünür, niçin düşünür?
Türkçüler merhum Atsız’ın “ırkçılık”
tarifi üzerinden “Bizden olanlarla, bizim olanlarla düşünmek, üretmek, yaratmak
ve yürümek” anlayışıyla düşünür ve hareket ederler. Ahlâkta ve politikada Türk’ün amaçlarına yönelik, “Türkçeleştirilmiş”
araçlarla hareket etmek gerektiğini düşünürler. En azından bu satırların
yazarının naçiz aklının anlayabildiği, budur.
Bu fikrin üzerinde ısrarla durur
ve onun bir devlet politikası olarak
benimsenmesini arzularlar. Nitekim aslında
Türkçü anlayış Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesidir. Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuranlar ümmet ütopyalarının, “İslâm Âlemi” söylemlerinin
siyasal trajedilerini bizzat yaşamış insanlardır. Bundan dolayıdır ki onlar,
meselelerin hallinde “Türk merkezli” bir düşünüşün tek çare olduğuna yaşayarak
kani olmuşlardır.
Bunun dışında , cumhuriyetin
kurucuları ve sonraki Türkçü nesil, batı kurumsallaşmasını en iyi anlayan
insanlardır. Onlar bilirler ki refah bir sonraki nesle aktarılabilen üretim
mirasıyla meydana getirilirken medeniyet
de bir sonraki nesle bırakılan tarih, kültür ve millet şuuru mirasıyla büyür ve yerleşir. Bu sebepten onlar beşeri
hukukun akılcı tadilat yolunu benimsemiş, akılcı-lâik insanlardır. İçlerinden şeriatla
medeniyetin bağdaştırılabileceğini sanan tek bir insanın bile çıkmaması onların
basiretlerinin ve görgülerinin gerçekliğine ve derinliğine delildir.
Ama onların Türkçülük davasındaki
kararlılıkları sadece birtakım
tecrübelere bağlanamaz. Onlar özellikle Merhum Atsız’ın “uzlaşmazlık
ahlâkının” mantığını idrak etmiş insanlardır.
Buna göre “Türk’ün bekası,
hürriyeti ve refahı” ( ki bunlar aslında hayat,
hürriyet ve mülkiyet temel haklar kabulünün Türk özelinde düşünülen biçimleridir) için faydası olmayan hiçbir fikir veya olgu
ile uzlaşılamaz. Eğer bir ideolojiyi, Türk bekasına, hürriyetine ve refahına yararlı
kılamıyorsak onunla uzlaşmaya çalışmak sadece bir zaman kaybı olmayıp aynı
zamanda zararlı olanı, zehir olanı, bünyeye sokmak demektir.
İşte Türkçü’ler “Türk için, Türk’e
göre, Türk tarafından” diye ifade edilmiş adapte sloganın ifade ettiği merkezde
kalmakta ısrarlıdır. Nedense onların bu ısrarları özellikle Arapçılıkla
uzlaşmayı Müslümanlık sayan siyasal milliyetçiler için itici ve kırıcı görünür.
Türkçü’lerin Türklükteki
ısrarları tek ve inkâr edilmez Türk sosyolojik gerçekliğinin, her tür yabancı hayranlığının ilkesiz uzlaşmacılığıyla bulandırılmaması içindir.
Bundan dolayı Türkçüler başkalarının ne düşündüğüyle ilgilenen ama Türk gibi
düşünmekten vazgeçmeyen insanlardır. İçlerinden değişik ideolojilere yakınlık
duyanlar olsa bile Türk’ü incitmemeyi, yıpratmamayı davranışlarının temeli
sayarlar. Bu yüzdendir ki onlar siyasal milliyetçilerin asla erişemeyecekleri
bir felsefî birikim elde etmiş ciddi entelektüellerdir.
Gene bu yüzdendir ki siyasal
milliyetçilerin kaderleri liderlerinin iki dudağı arasındayken ve siyasal
çalkantılarla rahatlıkla silinebilirken
Türkçüler daima var olmuşlardır ve olacaklardır. Bugüne kadar
pek çok siyasetçi milliyetçi gelip geçmiş ve pek çoğu hiç hatırlanmazken “şaman”,
“dinsiz” diye hakir görülmeye çalışılan Atsız’ın bir bengü taş gibi hâlâ ayakta durup bize yol göstermesi bunun
en güzel örneğidir.
Türkçüler, fikirlerine, akıllarının, tecrübelerinin ve vicdanlarının
rehberliğinde bağlılık gösterir. Ve bu
yüzdendir ki esen rüzgâra göre eğilmeyi, siyaset, taktik, savaş sanatı sanan
eyyamcı Türk İslâmcı uzlaşmacılık tarafından sevilmezler.
Türk İslâmcı Arap uzlaşmacılığı,
Türkçü mirası har vurup harman savururken Türkçüler “Türk ırkı sağ olsun!” diyerek bu
istismara ve şımarıklığa katlanmışlardır, katlanmaktadırlar. Çünkü Türkçüler bilirler ki hak ve hakikat,
kalabalıkların, sürülerin sığ idraklerine kurban edilemeyecek kadar
kıymetlidir. Onlar Türk bozkırlarında çoban ateşlerine, köy çocuklarına,
gariban yolculara yol gösteren bağırları poyrazlı yalnız bengü taşlardır! Onlar
berrak yayla göğünde gördüğümüz, gecemize ümit seren parlak
yıldızlardır. Onlar hayatlarını milletlerine adamış gerçek kahramanlardır ki
işte tam da bu sebepten uzlaşmazlıkları
anlamlı ve kutsaldır.
Tanrı Türk’ü korusun!
2 yorum:
Bunu anlayabilenlere selam olsun.
Teşekkürler efendim, eksik olmayın. Saygılar.
Yorum Gönder