18 Aralık 2013 Çarşamba

Türkçü Kararlılık Ve Uzlaşmazlık Ahlâkı

Milliyetçi camia içindeki

Türkçü zümre,  tavizsiz ve sert insanlar olarak görülür.

Ve genellikle bu tutumun Türkçülükten,  ırkçılıktan kaynaklandığı düşünülür. Bu düşünüş  de  sözde meşhur Atsız-Türkçe  kavgasına dayandırılır.

Buna  göre Atsız milliyetçiliğin liderliğinde güya  Türkeş’i kıskanmış, milliyetçiliğin liderliğini elinden bırakmamak istememiştir.

Ama bu işin bir başka yönüdür, magazin sığlığıdır. Yazımızın asıl konusu Türkçü kararlılığın, haklılığını anlatmaktır.

Türkçüler  ne düşünür, nasıl düşünür, niçin düşünür?

Türkçüler merhum Atsız’ın “ırkçılık” tarifi üzerinden “Bizden olanlarla, bizim olanlarla düşünmek, üretmek, yaratmak ve yürümek” anlayışıyla düşünür ve hareket ederler. Ahlâkta ve politikada    Türk’ün amaçlarına yönelik, “Türkçeleştirilmiş” araçlarla hareket etmek gerektiğini düşünürler. En azından bu satırların yazarının naçiz aklının anlayabildiği, budur.

Bu fikrin üzerinde ısrarla durur ve  onun bir devlet politikası olarak benimsenmesini arzularlar. Nitekim aslında  Türkçü anlayış Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesidir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar ümmet ütopyalarının, “İslâm Âlemi” söylemlerinin siyasal trajedilerini bizzat yaşamış insanlardır. Bundan dolayıdır ki onlar, meselelerin hallinde “Türk merkezli” bir düşünüşün tek çare olduğuna yaşayarak kani olmuşlardır.

Bunun dışında , cumhuriyetin kurucuları ve sonraki Türkçü nesil, batı kurumsallaşmasını en iyi anlayan insanlardır. Onlar bilirler ki refah bir sonraki nesle aktarılabilen üretim mirasıyla  meydana getirilirken medeniyet de bir sonraki nesle bırakılan tarih, kültür ve millet şuuru mirasıyla  büyür ve yerleşir. Bu sebepten onlar beşeri hukukun akılcı tadilat yolunu benimsemiş,  akılcı-lâik insanlardır. İçlerinden şeriatla medeniyetin bağdaştırılabileceğini sanan tek bir insanın bile çıkmaması onların basiretlerinin ve görgülerinin gerçekliğine ve derinliğine delildir.

Ama onların Türkçülük davasındaki kararlılıkları sadece birtakım  tecrübelere bağlanamaz. Onlar özellikle Merhum Atsız’ın “uzlaşmazlık ahlâkının” mantığını idrak etmiş insanlardır.

Buna göre “Türk’ün bekası, hürriyeti ve refahı” ( ki bunlar aslında hayat,  hürriyet ve mülkiyet temel haklar kabulünün Türk özelinde  düşünülen biçimleridir)  için faydası olmayan hiçbir fikir veya olgu ile uzlaşılamaz. Eğer bir ideolojiyi,  Türk bekasına, hürriyetine ve refahına yararlı kılamıyorsak onunla uzlaşmaya çalışmak sadece bir zaman kaybı olmayıp aynı zamanda zararlı olanı, zehir olanı, bünyeye sokmak demektir.

İşte Türkçü’ler “Türk için, Türk’e göre, Türk tarafından” diye ifade edilmiş adapte sloganın ifade ettiği merkezde kalmakta ısrarlıdır. Nedense onların bu ısrarları özellikle Arapçılıkla uzlaşmayı Müslümanlık sayan siyasal milliyetçiler için itici ve kırıcı görünür.

Türkçü’lerin Türklükteki ısrarları tek ve inkâr edilmez Türk sosyolojik gerçekliğinin, her tür yabancı hayranlığının ilkesiz uzlaşmacılığıyla bulandırılmaması içindir. Bundan dolayı Türkçüler başkalarının ne düşündüğüyle ilgilenen ama Türk gibi düşünmekten vazgeçmeyen insanlardır. İçlerinden değişik ideolojilere yakınlık duyanlar olsa bile Türk’ü incitmemeyi, yıpratmamayı davranışlarının temeli sayarlar. Bu yüzdendir ki onlar siyasal milliyetçilerin asla erişemeyecekleri bir felsefî birikim elde etmiş ciddi entelektüellerdir.

Gene bu yüzdendir ki siyasal milliyetçilerin kaderleri liderlerinin iki dudağı arasındayken ve siyasal çalkantılarla rahatlıkla  silinebilirken Türkçüler daima var olmuşlardır ve olacaklardır.   Bugüne kadar pek çok siyasetçi milliyetçi gelip geçmiş ve pek çoğu hiç hatırlanmazken “şaman”, “dinsiz” diye hakir görülmeye çalışılan Atsız’ın bir bengü taş gibi  hâlâ ayakta durup bize yol göstermesi bunun en  güzel örneğidir.

Türkçüler,  fikirlerine, akıllarının, tecrübelerinin ve vicdanlarının rehberliğinde  bağlılık gösterir. Ve bu yüzdendir ki esen rüzgâra göre eğilmeyi, siyaset, taktik, savaş sanatı sanan eyyamcı Türk İslâmcı uzlaşmacılık tarafından sevilmezler.

Türk İslâmcı Arap uzlaşmacılığı, Türkçü mirası har vurup harman savururken  Türkçüler “Türk ırkı sağ olsun!” diyerek bu istismara ve şımarıklığa katlanmışlardır, katlanmaktadırlar.  Çünkü Türkçüler bilirler ki hak ve hakikat, kalabalıkların, sürülerin sığ idraklerine kurban edilemeyecek kadar kıymetlidir. Onlar Türk bozkırlarında çoban ateşlerine, köy çocuklarına, gariban yolculara yol gösteren bağırları poyrazlı yalnız bengü taşlardır!  Onlar  berrak yayla göğünde gördüğümüz, gecemize ümit seren parlak yıldızlardır. Onlar hayatlarını milletlerine adamış gerçek kahramanlardır ki işte  tam da bu sebepten uzlaşmazlıkları anlamlı ve kutsaldır.

Tanrı Türk’ü korusun!


2 yorum:

selcen dedi ki...

Bunu anlayabilenlere selam olsun.

Afşar Çelik dedi ki...

Teşekkürler efendim, eksik olmayın. Saygılar.