5 Eylül 2016 Pazartesi

Dindarlığın Ahlâkî Şantaj Rejimi



Türkiye’de derin bir ahlâkî bunalım yaşanıyor. Bu bunalım üstelik de şeriatın gayrı resmi olarak uygulandığı son on dört yılda  önü alınamaz bir şekilde büyümüş görünüyor.

Pornografik ve erotik  yayınların  gayri resmi bir şeriat kısıtlamasıyla   mümkün olabildiğince kısıtlandığı bir dönemde cinsel suçlar ve cinsel istismarla ilgili  istatistiklerdeki yükseliş  düşündürücü olmanın ötesinde, tam bir kırmızı alarm seviyesinde.

Peki ama ahlâkın tek ölçüsü cinsellik mi? Elbette değil. Ve fakat siyasetin, artık cinsel  şantajlar dahil her türlü ahlâki şantaj ve sömürüyle yürütülmesi de  bir yöntem olarak benimsenmiş durumda.

Peki ama bu şantaj ve sömürü düzeni nasıl  işliyor?

Bu şantaj ve sömürü düzeninde  dinci aktörler, kendilerini türbanla ve dini sembollerle tam bir kamuflaj altına alıyor ve  kendilerini her türlü ahlâkî tartışmadan bağışık kılıyor. Bu arada örtünmenin getirdiği  kesin  bağlılıkla ahlâk üzerine de ipoteklerini koyuyorlar.

Dinin tartışma üstü kutsallığını sömürerek davranışlarını tartışmasız hale getirdikten sonra da ayrıca ahlâk üzerinde  kurdukları tekel ile  ahlâkın biçimini ve ölçüsünü de belirleme yetkisini ele geçirmiş oluyorlar.

Buradaki kör nokta “Ama biz de Müslümanız!” diyen samimi Müslümanların iyi niyetinde meydana geliyor. Böylece “Müslümanlık” müştereğinde birleşilebileceğini veya uzlaşılabileceğini sanan “laik Müslümanlar”,  ahlâk alanındaki dinci/dindar ( artık her ikisinin de aynı insanlık dışı şeriat rejimine hizmet ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz) egemenliğini zımnen onaylamış oluyorlar.

Böylece dinci/dindar ahlâkı, karşı cinsle görünürde hiçbir ilişki kurmamak ve kadını alabildiğine sosyal hayattan  tecrit etmekle ortaya çıkıyor.  Bu ahlâkın bu kadar basit  olabilmesinin sebebi, “ darül harp” denen bir düzende Müslümanların, düzenin kendisiyle  savaşmak için  her türlü  kısıtlamadan ari olduklarına inanmaları. Böylece  “gayrimüslimlerin”  küfür düzenini yıkmak için o küfür düzeninin araçlarını kullanarak  savaşı kazanmak Müslümanların tek amacı haline geliyor.

İntihar bombacılarının masumları katlederken duydukları iç huzuruyla, dindar siyasetin ponografik kaset şantajlarını utanmaksızın kullanabilmesini sağlayan temel güdü işte bu: “ Müslüman olmayanlara karşı hiçbir ahlâkî kısıtlamamız yoktur!”

Bu şantaj düzeninde, dinciler/dindarlar   ölçülerini onların belirlediği ahlâkı  sıradan Müslümanların onaylamasıyla beraber   ahlâkın bütün sorumluluğunu da onların sırtına yıkıyorlar.

Böylece örtünmeyen kadının taciz edilebileceğini, ona tecavüz etmenin yanlış olmadığını, açık kadınların tacizi veya tecavüzü hak ettiğini söylerken ahlaksızlık ettiğini düşünmeyen bir  cinsel sapık, insanların  cinsel zaaflarını gözetleyerek bu zaaftan dolayı utanmaları gerektiğini söyleyebiliyor. İşin kötüsü şantaj kurbanları, utançlarının bu alçakça sömürüsüne teslim oluyor ve ahlâkın, tecavüzcü, tacizci bir takım sapıklarca belirlenmesine izin veriyorlar.

Böylece Türkiye’de dinci/ dindar ahlâk   türban, sakal, takke  simgeleriyle kendi ahlâkî egemenlik alanını işaretlerken  ahlâkın genel bağlamından kendini kurtarıyor.  Bunu yaptıktan sonra  o bağlama sadık kalma borcunu da  “laik Müslümanların” sırtına yüklüyor.

Bu anlayış sanırım şu şekilde özetlenebilir: “ Benim ahlâkım, karımı senden uzak tutmakla sınırlı.  Sen de ahlâklıysan aynısını yap. Yoksa ben senin açık karını sokakta taciz de ederim, ona tecavüz de ederim. Açık saçık dolaşıp beni tahrik ettiği için o bu saldırıyı hak etmiş demektir.

Bunun dışındaki ahlâk beni bağlamaz. Beni bağlamayan ahlâk seni bağlıyorsa o da senin sorumluluğundur, beni sorumluluğum değildir.”

Bu ahlâkî ikiyüzlülük sarmalında biri çıkıp da “ Benim karımı aldatmam veya ilişki tercihlerim benim sorunumdur. Başkasının ahlâkî zaaflarını araştırarak ülkeye hizmet edemezsiniz. Başkasının namusuna göz dikerek ahlâkî ölçü belirleyemezsiniz.  İfşa ettiğiniz zaaflarımla ilgili sorumluluk bana aittir fakat bunların benim diğer hizmetlerimle veya  eserlerimle bir ilgisi yoktur. Sizin benim ahlâki zaaflarımı araştırıp hele ifşa etmeniz, benim bu zaaflarımdan çok daha aşağılık bir iştir. Sizin ahlâkî şantaj düzeninizi kabul etmiyorum!” deseydi belki de işler çok farklı olabilirdi.

Oysa Türkiye’de hemen herkes dinci/dindar  ahlâkî şantaj düzenine teslim olmuş durumda. İşte Türkiye’nin yönetimini belirleyen %50lik “millî iradenin” ahlâkî düzeyi ve dindar şantajcılığın  geldiği nokta bu.


Hiç yorum yok: