31 Temmuz 2013 Çarşamba

Medeniyet mesafesi

Burada özetleri yazsam nasıl olur, acaba? Bir entellektüel için üretmek nefes almak demektir.

Ben entellektüel miyim? Bilmiyorum ama olmak istiyorum.

Maddi sıkıntılar ne zaman biter? 

İnsanlar neden ilişkilerinde mesafeyi koruyamaz? Bunu öğrenebilmemiz için daha kaç yıl gerekiyor? Medeniyetin tek kelimelik bir tanımımı sorsalardı, "Mesafe" derdim.

Siyasilerin alabildiğine argo konuştuğu bir memlekette dip dibe , burun buruna yaşamay bayılıyoruz.

Ve böyle bir memlekette herkesi birbirinin polisi yapacaklarmış.

Vahşetten beslenen siyaset demokrasiyi zehirler, öldürür.

Ama başı açık komşusunu fahişe olarak görüp kıskanan, elindeki kitapla gezen komşusunu bir ihbarlla yok edebileceğini bilen "millî irade" eminim bunu umursamayacaktır.



27 Temmuz 2013 Cumartesi

Demokrasinin muhafazakârı

Demokrasinin muhafazakârı nasıl olur? Belki bunu İngiliz'lere sormak lâzım. Acaba onların muhafazakârları "yumruklarını sıkarak" beklemiş midir?

Acaba herhangi bir muhafazakâr başbakan " Susturun şu  sayfaları!"  der miydi?

Bizde bir arıza olmasın?

İlkel toplumun muhafazakârlığı demek ancak bu kadar oluyor?

En çok merak ettiğim de liberallerin şu alemi rezaletlere suskun kalması...

Belki de sinir sistemimiz sadece omurgadan ibaret?

25 Temmuz 2013 Perşembe

İyi anlatılar, iyi öyküler,iyi bloglar

Bir anlatı ki blogun bir anlatı olduğunu düşünüyorum ne yapar?

Bunu düşünmemin sebebi şu:

Anlatıda belli bir kişisellik ve estetik yönelimi veya gayreti olmazsa biz anlamı nereden edinebiliriz?

Sanıyor musunuz ki anlam kendiliğinden, öylece ortaya çıkabilir?

Maalesef hayır.

Çünkü anlam, herhangi bir şeyi kendi idrakimize göre anlatmamızdan doğar. Dolayısıyla önce anlatıcının anlayışına ihtiyaç duyar.

O halde "edebî" bir metin nasıl ortaya çıkar?

Edebî bir metin, yazarının "anlayışını" ortaya iyi koyabildiği dolayısıyla "iyi anlatabildiği" metindir.

Peki ama içeriğin bununla ilgisi yok mudur? Sanıldığının aksine içerik tek başına nir estetik kuvvet tartışmaz.

İçeriği veya öyküyü kuvvetli kılan, onunla ilgili heyecanlı, ilgili ve özgün bir anlatımdır.

Ben bunlardan neden bahsettim? Kendime bir ders vermek için. Bu kadar...



22 Temmuz 2013 Pazartesi

Gelişmişlik Bilinçte Başlar

Gelişmişlik  genellikle teknolojik  açıdan ele alınıyor.
Çünkü bu gözle görülen kısmı.

Ama sanırım iş bundan ibaret değil.
Gelişmişlik bir  bilinç hali. Bu açıdan gerçekten “geri” toplumlar var. Yani durum şu değil:
Hayatın size karşı bir komplo olduğuna, kurban olduğunuza inanarak LCD televizyon icat edebilecek bir kafa geliştirebilirsiniz.
Şimdi şunu düşünün.

Afganistan’da, Irak’ta , Kuzey Afrika’da kadınları ezen, aşiret savaşlarıyla hâlâ uğraşan ve bütün arzuları, gelişmiş ülkelerin dünyadan silinmesi olan kabilelerin temel güdüleri nedir? Çok basit: Nefret!

Kendilerinden olmayana duydukları adeta varoluşsal, bilince genetik olarak işlemiş nefretleriyle onların bütün hayatları, yabancılardan ayrılmak üzerine kurulu.

Belki gelişmiş  ülkelerde de  yabancı korkusuna rastlarız ama gelişmişlik, yabancı olandan alınan parçanın kendine benzetilmesi, sindirilebilmesi ve kendine dönüştürülebilmesi.

Ama bunu yapabilmek için yabancıyla kendimiz arasında korkusuz bir ilişki geliştire
bilmemiz, en azından kendimizi ona denk görebilmemiz gerekiyor.

Bu da gene zihnin dünyayı, düşmanlık, nefret ve korku temelinde değil de benzeşmek, kendine güven ve var olmak arzusu ile tanımaya bağlı.

İyi haber, bu bir tercih meselesi…
Bu günden itibaren kendi varlığımızı, düşman gördüğümüz bir dünyanın yok edilmesine bağlamaktan vazgeçmemiz ile her şey başlayacak.

O zaman kendimizi yabancının karşısında eşit ve nitelikli bir varlık olarak görmeye başlayabileceğiz.
İşte o zaman yabancıdan alabildiklerimize şaşacağız. Ve o zaman dünyaya neler verebildiğimize şaşacağız.
Yabancıdan korkan, kendi içine kapalı bütün toplumların yağmacı ve toplayıcı olması acaba tesadüf müdür?
Atatürk’ün Türk Ulusu’na çizdiği lâik ve uygar  bir toplum rotası acaba tesadüfî miydi?
Bunu bir daha düşünmekte sayısız faydalar var.


19 Temmuz 2013 Cuma

İktidarı Besleyen Parazit Sürüsü

Nasıl oluyor da bir kısmımız ülkenin hali hakkında her geçen gün daha fazla endişelenirken geri kalanlarımız tamamen rahat uyuyabiliyor?

Bu memlekette sabi sübyan daha altına işerken onu okula iten zihniyet hiç kimseyi mi düşündürmüyor?

" Hayır" demek kimsenin aklına gelmiyor mu?

Birilerinin keyfine, tutuculuğuna göre hayatımız sürekli kısıtlanıyor.

Bu ülke insanına hayranım! Boğula boğula yaşamak diye bir şeyin var olduğunu gösterdiler.

Yani elbette bizim gibi solunum yapmayan bakteriler falan var. Ama onlar bakteri ve hemcinsleri insanlar tarafından yendiği için asla bundan sorumlu tutulmuyorlar.

İnsan denen canlı nefes almak zorunda. Yani istesek de yoğurt bakterisi olamıyoruz.

Ama bakteri gibi yaşamaya çalışıp insan nimetleri elde etmek istiyoruz.

Nefes almaktan, insan olmaktan vazgeçerseniz nimetlerden de sorumluluktan da vazgeçersiniz.

Memleket insanı, mantar gibi yaşayıp insan gibi beslenmek isteyen bir parazit sürüsü.

Dinci seçmen insanlığını partiye teslim edip insanca muamele görmek bedava insanlık saygısı ve nimeti toplamak istiyor.  Dinci parti  ise kitleleri mantar gibi beslerken onları ve diğerlerini insan yerine koymadığını açık açık gösteriyor.

İnsan olmadan insan yerine konmadan yaşayabilen bir tuhaf canlı türünün işgali altında yaşıyoruz vesselam.

17 Temmuz 2013 Çarşamba

Bu Gün PKK İçin Ne yaptın?

Günler ne çabuk geçiyor… Önceki yazının üzerinden beş gün geçmiş.
Bu beş gün zarfında neler olmuş?


PKK son bir ayda Cizre’de 160 olay çıkarmış. Ayrıca GSM şebekesi kurmaya başlamış.
Şimdi “İşin gücün PKK” diyecek  çok akil abilerim olacaktır, şüphesiz.

Aslında tabii, memleketin bir yerlerinde eli taşlı it enikleri, polisçilik oynarken bizim bununla ilgilenmemize ne gerek var, değil mi?
Memleketin “liberalleri”, bu işleri liberalizmin ve vicdanlarının içine nasıl sığdırıyorlar?

Şimdi Cizre’de görev yapan polisler ne düşünüyor, ben en çok onu merak ediyorum. “Hocaefendi hazretleri Müslümanların huzuru için her yer yalanır, öpülür…” diyerek PKKlı itlere  vaaz mı ediyorlardır?

Ne vardı lan şu “Türk” denen herifler olmayaydı da bu beynamaz Müslüman kardeşlerimizle çatışmayaydık!” mı diyorlardır?

Hayırlısıyla şeriat devletini kurunca Kürt Türk’e şöyle ağız tadıyla bir konfederasyon yaparız, barış gelir, anamız ağlamaz!”  mı diyorlardır?

Nereden geldik lan bu Kürdistan toprağına? Ne işimiz var lan bizim burada? Tayinci olsak da çekip gitsek memlekete, gümüş yüzüğümüz türbanlı karılarımızla sohbetlere katılıp huzur içinde emeklilik beklesek!” mi diyorlardır?

Askerlerin ne dediğini hiç bilemiyorum. “Aman abi, rütbe alma zamanı gammazlanmayalım boş yere! Yerel güçlerle iyi geçinip adam gibi sicil alalım. Nasıl olsa bu Allah’ın belâsı yerlerden de kurtulur gül gibi komutanlık ederiz batıda, o zamana  kadar sıkalım dişimizi. Devir vatan matan denecek devir değil! Alırlar maazallah Ergenekoncu diye içeri, nemize lâzım!” mı diyorlardır acaba?
PKKlı itlerin ne dediği yıllardır ortada. Başbakana s.r de çektiler, savaş da ilân ettiler, posta da koydular devlete.
Hakikaten yahu… Bunlarla biz niye ilgileneceğiz değil mi? Kıçı kırık vatandaşlarız ne de olsa.  Oy verip de bakan seçiyoruz diye kendimizi “baş olduk”mu sayacağız? Altı üstü ayak takımıyız.

Sahi ey okuyucu!
Siz ne okumak isterdiniz blogda?

Neden bahsetsek hoşunuza giderdi? Taksim diyeceğim orada da “Dayan Lice!” denerek zaten “Halkların kardeşliği” koalisyonu elin esrar lordlarıyla işi pişirdi! Solculuk PKKlılıkmış dense yeridir kıvamına geldik yani anlayacağınız… Öyle mi, değil mi? Çok merak ediyorum. Otuz takipçimiz var hayrına bir yorum veya cevap bekliyorum abilerim, ablalarım.

Ebru Şallı eşinden ayrılmış… 11 yıldır bir aradalarmış, Türkiye ünlü evliliği ortalamasını zaten aşmışsınız, boşandığınız iyi olmuş…

"Allah’ın yeteneksizleri" yarışmasında cüri değişmişmiş…
Benim seyretmek istediğim film Looper/Tetikçiler…

Filmin âlâsı bizim memlekette çekiliyor da milletin umrunda değil.


16 Temmuz 2013 Salı

Internet Explorer Şaşırtıyor

Gelişen ve değişen reklam dünyasında artık tüketicilerin dikkatini çekmek için sıradan bir reklamdan fazlasını yapmak gerektiği bir gerçek. Bugün birçok marka bu yeni sisteme ayak uydurmaya çalışırken, Internet Explorer izlediği yol ile rakipleri arasından sıyrılıyor.


Bir zamanların efsane tarayıcısı olan Internet Explorer yepyeni versiyonuyla tamamen değiştiğini söylüyor. Bu değişimi, Türkiye’de çok da alışkın olmadığımız bir şekilde anlatıyor.
Internet Explorer 10, Internet Explorer 6’yı en az bizim kadar sevmiyor. Bunu dile getirmekten de hiç çekinmiyor. ''www.explorerdegisinceben.com'' sitesinde yer alan görseller ve videolar esprili bir şekilde eski versiyonuyla inceden dalga geçiyor. Çelik’in yer aldığı ''Artık devir değişti'' videosu bu komik ve absürt içeriklerden yalnızca bir tanesi. Internet Explorer bütün bunları yaparken güvendiği bir şey var elbet. O da IE 10’nun gerçekten hızlı ve sorunsuz çalışıyor olması. Yeni Explorer’ı bizzat deneyimleyenler bir konuda aynı fikirde; Internet Explorer ‘ın dönüşü muhteşem olmuş!

www.explorerdegisinceben.com

Bir bumads advertorial içeriğidir.

12 Temmuz 2013 Cuma

Köpeklerin Ülkesi

Blogu nasıl güncellemeli?
Memleketin her yanından her gün bir felaket haberi geliyor.

Her gün kendi hükûmetimizce daha yabancı daha düşman hale getiriliyoruz.

Bu şartlar altında yemek tarifli, " Karıları nasıl yersiniz?", " Erkeğinize boynuz takmanın seksen acısız yolu" gibi konularda nasıl yazılır, bilemiyorum, doğrusu.

Biz nasıl bir memlekette yaşıyoruz?

Kapımızın eşiğinde ülkemizi elimizden almak isteyenler her gün eylem yapıyor.

İnsanlar ne düşünüyor, çok merak ediyorum

Biz kimiz? Birbirlerinden şampanya içerek ayrılabilecek Avrupalı  kabileler mi?

Yoksa birbirini tavukları, koyunları için katledebilecek aşiret çocukları mı?

Bir blog yalnızca kişisel sayıklamaların yeri olabilir mi?

Yakın zamana kadar ülkede bir iç savaş çıkacağı endişesini taşıyordum.

Bugün anlıyorum ki Doğu veya Güneydoğu'da memurlar  katledilse kimse umursamayacak.

Bu ülke kimliksiz, kişiliksiz, menfaat düşkünlerinin ülkesi olmuş.

Bu ülke ekmeği veren herkesin tasma takarak sokaklarda gezdirebileceği köpekleşmiş kitlelerin ülkesi. Konuşmayı bilmeyen, yakınını çişiyle işaretleyen köpeklerin ülkesi.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Zombilerin iradesi

Zombiler beyin yiyerek besleniyor.
Herhalde insanlığı beyinden elde etmeye çalışıyorlar.

Ne tuhaf ki kitleleşerek hükmedenlerin hepsi aynı güdüyle yaşıyor.

Türkiye bir zombiler ülkesi.

Kadın doktorların becerisini sömüren ama kızlarını okutmayan...

Türk hukukunu kullanıp aşiretçilik, etnik ırkçılık yapan...

Durmadan sömürüldüğünü söyleyen ama hiç bir katma değer üretmeden kendine egemenlik alanı isteyen...

Sözlerini, fikirlerini Türk ulusuna borçlu olup da ancak onu tüketerek var olabilen, yaşam karşıtı bir zombiler kitlesinin egemenliğinde günden güne eriyerek yaşıyoruz. Aslında ölüyoruz...

Yozlaşmış Dincilerin Demokrasisi

Muhafazakâr demokrasi diye bir şey uydurdular. 

Bu tamamen Amerikan Cumhuriyetçilerine özentilerinden uydurulmuş bir şey.

Aradaki farklar çok bariz:

Cumhuyeçiler özgürlükçüdür, düşük vergilerden ve Amerikan ulusundan yanadır. Amerikan ulusunun tekliğini, bölünmezliğini, İngilizce'yi asla tartışmaya açmazlar.

Belki onlar için muhafazakar denebilir ve hatta mutaassıp.

Gene de beşeri hukuku tartışmazlar. Kanun altında eşitliğe inanırlar.

Bizim dincilerimiz böyle mi ? Hayır.

İçinde yaşadıkları ulusun tarihini bilmeyen o ulusa düşman, köksüz, sonradan görme ve tutucu insanlar onlar.

Demokrasiyi bir çoğunluk diktası olarak gördüklerini gizlemeye bile gerek duymayan kravatlı  mollalar...

Amerikan dış politikasının ve iş çevrelerinin oyuncakları olmaları için semirtilmiş  dinci sonradan görmeler.

İşte milli irade diye kendini dokunulmaz sanan kitle bu kadar  yoz...

4 Temmuz 2013 Perşembe

Sen Halksan Ben Kimim?

Ne hikmetse bütün siyasal İslamcılar, kendilerinin "halk" olduğunu iddia ediyorlar. 

Tahrir bir lidere karşı ayaklanırlen bu demokratik bir halk hareketi olarak görülüyordu.

Peki ama insanları kendilerine göre Müslümanlar ve diğerleri olarak ayrıştıran, kendileri dışındaki herkesi kâfir sayan bir zorbalar hükumetine karşı ayaklananlar kim oluyor? Ve neden dinci ilkellik reddedilmeyi hiç hazmedemiyor?

Tahrir'de geçen sene tahrik edilenler halk idiyse sözde Müslüman zorbalığına karşı çıkanlar kim?

Arap baharlarının Arap'larla ilgisi yoktu. Bu insanların akıldan koparıldık imamlarca güdüldüğü şeriat rejimleriyle laikliğin savaşıydı. Mısır bunun en açık örneği oldu.

Halkın kaçta kaçı desteklerse desteklesin, şeriat rejimleri adil ve özgürlükçü olamaz .

Türkiye fiilî şeriat rejimiyle bunun sancısını çekiyor.

Bu gün hava yağmurlu ve serindi. Arada dolu da yağdı.

"Jonathan Strange Ve Bay Norrel'i " bitirmek üzereyim.

Hikâyede tıkandım gibi. Ama yazmaya başlayınca bir şekilde akıyor işte.