31 Ağustos 2017 Perşembe

Sosyal Zekâ Geriliği

 Arzu Edilmiş Türsel Gerileme

Özellikle trafikteki davranışlara dikkat ettiğimde bile dehşet verici  bir eksiklikle karşılaşıyorum: Sosyal  zekâ  geriliği.

Sosyal zekâ geriliği ne?
Sosyal zekâ geriliği, toplumsal yaşamın sürdürülmesi için gereken asgari nezaketten ve özenden yoksun olmak, şeklinde tanımlanabilir.
Sosyal zekâ, bir toplumda ihtiyaçlarımızın, diğer insanlarla uyum halinde yaşayarak giderilebileceğini bilmekle başlıyor. Aslında sosyal zekâ en ilkel haliyle hayvanlarda da görülüyor.
Bizi diğer canlılardan ayıran özellik ise ilişkilerimizin güce değil rızaya dayanması. Yani bizde bir alfa erkeği çıkıp da herkesi kendisine içgüdüsel olarak itaat ettirmiyor. ( Gerçi Türkiye örneğinde böyle olup olmadığı da ciddi anlamda tartışmalı ya neyse…)
Başka insanları razı etmek için belli ikna yöntemlerini kullanmamız gerekiyor.
Trafik kurallarının ölüm tehlikesiyle doğrudan ilişkisinden dolayı ise hiç kimse bunları tartışmaya açmıyor, açamıyor.

Peki Türkiye’de ne oluyor?
Türkiye’de direksiyon simidini çevirebilen her iki ayaklı, “araba sürebildiği” iddiasıyla  bin küsur kiloluk çelik yığınlarını yollara çıkarabiliyor. Bunu yaparken ölüme sebebiyet verebilecek ihlalleri gözü kapalı yapabiliyor.
Bir başkasının ölümüne sebebiyet vermenin vicdani sorumluluğunu bile umursamayan bir yığın veya primat sürüsü, Türkiye’de toplumun bütün geleceğini, hayatını etkileyecek kanunları tek bir oyla  yürürlüğe koyabiliyor.

Peki ama bu  insanlara “primat sürüsü” demek hakaret mi? Bana kalırsa bu, hakaret değil.
Çünkü sosyal zekâ yetmezliği yaşayan ülkenin yaklaşık yarısı sadece ve ancak kendi ölümü pahasına bile olsa, nefret ettiği, düşman kabul ettiği insanların yok olması için her şeyi yapabilecek durumda.
Bu insanlar, iktidarın seçmenleri.
Bu insanlar hayvanların sürülerinin geleceği için uygun davranmak eğiliminden bile yoksun bir halde yaşıyorlar.
Hemen şimdi, şu an , nereden gelirse gelsin her türlü menfaati kapabilmek dışında hiç bir hayatta kalma yöntemleri ve becerileri yok.
İktidar partisi seçmen kitlesi, kendi başına üretemeyeceği her türlü değeri üreten insanların kanını emerek hayatını günlük yaşıyor.

Bu yaşayışla insan toplumunun sürdürülebilmesi mümkün değil. Bu yaşayışın sahiplerinin, bir başkasını iknaya çalışması, bir  şeyi rica etmesi, özür dilemesi vs mümkün değil.
Nitekim merkez sağ seçmenin reytinglerinin yarattığı dizi  film kepazeliklerinin ortak noktası, uluslaşmış Türk toplumunun kızlarının feodal Kürt kabileciliğince kullanılması, aşiretlerin intikam hikâyeleri gibi öğeler.

Sosyal zekâ geriliği, yaşamı açıkça korumak lüzumunu dahi idrak edemeyecek kadar kendi içine kapanmak ve ancak kendi benzerleriyle  sürü halinde hareket etmek olarak beliriyor.
Sosyal zekâ geriliği, bilinçli bir tercih aynı zamanda. Bu tercih çocuklara da  aktarıldığından Türkiye’de “insanca yaşamak becerisinden yoksun”  bir başka evrimsel tür ortaya çıkıyor: “Homo simplex”…

Bu tür her türlü değerden ve normdan yoksun bir halde H. Sapiensleri ölümüne sömürüyor. İnsanlığın nimetlerini insanlığın sorumluluğunu üstlenmeden elde etmek istiyor.
Sosyal zekânın gelişmesi için öncelikle H.simplex’in bir müddet siyasetten kesinlikle men edilmesi ve bu müddet zarfında bu kitlenin çocuklarının ailelerinin ilkelliğinden uzaklaştırılarak eğitilmesi     elzem görünüyor.
Türkiye’de arzu edilmiş bir ilkelleşme bütün hayatımızı tehdit ediyor.                                                  



22 Ağustos 2017 Salı

Ne zamandır yazmıyorum.?

Ne zamandır yazmıyorum.?
 İyi ama neden?
Öncelikle bir “kitap çalışmasının içindeyim”.
“Bir şeylerin içinde olmak” şu sıralarda pek popüler bir deyim.
Bu arada şunu belirtmeliyim:
Blog bana göre oldukça kişisel ve samimi bir şey.  Gene de ben onu arkadaşlarımla paylaşmayı seviyorum. Bu  elimizdeki ekmeği paylaşmak gibi.
Epeydir  yazmadığım için blog  Google aramalarında geriye düşmüş.
Peki ama  bir blogdan ne beklemeliyiz? Yüksek reklam geliri falan mı? Bu sadece sanayileşmiş ülkeler için anlamlı bir beklenti.
Şahsen ben bloğu, kendi düşüncelerimi toparlama odası gibi görüyorum.
Tabii bunun için öncelikle sürekli düşünmek gerekiyor.

Umarım her şey yolunda gider. Blogu okumağa devam ederseniz sevinirim.

Kullanım Kolaylığı ve Estetik Bir Arada

Derin dondurucuların faydalarını anlatarak zamanınızı almayacağım, uzun süreli gıda depolama için başka bir seçeneğin olmadığını zaten biliyorsunuzdur. Henüz bilmiyorsanız da, bu yılki Kurban Bayramı’nda öğreneceksiniz zira etleriniz buzdolabı içerisinde en fazla bir hafta dayanacak! Yani ister et, isterse de diğer gıdalar için uzun süreli depolama yapmak istiyorsanız, bir derin dondurucu kullanmanız gerekiyor. Bu bakımdan iki seçeneğiniz var: yatay ve dikey derin dondurucu modelleri. Yatay olanlar bir sandığı andırıyor ve kapakları üst kısımda yer alıyor. Dikey olanlar ise aynı bir buzdolabı gibi: Kapakları ön kısımlarında bulunuyor ve (isminden de tahmin edebileceğiniz gibi) dik şekilde kullanılıyorlar. Ben, tercihimi dikey derin dondurucu modellerinden, hatta daha net söyleyecek olursak, UED 5170 DTK A++ modelinden yana kullandım.
                                                               
Neden derseniz, her şeyden önce Uğur Soğutma markası güven veriyor. 60 yılı aşkın bir süredir derin dondurucu üretiyorlar ve bu nedenle benzersiz bir uzmanlıkları bulunuyor. Unutmayın, bu cihazları on yıllar boyunca kullanmak için alıyorsunuz ve he sağlamlıkları, hem de servis ağlarının yaygınlığı önem taşıyor. Uğur Soğutma, her iki bakımdan da beklentilerimi fazlasıyla karşılıyor. Gelelim tasarıma: UED 5170 DTK A++, dikey bir derin dondurucu modeli. Ben bu tasarımı seviyorum zira kullanması daha pratik geliyor: Aynı bir buzdolabı gibi rahatça kullanabiliyor, hatta buzdolabının yanına koyarak uyumlu ve estetik bir görünüm elde edebiliyorsunuz (ben öyle yaptım, tavsiye ederim).
UED 5170 DTK A++ yalnızca 46 kilo, yani kimseyi çağırmama gerek kalmadan bir köşeden diğerine kolayca taşıyabiliyorum. İç hacmi 170 litre, sadece benim değil, komşularımın gıdalarını bile depolamaya yetiyor! A ++ enerji sınıfında olduğu için, neredeyse hiç elektrik harcamıyor. En sevdiğim özelliği de, elektrik kesintilerinde bile içindekileri 15 saat boyunca korumaya devam edebilmesi oldu. Sık sık kesinti yaşanan bir yerde oturuyorsanız, emin olun bu özellik çok işinize yarayacak. Satın almak için https://satis.ugur.com.tr/item/ued-5170-dtk-a/100028 adresini kullanmanızı tavsiye ederim, peşin fiyatına 12 taksit yaptırarak kredi kartınızla alabiliyorsunuz. Geniş iç hacimli, dayanıklı, pratik ve uygun fiyatlı bir derin dondurucu arıyorsanız, UED 5170 DTK A++ modelini gönül rahatlığı ile tavsiye ediyorum.
                                     
Bir boomads advertorial içeriğidir.