“Türk İslâm” denen tamlama sadece
İslâmiyet’ten sonraki Türk devlet anlayışını ve kültürünü tanımlamakta bir kolaylık
sağlayabilir. Bu tabir tamamen tarihsel bir döneme işaret eden, özünde hiçbir açıklayıcılığı
olmayan boş bir tamlamadır/terimdir.
Neden böyledir? Çünkü İslâm hiçbir
topluma belirli, standart bir örf getirmemiştir. O sadece milletlere “uyulması
kendileri için daha hayırlı olacağı” va’z edilmiş ana ilkeler getirmiştir.
Dikkat edilirse Kur’anda “ Bu sizin için daha hayırlıdır.” İfadesine sık sık rastlarız. Demek ki “hayırlı”
olanın derecelendirmesiyle insanlara, örflerindeki, “zarar vermemek iradesi” olarak ahlâka
dayanan işlerin de “hayırlı” olabileceği mesajı dolaylı olarak verilmiştir.
Bu ne demektir? Bu, İslâmla
beraber Türk medeniyetinin farklı bir medeniyet haline gelmediğidir.
Medeniyetin içine aldığı maddi ve örfi unsurlar dinden gelmemiştir. Burası çok
önemlidir. Türk devletleri İslâmla beraber
ne yönetim biçimlerini, ne de politik yönelimlerini
değiştirmişlerdir. Devlet teşkilatlanmasına sızan unsurların dinle ilgisi yoktur. Bunlar
yeni ilişki çemberleri içindeki milletlerle
etkileşimlerden ibarettir.
Türkler için İslâmiyet’in kul
hakkını önceleyen “zarar vermemek iradesi” yönelimi zaten bilinen ve uygulanan bir yöntemdir. Türkler İslâmiyetin
uygulamaya/muamelata dair ilkelerini
asırlar evvelinden benimsemiş yüksek ahlâklı bir millettir.
Bu iki yönden de Türklerin İslâmla
bir şey kazandıklarını veya “şereflendiklerini” söylemek saçmalamaktır. Türk,
zaten İslâm’ın “Allah’ı tek mutlak hâkim olarak görmek” inanç temeline çok önceden
sahip olmuştur. Bundan dolayı da günlük hayatlarını İslâm’dan sonra bile Allah’ın
yardımcısı bir takım otoritelere dayandıran Arap’larla kıyaslanmayacak kadar
şerefli bir ulustur.
Türkler islâm’ı kabul ettiklerinde
ne bugünkü dinciler, Türk İslâmcılar gibi bir Arap hayranlığı ve aşağılık
kompleksi geliştirmişler ne de dini bir siyasî doktrin olarak kabul
etmişlerdir. Onlar için ahlak plânında İslâm mükemmel ve haklı bir sistemken siyasal anlamda
müttefiklerin belirlenmesi için basit bir akılcı politik çerçeveden ileri
gitmemiştir.
Türklerin İslâmiyetle
geliştirdikleri sanatlar veya yeni kültür unsurlarında Arap etkisi vardır. Resim yasağı gibi
hurafeler Selçuklu’da dahi dokumuzla
uyuşmamıştır. Selçuklu dönemi
camilerinde dahi rahatlıkla hayvan tasvirlerine rastlamamız bunun delilidir.
Türkçesi, Türklerle İslâmiyet’in ilişkisinde
Arapların iki yüzlü takiyeci yorumculuğundan ve
“üstün kavim” kompleksinden
eser yoktur.
Bunun günlük hayattaki en güzel
örneği vakit namazlarında camilerde incin top oynaması, Cuma namazlarındaki
camilerin doluluğunun bayram namazlarında zirveye ulaşmasıdır.
Bu, dinin Türkçe idrakinin bir
göstergesidir.
Burada Türk insanı dini “kendi
anladığı, kendi bildiği, kolayına geldiği” biçimde uygulamaktan çekinmemiştir ki standart bir
Müslüman’ın “Kitap’a” dayanarak icat
edilemediği tarihin ve sosyolojinin bir gerçeğidir.
Görünen o ki Türk’ler bir din edinerek elbette toplumsal düzenlerinde sivil hayatlarında ona
belli bir yer vermişlerdir. Buna karşılık
Araplaşmamışlardır.
Bugün dini toplumsal düzene aktarmak, düzeni dine dayandırmak amacı güden
bütün topluluklar içinse bu durum kabul edilemezdir.
Eğer bir fikri ve onun
bağlamlarını dine dayandırmaya çalışırsanız din size bir sosyolojik kalıp/standart sunamayacaktır.
Hiçbir din bunu yapabilecek kudrette değildir, Musevilik hariç.
O halde dine dayalı bir düzen
kurmak için bir “ülkü” geliştiriyorsanız; bu düzende standart dini ayrıntılı
biçimde tanımlamalısınız. Bunun da ötesinde
bu tanımla bütün örfü, baştan aşağı tasarlamalısınız.
Bugün “Müslüman” denen kitlenin
yaygın şekilde Arap kılık kıyafetleri, Arap hayat tarzına yönelmesinin sebebi
Arap kavmiyetçiliğinin ve üstünlük kompleksinin , Arap kültürünü “İslâm” diye pazarlamaktaki
başarısıdır.
O halde “Türk İslâm” düşüncesi
tarihi anlamda içeriksizdir. Çünkü
herhangi bir dinin milletleşmiş bir
ulusta yarattığı etkiyle kabileler üzerindeki etkisi kesinlikle farklıdır.
(Devam edecek…)
4 yorum:
Hiç komedyen olmayı düşündünüz mü? Şimdi lafa bak! "Bu ne demektir? Bu, İslâmla beraber Türk medeniyetinin farklı bir medeniyet haline gelmediğidir." Kafamı duvarlara vurasım geliyor. Yasin Aktay'ın milliyetçilik şubesi misiniz? Basitlik aynı da!
Yani siz diyorsunuz ki Türkler İslamla bambaşka bir medeniyete dahil oldu veya bambaşka bir medeniyet icat etti?
Öncelikle azıcık cesur olup zaten çoğunluğun saldırganlığını paylaşırken neden kendinizi gizlediğinizi öğrnmek isterdim.
İkincisi Yasin Aktay'ın söylemini bana yamayabilmeniz şaşırtıcı. bence komedyen olmayı siz ciddi şekilde düşünmelisiniz.
Yorumunuzu dinciliğin ibret verici bir örneği olarak yayınlıyorum. Her ne kadar ne dediğiniz belli olmasa da.
Türk-İslam ülküsü çok saçma bencede.arap-islam veya ingiliz-islam gibi...bu yüzden lise ve üniversite yıllarında ülkücüleri tartışmalarda kolay alt ederdik.bir islamcı olarak düşüncelerinizin berraklığını takdir ediyorum.bu pilav çok su kaldırır ama.uzun uzun tartışmak isterdim türkçülüğün ontolojik sorunlarını sizinle..saygılarımla.
Özenli yorumunuz için teşekkür ederim...
Bunun yanı sıra acaba hiç İslâmcılığın "ontolojik" bir çelişki olup olmadığını düşünüp düşünmediğinizi merak ediyorum. Her zaman tartışmayı isterim. Zaman ayırdığınız ve yorumladığınız için çok teşekkürler tekrar. Saygılar.
Yorum Gönder