“Doğrunun herkse göre değiştiği ifadesi” o kadar kolay
benimseniyor ki birinin çıkıp herhangi bir hurafenin yanlış olduğunu söylemesi
bile an hafif tabirle kabalık olarak kabul ediliyor.
Doğru gerçekten bu kadar “muğlâk”
ve bilinmez mi?
Eğer doğrunun ne olduğuna dair hiçbir fikrimiz
olamazsa neye göre “hüküm” veriyoruz?
Hüküm hukuk profesyonellerinin kararlarından ibaret
değildir. Eğer günün yarısında namusumuzla çalışıp diğer yarısında hırsızlık
etmeden geçiniyorsak bu, hırsızlığın doğru olmadığını biliyor olmamızdandır.
Biri şunu sorabilir: “Hırsızlık
sana göre yanlış olabilir ama ya bir başkasına göre doğruysa?” Bu mümkündür.
Eğer öyle olmasaydı hırsızlar var olmazdı.
İyi de niye hırsızlar azdır? Yani
birinin malını izinsiz almak neden çoğumuz tarafından “yanlış” kabul edilir? Belki
de herkes hırsızlık yapsa artık hırsızlık yanlış olmaktan çıkardı? Olamaz mı?
Böyle bir soru insanın muhakeme
yeteneğini yok sayarak onu deneme yanılmayla öğrenen bir primat saymak
demektir.
İnsan belli eylemlerin
düzenliliklerini her zaman gözlemiş ve bu düzenliliklerden arzu edilenleri
benimseyerek toplumlaşmış bir canlıdır.
Bir hırsızın eyleminin, kurbanda
yarattığı hoşnutsuzluğun ve daha ötesi gözle görülür zararın genelleşmesinin,
topluma zararlı olup olmayacağını muhakeme edebilmiştir. Herkes hırsız olabilir
mi? Herkes hırsız olsaydı varlığımızı sürdürebilir miydik? Bunu anlamak için
böyle bir düzeni tecrübe etmemiz gerekmemesi bazı şeylerin “doğruluğunu” mutlak
kabul etmemiz sonucunu doğurur.
Dolayısıyla “Sosyal bilimlerde
mutlak doğrular yoktur!” cümlesi
hurafeden ibarettir. Esasen en kesin doğrular genellikle sosyal bilimlerdedir.
Neden? Çünkü öyle olmasaydı hukuk ortaya çıkmazdı.
“Hukukta zaman göre doğrular
değişiyor!” demek doğruların varlığını ortadan kaldırmaz sadece genişleyen
algımız ve değişen şartlara uygun yeni
doğruların ortaya çıktığını söyler. Biz
dünkü insanlar olarak kalıp da bugünkü doğrulara ulaşmamışızdır. Dünkü
insanlarken dünkü doğrularla cevaplanamayan yeni sorunların ortaya çıkmasıyla
gerçeğin arayışında yeni yollar bulmaya yönelmişizdir.
Doğrular gerçeğin
parçaları/cüzleridir. Ancak ve yalnız gerçeğe en yakın varlık parçasına “doğru”
deriz. Gerçek kendisinden başka bir şey olamayacağı anlaşılmış şeydir.
Bu noktada, gerçek daima vardır.
Asıl sorun, bizim onun varlığını anlayıp
anlayamamamızdır. Bizim gerçeği anlamak konusundaki çabamız ve birikimlerimizdir
ki doğruya ulaşmakta bizi, diğerlerinden daha başarılı veya daha geri yapar.
Her düşünce okulunun kendine göre
bir gerçeğe yaklaşma tarzı vardır. Bu da “farklı doğruların” ortaya çıkmasına
sebep olur. Bu gene de gerçeği ne yok edebilir ne de değiştirebilir.
Bu yüzden bir insanın
gerçeğe diğerlerinden yakın olduğunu
iddia etmesi muhakeme edilebilir bir iddiadır.
Bir şeyleri tartışıyor olmamız
bile bir gerçek olduğu ve bizim o gerçeğe yakın olduğumuz iddiasını güttüğümüzü
gösterir. Bundan dolayıdır ki “ Bu doğrudur!” diyen insana verilecek cevap “Doğrunun
bilinemeyeceği” değildir. Ona verilecek en güzel cevap, savunduğu “doğrunun” gerçeğe en yakın olup olmadığını
muhakeme etmektir.
2 yorum:
Eyvallah hacı!
"Dolayısıyla “Sosyal bilimlerde mutlak doğrular yoktur!” cümlesi hurafeden ibarettir. Esasen en kesin doğrular genellikle sosyal bilimlerdedir. Neden? Çünkü öyle olmasaydı hukuk ortaya çıkmazdı." diyorsun. Sana ne diyeyim bilmiyorum.
En iyisi
sana Atsız cevap versin ben değil!:
"Hukuk ve ilim... Gülünç yakıştırma... İttifakla idam kararı... Yargıtay bozdu... Bu sefer ittifakla beraat... Aynı suç, aynı sanık, aynı yargıçlar, aynı kanun kitabı ve önce idam, sonra beraat... Bu ne güzel idam böyle? Sen herhangi bir yılın herhangi bir ayında, yüz derecelik ısıda kaynayan bir suyun, birkaç ay sonra aynı hararette donduğunu işittin mi?"
Doğrunun varlığı onun uygulanmaması veya inkârıyla ortadan kalkmaz.
Apaçaık gerçeklere rağmen hukuk profesyonelleri kasıtlı davranabilir. Ama meselâ "doğrunun uygulandığı bir yerde sahte delillerle" mahkûmiyetin olmayacağını bildiğimiz için hâlâ bazı siyasi davaları reddedebiliyoruz, farkında mısın?
Senin muhakemen şurada hatalıdır: "Hırsızlar var olduğuna göre hukuk yoktur!" demiş oluyorsun. "Eğer hırsızlar varsa doğruluk ne işe yarar? Doğruyu UYGULAMAYAN insanlar varsa doğruluk yoktur!" demiş oluyorsun :)
Demek ki doğruluğu uygulamamak onun bilinmesine engel olmuyor. neden biliyor musun? Çünkü GERÇEK var! Eğer doğru yoksa, buna gerçekten inanıyorsan dürüst ve namuslu çalışarak aslında enayilik ettiğini düşünmen gerekmez mi?
Yorum Gönder