(Birinci bölümden devam...)
Merhum Atsız, yıllara dayanan birikimlerin, kavrayışların ışığında “anlamaya” çalışmanın önemini gösterirken siyasal milliyetçiler aslında farkında olmadan Marx’ın “dünyayı değiştirivermek” tutkusuna kapılmışlardır.
Bu yüzden de milliyetçiliğin birikimini halka tercüme etmek yerine, sözde halkın anlayacağı yeni bir milliyetçilik icat etmeye çalışmışlardır. İşte bunun adı da “Türk islâm Ülküsü”dür.
Bunu nereden anlıyoruz?
Merhum Atsız, “Türk Tarihinde Meseleler” adlı dev eserinde aslında b, tarihin labirentinde kaybolmadan tarihi öğrenebilmek imkânını bize sunmuştur. Bunu da gösterişli bir akademik kariyerden, ikbalden ve servetten vazgeçerek çoğu kişi için insanlık dışı sayılabilecek zorluklara göğüs gererek yapmıştır.
Merhum Atsız da “keşfetmek ve anlamak” yolunu benimsemiş, bir harita yapabilmek için önce arazinin tanınması gerektiğini, hep aklında tutmuştur. Bu bir keşfî uğraştır, bir zorlu “tercüme” çalışmasıdır.
Oysa Arvasi gibi insanlar dinî saygınlıklarını kullanarak Türk milliyetçilerine, o güne kadar harcanmış bütün emekleri unutturmuştur. Kendilerine göre bir milliyetçilik uydurup olgularla ve felsefeyle hiçbir ilgisi olmayan sahte bir terminolojiyle milliyetçilerde “halka yakınlaştıkları” duygusu uyandırmışlardır. Bütün yaptıkları, dinciliğin kaynaklarını, hurafelerini milliyetçiliğe monte etmekten ibaret olmuştur. Bu bir tercüme bile değildir. Çünkü şu anda MHP tabanı, aslında kendi fikirlerinin iktidarda olduğuna, yürekten inanmaktadır.
Tercüme, “farklılığı”, kavranabilir hale getirmektir.
Türk milliyetçiliğinde sorun, milliyetçiliğin MHP öncesi temel eserlerinin, Türk halkınca kavranabilmesini sağlamaktır.
Türk köylüsüne Ziya Gökalp okutmayı havsalası almayan dincileşmiş Türk milliyetçileri, içten içe Türk halkını küçük gördüklerini fark edememektedirler. Onlara göre Ziya Gökalp, hayal âleminde gezip milletin dinî hayatının dışında kalmış, gerçek dışı ve seçkinci bir tür “gâvur muallimdir”.
MHPliler için Arvasi ise sözde, “milliyetçiliği “aptal halkın” anlaması formüle eden bir İslâm âlimidir”.
Arvasî’nin yaptığı, Türk’ü anlamak ve anladığını insanlara tercüme etmek değildir. O, kendi kafasındaki “masum Arap sahabe” şablonunu, doğrudan Türk kimliğinin üzerine yerleştirip toplumu bu şablona göre yeniden “kurmak”/inşaa etmek hayalini gütmüştür. O bir tercümeci değil, bir “kurucu rasyonalist” (Hayek), bir toplum mühendisidir( Popper). Arvasî’nin bütün yaptığı, Gazalinin hurafeleri ile şekillenmiş bir “melek toplum” yaratma takıntısını, milliyetçiliğe telkin etmektir.
Bundan dolayı da Türk milliyetçiliğinin siyasal kolu, kendisine âleme nizam vermek, yeni bir toplum yaratmak gibi görevler biçip bu görevlerin cem’ine de “Türk İslâm Ülküsü” demiştir.
Türk milliyetçileri kendi entelektüellerimizi halka anlatmak yerine Arap seçkinciliğinin tuhaflıklarını Türkçeye aktarmayı seçmişlerdir.
Ziya Gökalp’i Türk köylüsüne okutmak ne bir hayaldir ne de bir ironi. Bu bir idealdir, hedeftir, hem de kutlu bir hedef. Türk köylüsünün, insanları aptal yerine koyarak onlara sakal uzunluğu, örtünme biçimi dayatan molla takımının hurafelerini öğrenmesine ses çıkarmayan MHP milliyetçileri, maalesef “Türkçülüğün Esasları” gibi son derece sade bir eseri halka anlatmak işinin önemini idrak edememektedir.
Yapılması gereken sosyolojinin terimlerini Türkçe’ye çevirerek halka, ahaliye aktarmak değildir. Kuvvetle muhtemeldir ki MHP milliyetçileri “tercüme” kelimesindeki çağrışımları idrak etmek yerine Gökalp’in halkın “kısıtlı” idrakine transkripte edilmesini anlayacaklardır.
Yapılması gereken, Türk insanına, içinde yaşattığı değerleri fark edip bunları kristallendiren gerçek Türk entelektüellerinin sözlerinin onun hayatında yaşandığını göstermek, işaret etmektir. Böylece dinciliğin ve etnik ırkçılığın gerçek kara propagandasıyla kafasında oluşturulmaya başlanan, bir hayal olduğu, yalan olduğu intibaını silmektir. Bunun, Arvasî’nin şeriatçı “kuruculuğuyla” yapılması mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki adına “Türk İslâm Ülküsü” denen ideolojimsiye iman eden MHP milliyetçileri, batılı değerleri benimseyen gerçek Türk insanının demokrasi kaybına ve şeriat tehlikesine karşı gösterdiği büyük toplumsal tepkileri hiç anlayamamıştır.
Türk milliyetçiliği artık sadece milliyetçiliğin gerçek kaynaklarını değil, o kaynakların üretilmesinde metod ve felsefe sağlayan batılı kavrayışı da “tercüme etmek” mecburiyetindedir.
Çünkü ülkemizde ciddi bir medeniyet kaybı meydana gelmiştir ve bundan bir ölçüde, Türk halkına kendi kökeni, tarihi, kültürü ile ilgili tercümeler sunmamış siyasal milliyetçilik de sorumludur. Şurası artık kaçınılmaz bir hakikat olarak ortaya çıkmıştır ki oy hesapları ve iktidar kaygısını her türlü tercüme faaliyetinden ayrı ve öncelikle düşünen siyasal milliyetçilik artık bu kısır sloganik endişelerle hiçbir gerçek değer üretememektedir. Oysa sol, siyaseti doğrudan doğruya entelektüel bir faaliyet olarak görüp sıradan insanlara, ideolojik bakışın dünyayı kavramakta tek gerçek yol olduğu duygusunu aşılayıp onlarda bir seçkinlik ruhu yaratmayı başarmıştır.
Bu açıdan Türk Milleti’nin toplumsal gerçeklerini idrakten uzak düşmüş bir siyasal faaliyetin Türk Milleti’ne sunabileceği hiçbir şey yoktur. O artık milletin sırtında Arapçı ana akımın yanında fırlamış bir yedek kambur olarak yürüyüşümüzü aksatmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Evet, Türk milliyetçileri Türk köylüsüne Ziya Gökalp okutmalıdır, anlatmalıdır. Said-i Kürdi’nin tamamen saçma ve çarpık dilli kitaplarının her sohbette Türk köylüsünün kafasını bulandırmasına ses çıkarmayan Türk İslam ülkücüleri, artık kendi Arapçı cemaatleriyle kendi nizamlarının yolunu tutmalı ve gerçek Türkçülerin, bilimi ve aklı, Türk insanına tercüme etmesi işini engellemekten de bir an önce vazgeçmelidirler.
Bu yüzden de milliyetçiliğin birikimini halka tercüme etmek yerine, sözde halkın anlayacağı yeni bir milliyetçilik icat etmeye çalışmışlardır. İşte bunun adı da “Türk islâm Ülküsü”dür.
Bunu nereden anlıyoruz?
Merhum Atsız, “Türk Tarihinde Meseleler” adlı dev eserinde aslında b, tarihin labirentinde kaybolmadan tarihi öğrenebilmek imkânını bize sunmuştur. Bunu da gösterişli bir akademik kariyerden, ikbalden ve servetten vazgeçerek çoğu kişi için insanlık dışı sayılabilecek zorluklara göğüs gererek yapmıştır.
Merhum Atsız da “keşfetmek ve anlamak” yolunu benimsemiş, bir harita yapabilmek için önce arazinin tanınması gerektiğini, hep aklında tutmuştur. Bu bir keşfî uğraştır, bir zorlu “tercüme” çalışmasıdır.
Oysa Arvasi gibi insanlar dinî saygınlıklarını kullanarak Türk milliyetçilerine, o güne kadar harcanmış bütün emekleri unutturmuştur. Kendilerine göre bir milliyetçilik uydurup olgularla ve felsefeyle hiçbir ilgisi olmayan sahte bir terminolojiyle milliyetçilerde “halka yakınlaştıkları” duygusu uyandırmışlardır. Bütün yaptıkları, dinciliğin kaynaklarını, hurafelerini milliyetçiliğe monte etmekten ibaret olmuştur. Bu bir tercüme bile değildir. Çünkü şu anda MHP tabanı, aslında kendi fikirlerinin iktidarda olduğuna, yürekten inanmaktadır.
Tercüme, “farklılığı”, kavranabilir hale getirmektir.
Türk milliyetçiliğinde sorun, milliyetçiliğin MHP öncesi temel eserlerinin, Türk halkınca kavranabilmesini sağlamaktır.
Türk köylüsüne Ziya Gökalp okutmayı havsalası almayan dincileşmiş Türk milliyetçileri, içten içe Türk halkını küçük gördüklerini fark edememektedirler. Onlara göre Ziya Gökalp, hayal âleminde gezip milletin dinî hayatının dışında kalmış, gerçek dışı ve seçkinci bir tür “gâvur muallimdir”.
MHPliler için Arvasi ise sözde, “milliyetçiliği “aptal halkın” anlaması formüle eden bir İslâm âlimidir”.
Arvasî’nin yaptığı, Türk’ü anlamak ve anladığını insanlara tercüme etmek değildir. O, kendi kafasındaki “masum Arap sahabe” şablonunu, doğrudan Türk kimliğinin üzerine yerleştirip toplumu bu şablona göre yeniden “kurmak”/inşaa etmek hayalini gütmüştür. O bir tercümeci değil, bir “kurucu rasyonalist” (Hayek), bir toplum mühendisidir( Popper). Arvasî’nin bütün yaptığı, Gazalinin hurafeleri ile şekillenmiş bir “melek toplum” yaratma takıntısını, milliyetçiliğe telkin etmektir.
Bundan dolayı da Türk milliyetçiliğinin siyasal kolu, kendisine âleme nizam vermek, yeni bir toplum yaratmak gibi görevler biçip bu görevlerin cem’ine de “Türk İslâm Ülküsü” demiştir.
Türk milliyetçileri kendi entelektüellerimizi halka anlatmak yerine Arap seçkinciliğinin tuhaflıklarını Türkçeye aktarmayı seçmişlerdir.
Ziya Gökalp’i Türk köylüsüne okutmak ne bir hayaldir ne de bir ironi. Bu bir idealdir, hedeftir, hem de kutlu bir hedef. Türk köylüsünün, insanları aptal yerine koyarak onlara sakal uzunluğu, örtünme biçimi dayatan molla takımının hurafelerini öğrenmesine ses çıkarmayan MHP milliyetçileri, maalesef “Türkçülüğün Esasları” gibi son derece sade bir eseri halka anlatmak işinin önemini idrak edememektedir.
Yapılması gereken sosyolojinin terimlerini Türkçe’ye çevirerek halka, ahaliye aktarmak değildir. Kuvvetle muhtemeldir ki MHP milliyetçileri “tercüme” kelimesindeki çağrışımları idrak etmek yerine Gökalp’in halkın “kısıtlı” idrakine transkripte edilmesini anlayacaklardır.
Yapılması gereken, Türk insanına, içinde yaşattığı değerleri fark edip bunları kristallendiren gerçek Türk entelektüellerinin sözlerinin onun hayatında yaşandığını göstermek, işaret etmektir. Böylece dinciliğin ve etnik ırkçılığın gerçek kara propagandasıyla kafasında oluşturulmaya başlanan, bir hayal olduğu, yalan olduğu intibaını silmektir. Bunun, Arvasî’nin şeriatçı “kuruculuğuyla” yapılması mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki adına “Türk İslâm Ülküsü” denen ideolojimsiye iman eden MHP milliyetçileri, batılı değerleri benimseyen gerçek Türk insanının demokrasi kaybına ve şeriat tehlikesine karşı gösterdiği büyük toplumsal tepkileri hiç anlayamamıştır.
Türk milliyetçiliği artık sadece milliyetçiliğin gerçek kaynaklarını değil, o kaynakların üretilmesinde metod ve felsefe sağlayan batılı kavrayışı da “tercüme etmek” mecburiyetindedir.
Çünkü ülkemizde ciddi bir medeniyet kaybı meydana gelmiştir ve bundan bir ölçüde, Türk halkına kendi kökeni, tarihi, kültürü ile ilgili tercümeler sunmamış siyasal milliyetçilik de sorumludur. Şurası artık kaçınılmaz bir hakikat olarak ortaya çıkmıştır ki oy hesapları ve iktidar kaygısını her türlü tercüme faaliyetinden ayrı ve öncelikle düşünen siyasal milliyetçilik artık bu kısır sloganik endişelerle hiçbir gerçek değer üretememektedir. Oysa sol, siyaseti doğrudan doğruya entelektüel bir faaliyet olarak görüp sıradan insanlara, ideolojik bakışın dünyayı kavramakta tek gerçek yol olduğu duygusunu aşılayıp onlarda bir seçkinlik ruhu yaratmayı başarmıştır.
Bu açıdan Türk Milleti’nin toplumsal gerçeklerini idrakten uzak düşmüş bir siyasal faaliyetin Türk Milleti’ne sunabileceği hiçbir şey yoktur. O artık milletin sırtında Arapçı ana akımın yanında fırlamış bir yedek kambur olarak yürüyüşümüzü aksatmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
Evet, Türk milliyetçileri Türk köylüsüne Ziya Gökalp okutmalıdır, anlatmalıdır. Said-i Kürdi’nin tamamen saçma ve çarpık dilli kitaplarının her sohbette Türk köylüsünün kafasını bulandırmasına ses çıkarmayan Türk İslam ülkücüleri, artık kendi Arapçı cemaatleriyle kendi nizamlarının yolunu tutmalı ve gerçek Türkçülerin, bilimi ve aklı, Türk insanına tercüme etmesi işini engellemekten de bir an önce vazgeçmelidirler.
3 yorum:
Mükemmel.
Estağfurullah efendim, çok teşekkür ederim; vakit ayırıp okuduğunuz, yorumladığınız ve paylaştığınız için.
Estağfurullah efendim, çok teşekkür ederim; vakit ayırıp okuduğunuz, yorumladığınız ve paylaştığınız için.
Yorum Gönder