2007 ya da 2008 senesiydi.
Bir grup asker dostla Güvercinlikte Jandarma Kışlasının piknik alanındayız.
Güneydoğu'dan yeni gelmiş bir Jandarma Komando Yüzbaşı mealen; "Biz bu savaşı kaybettik, çünkü bu bir kavgaysa top yekûn yapılmalıdır. Sadece yumruklarınızla dövüşmeniz yetmez, bedeninizin her uzvunun kavganın parçası olması gerekir. Biz askerler ölmeye hazırken ve hâlihazırda ölürken, toplumun diğer kesimleri bunu takmıyorsa, gündelik hayatını, vur patlasın çal oynasın sürdürüyorsa, siyaset bilimi ve siyasetçiler, sosyologlar, sosyal-psikologlar çözüm üretmiyorlarsa bu mücadele sürdürülebilir olmaktan çıkmış demektir… Ben diyorum ki, Sivas’ın batısına çekilelim, toparlanalım ve hazır olduğumuzda bu işi kökünden çözelim… Ya da verelim gitsin, nereleri vermedik ki, anasını satayım…” dedi…
Ona bu yılgınlığını anlayamadığımı, subay denilen meslek grubunun yılmaya, bedbin olmaya hakkı olmadığını uzun uzun örnekleri ile anlattım…
Bana döndü dedi ki; “Bu sözlerinin gerçek hayatta yeri yok…” sonra yutkundu; “Devlet her ne ise, onun sahipleri her kimler ise, bu vatan toprağını kaybetmeyi kabullenmişler, sadece bizi o kaçınılmaz güne hazırlıyorlar…” dedi ve sustu…
O subayla bir daha hiç karşılaşmadım ama o an içimden “zor oyunu bozar!” diye geçirdiğimi hatırlıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder