Çünkü Maocu “Aydınlıkçı Yolcu”
teröristlerin kitapta pek bir yeri yok.
Kitabın konusundan bahsetmekle
eleştirinin bir ilgisi yok. Bu tamamen tanıtımla ilgili.
Benim için önemli olan şeyler,
kurgu, dil ve insanî duyarlılık.
Bu üçü de okuru avcuna alabilecek
kadar güçlü.
Mario Vargas Llosa, Lâtin
yazarlarında hep aynı sıcaklıkla bulduğum
o içten anlatımıyla bir mahrumiyet bölgesindeki iki askerin üzerinden o
kadar güzel bir toplum panoraması sergiliyor ki…
Kitaba önyargılı başladığımı itiraf etmeliyim. Bana
bir “muhteşem gerilla” güzellemesi olacak gibi gelmişti.
İç içe geçen öyküler o kadar
ustaca kurgulanmış ki sayfa düzeni veya yazımın yarattığı zorluğa rağmen okur öyküden kopmadan yürüyüp gidiyor.
İnsanın zaaflarını insanın burnunun
dibine girerek anlatması bana biraz da Türk toplumunu hatırlatıyor. Belki bu
yüzden seviyorum Lâtin yazarları…
Bu zevki bir de Dino Buzzati’nin “Tatar
Çölü’nde” almıştım.
Kitabın bir “son söz” bölümü var
ki bence okunmadan da bırakılabilirmiş. O bölüm olmaksızın da kitabın tadı okurun damağında yeterince
kalıyor zaten.
İnsanın bıçak sırtında yaşarken
hissettiklerine öyle sıcak, ilgili ve insanca bakıyor ki Llosa “Bütün kitaplarını okumalıyım!”
diyorsunuz.
Kitap aslında içinde yaşadığımız “etnik
gerilim” problemine , gelişmişlikle etnik bilincin ilgisine değinen son derece
duyarlı ve vatanseverce bir anlatı. Aslına bakılırsa gözle görülür bir hamaset
taşımıyor metin. Buna rağmen bir yolun
ülkeyi nasıl bütünleştireceğine dair insanların bilinç altından birbirlerine
ulaştırdıkları mesajları ile ortak bir tarih bilincinin nasıl oluştuğunu, Marksist
terör, yerli efsaneleri, ilkel inançlar,
insan zaafları dekorunda incelikle
anlatıyor Llosa.
“And Dağlarında Terör”, kütüphanenizde bir
Lâtin yazarlar bölümü açmanız için sizi teşvik edecek kadar güçlü bir kitap.
2 yorum:
Kolera Günlerinde Aşk'ın üstüne tanımam.Nokta.
Bu adamlar geleneksel anlatıcılar ve muhteşemler. Kitap zevkinizi daha fazla paylaşmanız dileğiyle. Saygılar.
Yorum Gönder