24 Kasım 2013 Pazar

TARİH NOTLAR: ATATÜRK VE KATILIMCI DEMOKRASİ

Ona getirilen eleştirilerden biri de “Devrimleri hayata geçirirken toplumun her kesiminin fikrinin alındığı, bir ortak akılda mutabık kalındığı KATILIMCI DEMOKRASİ modelini kullanmamış olmasıdır.”
İlk bakışta haklı görünen bu düşüncenin ilk handikabı adı geçen metodun günümüze ait bir değer olmasıdır ki, günümüz Türkiye’sinde bile uygulandığını söylemek mümkün değil…
 Buna tarihi bugünden okumak denir.
Metodolojik açıdan yanlıştır.
Diğeri de eğitimli bir toplumda ve dahası kentli bir toplumda hayata geçirilebilmesidir…
Örgün eğitim kurumlarının yaygınlığını bırakın, televizyon, internet gibi dünyayı küçülten, her türlü bilgiye ulaşımı en ücra köye kadar ulaştırabilmeyi başarabilmiş olmamıza rağmen bunun henüz mümkün olmadığını görüyoruz.
Dahası ekonomisi tarıma dayalı, nüfusunun % 80’i köylerde yaşayan, okuma yazma oranı yüzde onları bile bulmayan, üniversite mezunu sayısı 3-4 bin civarında olan (ki bu sayının büyük kısmı askeri okul mezunudur.) bir Türkiye’de “bu metot niye uygulanmadı” demek ne derece doğrudur.
Toplumun bu yapısını çok iyi bilen Atatürk, sofrasında devrin en mümtaz şahsiyetlerini toplayarak, fikirlerini besleyen modern bir yöntem olan “ORTAK AKIL” üretimini kullanmış, onları ikna ettikten sonra uygulamayı tercih etmiştir.
 
Aslında kast edilen bellidir.
Atatürk çevresindeki din adamlarıyla (bunların ortaya koyduğu eserler temel niteliktedir ve henüz aşılamamıştır.) birlikte hareket ederken, “işgal altındaki İstanbul’da işgalcilerle işbirliği yapan, türlü isyanı teşvik eden, Osmanlı’da bile çıkan isyanlara kaynaklık eden türlü tarikatı, din tüccarını vb. adeta ezmiş ama yok edememiştir.
Ötelendik diyenler onlardır…
Bir diğer grup, Osmanlı üniversitelerinin teknoloji ve bilim üreten üniversiteler olmaktan çıkaran, Kahire’den ithal eşari âlimlerinin ekolundan gelen, “ilk sağcılar” diye de nitelendirebileceğimiz, aklı devre dışı bırakmış, bizden öncekiler söylenecek her şeyi söylemişler diyen nakilci ve cahil müderrislerden oluşan medrese kadrolarıdır.
Atatürk’ün Trabzon’da cehaletlerini kendilerine gösterdikten ve kapatılmalarının gerektiğini kendi ağızlarından söylettikten sonra, kapatılan bu kurumların, işsiz kalan ve yer altına çekilip, aynı cehaleti “din” diye pazarlayan mensuplarıdır.
Asırlarca elde tuttukları gücün ellerinden kaçmasının intikamını, sömürdükleri kitlelerin çocuklarına aldırmaları da ibretlik bir durum olsa gerek…
O gün uygulanmasının altyapısı olmayan katılımcı demokrasi bugün için bir zarurettir…

Hiç yorum yok: