10 Eylül 2010 Cuma

Sorun Kürt’ler Değil Etnik Terördür



“Kürt sorunu” denen şey esas itibariyle “Kürt’lerin sorunu” veya Türk’ten kaynaklanan bir sorun değildir. Aslında, bir vakit yaşanan bürün ifade hürriyeti kısıtlamalarına rağmen bir Kürt sorunundan bahsetmemiz artık imkânsızdır.



Çünkü “Kürt sorunu”, ancak Kürt’lerin, içinde temel haklarını kullandıkları milletleşme sürecinin bir sorunu olabilirdi.
Milletleşme süreci içinde, Türk Bayrağı’nın, Türk dilinin, Türk millî egemenliğinin tartışmasız bir parçası olmak iradesi gösterilseydi, o vakit Kürtçe ile ilgili ifade hürriyeti kısıtlamaları barış içinde ortadan kaldırılabilir, yerel “dillerin” gayrıresmî kullanımı ile ilgili basit bir düzenlemeyle problem aşılabilirdi.


Oysa etnik terör örgütü PKK, geçmişi 200 yılı bulan etnik Kürtçülüğün isyan halkasına bir yenisini ekleyerek, olmayan bir sorun yaratmış ve Kürt kardeşlerimizi sorunun merkezi haline getirmeye çalışmıştır.
İlk olarak şunu belirtmeliyiz. Kürt isyanları, kendi feodal egemenliklerini devletle paylaşmaya yanaşmayan ağaların, özellikle dış güçler tarafından kışkırtılarak giriştikleri isyanlardır.


Bu isyanların özünde ifade hürriyeti problemleri vs yoktur.
Bu isyanların günümüzdeki hali “demokratik haklar” adı altında, millî egemenliğin reddi, milletleşmenin inkârı ve bunun Türk Milleti’ne terörle kabul ettirilmesi gayretidir.

Bugün “Kürt sorunu” denen şey sadece etnik terör sorunudur.
Etnik Kürtçü terörün yapmaya çalıştığı şey, taraftarlarının baskısıyla, suskun kalan her Kürt’ün de kendi taraftarı olduğu izlenimini toplumsal hayata yerleştirmektir. Böylece Kürt’lere yönelik bir nefret oluşturarak, kendi etnik ırkçı komplekslerini Türk Milleti’ne yansıtmak istemektedir.
Mesele şudur ki Kürtler artık Osmanlı’daki gibi zorlu bir coğrafyaya hapsolmuş, üç beş aşiretten ibaret bir topluluk değildir.



Bugün etnik ırkçı Kürtçüler Kürt tanımını ırka ve dile dayandırabilirken “Türk” diye kime hitap ettiklerini asla açıklayamamaktadırlar. Çünkü karşılarındaki millî yapı, onların idraklerini aşan bir karmaşıklığa ve büyüklüğe sahiptir.


Bugün sözde “Kürdistan” tabir edilen coğrafyadakinden çok daha fazla Kürt ülkenin batısında yaşamaktadır.


Bu, etnik terörist Kürtçülerin şiddet tehdidinden dolayı değil, Türk Milleti’nin milletleşme şuurundan dolayıdır.


Türk Milleti aynı dine inanan, aynı okullara giden, dilini bilen, adetleri hemen hemen aynı Kürt topluluğunu ezelden beri kardeş bilmiştir. Kürt kardeşlerimizin bu topraklardaki hakları, egemenlik araçlarını kullanabilmeleri, milletleşme sürecimize dahil olmuş olmalarındandır.

Etnik ırkçı Kürtçü siyasetçiler ise bu süreci tersine çevirmeye, kavmî, ırkî, her türlü maddî aynılığın ötesinde teşekkül etmiş büyük ve karmaşık Türk millî yapısıyla aşiret bağlantılarının gerilimi dışında bir ayırıcı özelliği olamayan etnik ırkçılığı, aynı kefeye koymaya kalkmaktadır.
Etnik ırkçılığın “Kürt sorunu” söyleminin alçakça göndermesi, Kürt’lerin başlı başına bir sorun olduğu izlenimidir. Böylece, etnik ırkçı Kürtçü siyasetçilere göre “Türk” denen grup bu sorundan kurtulmak için Kürt’lere şiddet uygulayacak ve muhtemel bir ayrışmaya meşruiyet kazandırılacaktır.


Bu bağlamda mesela dağda vurulan dokuz düşmana , “Dokuz Kürt genci” diye sahip çıkmak, bütün Kürtleri etnik ırkçılığın içine çekmeye çalışmak alçaklığından başka bir şey değildir.

Eğer bütün Kürt’ler, Türk’ten uzlaşmaz şekilde ayrılabilecek kadar yabancı olsalardı, bu gün bu topraklarda çok farklı bir statüleri olurdu. Her şeyden önce eğer ırkçı Kürtçü siyasetçilerin dediği gibi yabancı ve düşman olarak kabul edilselerdi, 1. Dünya Savaşı sonrasında veya İstiklâl Harbi’nde de düşman olarak görülür ve ona göre muamele görürlerdi. İstiklâl Harbimiz esnasında hemen hiçbir desteklerinin olmaması hatta İngiliz’lere dayanarak giriştikleri ırkçı isyanlarına rağmen Kürt’ler milletleşme sürecimize dahil edilmiş, bu topraklarda kalarak bizimle aynı hakları kullanabilmişlerdir.

Gelinen bu noktada etnik ırkçılığın hedefi, Türk’ün hiçbir şekilde söz sahibi olmadığı bir egemenlik alanında Kürt’lerin kaderinde söz sahibi olmaktır. Hiç kimse etnik ırkçı hareketin hedefinin “demokrasi” olduğunu sanmamalıdır. Daha şimdiden, Kürt topluluğunu, şiddetle, tehditle yönlendirerek, bu toplulukta Türk adından nefreti yaratmaya çalışan, Kürt topluluğunun asla hür bir iradeyle entegrasyonuna izin vermeyen, gayrimeşru yollardan beslenen bu kaçakçı şebekesinin Kürt kardeşlerimize bir özgürlük bağışlamayacağı ayan beyan ortadadır. “Amca” saydıkları Kürt aşiret ağalarının Kuzey Irak’ta gerek diğer Kürt aşiretlerine gerekse Türkmen’lere yaşattığı cehennem tam bir insanlık dramıdır.

Ortada bir sorun vardır ama bu sorun artık sanıldığı gibi “Kürtçe’den" kaynaklanan bir sorun değildir. Bu sorun, Kürt topluluğunun kendisini, ayrışmada, bölünmede, kopmada ve şiddette bir el aleti gibi kullanan etnik ırkçılık ve etnik terör sorunudur.


Sorunun çözümünde etnik ırkçı Kürtçüler sorumluluğu “Türklere” yükleyerek kendilerini Kürt topluluğu içinde meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar.


Sorunun çözümünde ilk sorumlu, kendilerini etnik ırkçılıktan ve etnik terörden soyutlaması gereken Kürt kardeşlerimizdir. Kürt kardeşlerimiz, gelirleri kaçakçılığa dayanan, insanlardan nefreti ve ırkçılığı hareket sebebi sayan, Kürt kardeşlerimizin yaşama imkânını sağlayan millî devlet düzenine ihanet ederek, toplumsal barışı bozmayı amaç edinmiş bu ihanet şebekesini artık kesin şekilde reddetmelidir. Namuslarına düşkünlükleriyle bildiğimiz Kürt kardeşlerimizin, kendilerinin, oyuncak, maşa, nesepsiz bir eşkıya tayfasına ortak sayılmasından rahatsızlık duymamaları mümkün değildir.

Hiç yorum yok: