3 Eylül 2010 Cuma

Kürtseverlik mi PKKseverlik mi?



Ülke bütünlüğümüzün, millî yapımızın açıkça yıkılmaya çalışıldığı bir dönemde başta liberal okumuşlarımız olmak üzere enternasyonalist kampın milletimize verdiği en büyük zarar, yukarıdaki soruyu cevapsız bırakmalarıdır.



Bir topluluğun kendisini ifade etmesi sorunu ile o topluluğun temsil yetkisini birbirine karıştırmak eğer cehalete dayanmıyorsa ciddi bir ihanete işaret eder.
PKK gayrimeşru yöntemleri kullanan, amacı da ırkçılığa dayalı, kolektivist/Marksist bir gayrimeşru örgüttür.
PKK meşru bir amaca hizmet eden bir hak sağlayıcısı temsilci örgüt değildir.
Bir kere bu hükmü kesin olarak kabl etmemiz icap eder.



Zira aksi takdirde hangi eylemlerin, amaçların ve fikirlerin meşru olduğuna dair hiçbir hükme varmamız mümkün olmayacak ve böylece gücün egemenliğine yol açacağızdır. Bolşevik iktidarı için kanlı bir iç savaşı kışkırtan Lenin’den bu yana solun genel eğiliminin kargaşadan komünist iktidar devşirmek olduğunu bildiğimizden, PKK’nın eylem planı bizi şaşırtmamaktadır.
Bir topluluğu sevmek, onun var olmasını istemektir.


Bu açıdan bakıldığında ülkemizde Kürt’lerin var olmasına hiç kimsenin bir itirazı yoktur. Olmadığı içindir ki toplumsal hayatımız herhangi bir ayrım gözetilmeksizin tam bir kaynaşma ve eşitlik içinde yürümektedir. Burada eşitliğin “dağıtımda eşitlik” olmadığını, “ davranışta eşitlik” olduğunu hatırlatmalıyız.



Mesele odur ki PKK gibi etnik ırkçı örgütler, toplusal ilişkilerde kendilerine ir inisiyatif edinmeye çalışmakta ve bunu da toplumu ırka dayalı şekilde ayrıştırarak yapmak istemektedirler.
Kürt topluluğu, büyük ölçüde “bilinen” aile/ kan bağlarıyla ayırt edilebildiği için etnik ırkçılar bu basit ayrım üzerinden toplumda meydana getirilmesi düşünülen bir etiketleme ve resmi ırk ayrımını “demokrasi” diye bize yutturmaya çalışmaktalar.



Etnik ırkçı Kürtçü siyasetçiler (!) toplumun kendi içindeki benimseme ve muhabbet şeklinin, kendi algılarının tersi istikametinde olduğunu bilmekte ve bunu bilmekte onların hırçınlığını alevlendirmektedir. Onlar Türk Milleti’ne kısaca “Kürtleri, bizim size emrettiğimiz şekilde sevmelisiniz!” demektedirler.



Oysa “Türk” diye ayırt etmeye çalıştıkları toplum için Kürtler, milletleşme sürecinin ayrılmaz bir parçası olmuş ve toplumsal hayatta yerini çoktan almış bir topluluktur.



Bu açıdan, etnik ırkçı Kürtçüler için “sevginin” tek anlamı, ırkçı şiddet eğilimlerine boyun eğmektir. Onlar “Kürtler” diye ırka dayanarak ayırmaya çalıştıkları toplumun, büyük kültürle entegrasyonu, bütünleşmesi için hiçbir arzu beslememektedirler. Etnik ırkçı Kürtçülere göre “Kürt” denen büyük aileler topluluğu, hiç bir şeyi sevmek zorunda olmayan, hiçbir sorumluluk taşımayan, sadece dediklerini yaptırmakla uğraşan yalıtılmış bir gruptur ve öyle kalmalıdır.
Ülkemizin sözüm ona demokrat ve fakat artık ekseriyeti vatansızlıkla malul liberalleri, bir kısım sosyalistleri ve siyasi dincileri için de bu aynen böyledir.




Onlar, “Kürtleri sevmek” inisiyatifinin millî bütünlükte, büyük kültürde kalmasına kızmaktadırlar. Zaten bu yüzden bahsettiğimiz gruplar asla PKk’yı meşruiyet temelinde sorgulamamaktadır. Sözde “terör örgütü” nitelemeleri, etnik ırkçılığın “şart koyması” haline gösterdikleri rızayla zaten zail olmaktadır. Onlar, Kürtleri sevmek için milletin bütün haklarından ve yetkilerinden vazgeçmesi gerektiğini artık açıkça söylemektedirler. Onlar için Kürtleri sevmek, Kürt adının mutlaklığına biat etmek ama Türk adını asla telaffuz etmemektir.



Kuşbakışıyla bu kanaat aynen PKK’nın etnik ırkçılığının söylemidir.
Kürt adına duyulan muhabbeti, etnik ırkçılığın yetkisine teslim etmek, gerçekten “etnik” addedilen bir topluluğun varoluşunu tanımak mıdır? Yoksa o varlığın kayıtsız şartsız yalıtılmasına razı olmak mıdır?



Kürtlere duyulan muhabbetin PKK’ya teslim ettiğinizde belki Kürt topluluğu içinde tutunacak bir dal bulursunuz ama Kürt topluluğunun büyük kültürden dışlanmasına, toplumun çatlamasına ve Kürt varlığından hoşnutsuzluk duygusunun gelişmesine de sebep olursunuz.


Kürt sevgisinin PKKlılık anlamına gelmesi halinde hiç kimseden, eski sevgi ve bütünleşme davranışını beklemeye hakkınız kalmaz.



Eğer Türk Milleti için tamamen kabul edilemez ve gayrimeşru bir etnik ırkçı terör örgütüne kendi kimliğini teslim edecekse kendisine eskisi gibi güvenilmeyebileceğini de kabul etmelidir. Kapı komşunuzun PKKlı olması halinde ki etnik ırkçıların isteği bütün Kürtleri PKKlılaştırmaktır, onula aynı apartmanda, aynı mahallede oturmak ister misiniz? Bayrağınıza, askerinize, ailenize silâh çeken insanların, size kimi nasıl seveceğinizi emretmesine razı olur muydunuz?


İşte bu yüzden Kürt topluluğu kendisinin temsil sorununa önce kendisi bir cevap bulmalıdır. Ya bebek katili, mütecaviz ırkçı eşkıyalarca temsil edilecek veya sorunlarını Türk millî bütünlüğü içinde çözecektir. Varoluş, Kürt topluluğunu bu kaçınılmaz kesin yol ayırımına artık getirmiştir. Sorun akla mı yoksa nefrete mi hizmet edileceğidir. Sonuç ne olursa olsun Kürt topluluğu bilmelidir ki etnik ırkçılığın şeytani yalanları onu sorumluluktan kurtaramayacaktır.

Hiç yorum yok: