28 Eylül 2010 Salı

Köpekten Korksaydık



“Madem kardeşiz, kendi dilimizde eğitim hakkını neden vermiyorsunuz? Neden kendinize tanıdığınız hakları bize de tanımıyorsunuz?” sorulan bu…

Be güzel kardeşim kendime ne hak tanımışım?
Dişimizle tırnağımızla kazandığımız istiklalimizden sonra kendi dilimizle, kendi bayrağımızla, kendi mahkemelerimizle, kendi tapu dairelerimizle, kendi ordumuzla, polisimizle var olmak hakkını kazanmış mıyız? Buna itirazın var mı? Dolayısıyla bu hak, beni bu mülkün kesin ve tartışılmaz sahibi yapıyor mu? Evet!

Sana demişiz ki “Sen de bizim ailedensin emmoğlu, kardeşimizsin, sen de bu bayrağın altında bu evin diliyle sohbet edip bebelerini okutasın, bu bayrak ısıtsın hepimizi, bu topraklara kazınmış şu mübarek dil ile gel vekillerimizi seçelim, siyasetimizi yapalım, şu ay yıldızlı Türk bayrağının altında neyi nasıl kuracaksak beraber kuralım. Bundan sonra ayrımız gayrımız yoktur!” demiş miyiz?


Sana tapu dairesinde “kimsin necisin?” diye sorulmuş mu? Sorulmamış! Gitmişsin Ayvalık’tan yazlığını almışsın! Sana hastanede “kimsin necisin?” diye sorulmuş mu? Sorulmamış! Kalbini dinleyen doktor, serumunu takan hemşire, altını temizleyen hasta bakıcı senin “etnik kimliğine” mi bakmış? Otobüse binerken sana kim olduğun mu sorulmuş? İstanbul’u gecekondu mahalleleriyle doldururken, hamal, taksici, pazarcı mafyası kurarken kimsenin aklına “Bunlar ne yapıyor?” diye sormak gelmiş mi?


Peki emmoğlu?.. Sen daha Osmanlı zamanından beri hele de biz ateşten gömlekler giymiş iken senin canını, malını, ırzını, gavurun çizmesinden, tecavüzünden koruyan Muhammet ocağı bir orduya ihanet etmiş misin? Etmişsin!


Sen bizim bütün kucaklamalarımıza bir hançerle cevap vermiş misin? Vermişsin…
Sen istiyon ki şimdi emmoğlu, bu ihanetini, bu kalleşliğini, bu kahpeliğini, kendi bebelerine, masumlarına sözde dilinle öğretebilesin, onların da da kafasını kendi cenabet fikrinle ifsat edebilesin.
Bir de istiyon ki bunları benim paramla yapabilesin!
Bir de istiyon ki eline sopa aldın diye senden korkalım, korktuğumuz için yatışasın diye her istediğini sana verelim, he mi? İnsan insana tehditle, zorla bir şey kabul ettirmeye kalkmaz, bize kabul ettirmeye kalktılar, boylarının ölçüsünü aldılar… Gücüne güvenip de zorbalaşanlar insandan ziyade köpeğe yakındır…


Eyi dinle emmoğlu… İt kısmısı güçten korkar. Dolayısıyla tek bildiği, karşısındakine diş geçirip geçiremeyeceğidir. Bilirsin çoban itleri etle değil ekmekle beslenir.. Neden dersen; kan kokusu alan it sürüye dadanmaya başlar ki onun da itlâfı gerekir!


İmdi… “Düveli muazzamayı”, elinde avucunda yokken Anadolu’dan söküp atan millet, o “düvelin” itlerine hayatta boyun eğmez. İşin tabiatına aykırı, a’nadın mı hemşerim? Kendi köpekliğini, kendi ailene bulaştırma! Aileni de kendin gibi köpek yerine koma, koydurtma! Senin aileni senin gibi bilir isek senin ailene yazık olur! En azından bu kadarını kafan alıyor mu emmoğlu?


Ben de bir çözüm önerisi getiriyorum! İnsana saldıran köpeklere savunma hakkı tanıyıp, yaşadıkları kötü şartları hafifletici sebep sayıp rehabilite edelim! İmralı’da bunu zaten yapmıyor muyuz? Yoksa?..

2 yorum:

nevin çelik dedi ki...

Eline diline sağlık Afşarcığım.Bunlar bu dilden anlar ama bu dilden konuşacak idareci kıtlığı çekiyoruz.Oy kaygısı ne olacak.O göstermelik demokrasinin canı çıksın.

Afşar Çelik dedi ki...

Sağolasın anacığım. Bu kadar pervasızlıktan sonra bir tokat da yemeyeceklerini düşünüyorlar herhalde?