5 Eylül 2010 Pazar

Ermeni Ve Kürt Irkçılıklarının Makus Benzerliği





Etnik ırkçılar, Türkiye’nin bölünmesinden yana olmadıklarını, sınır ve hatta bayrak birliği altında ikinci bir bayrak ve özerk bölgelerle yaşamaya en azından şimdilik razı olduklarını söylüyorlar. Bu arada Türkiye coğrafyasının siyasî bölünmesi inisiyatifini de ellerinden bırakmayacaklarını her seferinde söylüyorlar. Bu, aba altından sopa göstermektir. Bunun anlamı “Bir barış olacaksa bizim dediğimiz şekilde olur!” tehdidinin mevzuat kılıklı ifadesidir.


Her şeyden önce Kürt’lerin Türk kabul edilmesi, Kürtlerin inkâr edilmesi değildir. Bu, Kürtlerin başka hiçbir ülkede sahip olamayacakları milletleşme sürecine kabul edilmeleri hakkıdır.
Ortadoğu’da hiçbir ülkede çoğunluk nüfusu, Kürtleri kendi milletleşme sürecinin bir parçası saymamaktadır.


Etnik ırkçıların anlayamadığı şey, toplumsal düzenleri, aşiret, kabile seviyesinin üstüne çıkmamış, hal böyle devam ederse de çıkamayacak olan bir topluluğun, hukuk birliği içinde “büyümesi” ve gelişmesinin ancak milletleşme sürecine dahil olmasıyla sağlanabileceğidir.
Etnik ırkçıların liderlerini karşı çıktıkları zaten aşiret, kabile kapalılığının, artık yegâne kimlik kaynağı olamayacağı gerçeğidir.


Bu gerçeği toprağı bol olsun Hrant Dink de anlamış ve Türk milletleşme sürecinin bir parçası olmanın Türk Ermeni’lerine getirdiklerini idrak ederek Ermeni kimliğinin artık daha fazla Türk düşmanlığına dayandırılamayacağını söylemişti. Bütün hayatları hatta gelirleri Türk düşmanlığından kaynaklanan bir sürü Ermeni varken, onun katlini yarım akıllı bir Türk gencinin milliyetçiliğine bağlamak da herhalde utanmazca bir hedef saptırmaydı.


Bu açıdan etnik ırkçılığın yakın vadedeki özerklik, orta ve uzun vadedeki bağımsızlık emellerinin temel güdüsü “Türk’ten arındırılmış bir ülke” yaratmaktır. Bu açıdan etnikçi Kürçtü’lerin müşevvikleri aynen Ermenistan’ınki gibi ırkçıdır. Bugün Ermenistan’da tek Türk kalmamıştır, oysa binlerce Ermeni, tekrar Azerbaycan’a dönmüş, Türkiye’de de ekmek parası kazanmaktadır. Görüldüğü gibi Ermeni etnik ırkçılığı vaat ettiği refah ve hürriyeti temin edememiş, Ermeniler etnikçiliğin baskısından milletleşeme sürecinin yaşandığı topraklara para ve hürriyet ama en önemlisi medeniyet için göçmüşlerdir. Ermeni etnik ırkçılığını besleyen Amerikan Ermeni’lerinin kendi devletlerinden binlerce kilometre öteden ırkçılık yapabilmesinin sebebi de budur.


Bugün Kürt etnik ırkçılarının hesabı Türk topraklarında suyun ve elektriğin, Irak topraklarında da petrolün hâkimiyetini ellerine geçirmek ve İskenderun üzerinden denize açılmaktır.
Aslında bu hedef onların idraklerinin ötesinde, karmaşık bir plândır. Bu, etnik ırkçı Kürtçülere, onları harekete geçirmek için uzatılan havuçtur.
Bu plân, Türk millî yapısını ansiklopedik istihbarat raporlarından, bir tür buzdolabı kullanım kılavuzu gibi öğrenen adamların plânıdır.


Bu tür plânları yapan adamaların kalıcı eksikliği, sözüm ona inceledikleri toplumların, sahip oldukları “değerlere” bağlılıklarını her zaman ihmal etmeleridir. İşte bu ihmal, etnik ırkçılığı destekleyen yerli işbirlikçilerin ki eskiden sosyalistlerken bu gün bunların çoğu solcu eskisi veya millet düşmanı nevzuhur dinci/muhafazakâr liberaller ve siyasi dincilerdir, “değerleri yıpratmak”, “muhakemeyi sakatlamak” faaliyetleriyle giderilmeye çalışmaktadır. Dikkat edilirse bu tayfa “vatanın”, “şehadetin”, “bayrağın” aslında anlamsız birer batıl inanç olduğuna dair mütemadiyen, zehirli kanaatlerini pompalamaktadır. Veya “madalyonun öbür yüzü” yaveleriyle katillerin, ırkçıların , tecavüzcü teröristlerin kanaatlerine “tartışılabilirlik meşruiyeti” kazandırmaya böylece Türk Milleti’nin haklılığı konusunu bulandırmaya çalışmaktadırlar. Böylece hiçbir hükme varmak mümkün olamamakta ve bu hükümsüzlük çıkmazında karar vermek için elimizde sadece etnik ırkçılığın şımarık hırçınlığı ve terör tehdidi kalmaktadır.


Eğer bir milletin kurumlarını şekillendiren değer ve normlarının, aslında bir anlam taşımadıkları kanaatini bir şekilde yerleştirirseniz, o topluma tehditle, şantajla yaptıramayacağınız hiçbir şey yoktur. Türkiye’de etnik terör bu kadar hayasızca kullanılırken bir takım vatansız liberallerin ve hâlâ “halkların kardeşliği” yaveleriyle avunan antika solcuların ve elbette millet fikrinden rahatsız Arabî dinci grubun ağızlarından bunu kınayan tek kelime çıkmamasının sebebi budur. Bazı mahfillerde “ Barış olduktan sonra memleketin adı ha Türkiye olmuş ha Kürdiye ne fark eder?” nesepsizliğinin yapmaya çalıştığı şey budur.
Birinci Dünya Harbi’nde Ermeni’ler, din farklılığına rağmen kendilerini kardeş belleyip çocuklarına kirve yapabilen Türk komşularına ihanet ederken bunun Türk dimağında açtığı yarayı asla anlayamadılar, hâla anlayamıyorlar.


Bugün etnik ırkçı Kürt siyasetçiler, Ermeni’lerin önüne atılan havuçtan, kendi kardeşlerinin kanı pahasına nemalanmak için aynı ihaneti sergilemektedirler. “Canım bağımsızlık isteyen halkın isyanına ihanet denemez!” diyen bir kısım vatansız da mevcuttur. Mesele odur ki ihanet, hainin müşevviklerine göre değil, hainin yaşamasını sağlayan şartların sahibine göre değerlendirilir ki bizim memleketimizde, bu şart sağlayıcı, Türk Milletidir!


Türk Milleti, bir kere ev halkına dahil ettiği hiç kimsenin artık soy sop, ırk, akrabalık, kan gibi özelliklerini dikkate almaz. Ona kendi adını verir ve kendi odasında ne yaparsa yapsın, Türk evinin düzenine tabi olduğu müddetçe, onun varlığını en az kendi varlığı kadar aziz bilir.
Türk Milleti için bir diğer milletler ve bir de milletleşememiş, korunması gereken topluluklar vardır. Milletleşememiş toplulukların korunması gerekliliğini büyük Türk Milleti, büyük Ermeni ihaneti esnasında kurduğu Ermeni yetimhaneleriyle ortaya koymuştur.


Geçmişte Ermeni etnik ırkçılarının sonunu getiren o meşum iştaha kapılan Kürt etnik ırkçıları bilmelidir ki bu toprakları vatanlaştıran, bu topraklara kendi dilini ve kültürünü silinmez şekilde mühürleyen milletin adı Türk’tür! Dolayısıyla bu topraklarda “haktan” bahsedilecekse bu ancak Türk’ün varlığı ve millî egemenliği sayesinde olabilir.


Türk varlığına ve egemenliğine resmen savaş açıldığı takdirde bilinmelidir ki Türk için düşman, sadece toprak talep eden bir açgözlü değil, insanlık değerlerine karşı çıkan bir mütecavizdir. Bin küsur yıldır İslam’ın bayraktarlığını yapan bir milletin kahrediciliği ne istihbarat raporlarından, ne de aşiret reislerinin pazarlıklarından anlaşılabilir. Türk Milleti’ne silâhla kafa tutarak hak talep edenler, mevcut durumun geçici olduğunu ve Türk’ün kahrediciliği bir kerte uyanırsa artık kendilerine cehennemde bile yer bulamayacaklarını bilmelidir.




Hiç yorum yok: