8 Eylül 2010 Çarşamba

Dinci Toplum Mühendisliği Projesi ve Referandum III



Demokrasiyi bir binek aracı olarak görmek ile İslâm devletini, egemenlik aracı olarak gören Emevî zorbalığı arasında hiçbir fark yoktur.
Demokrasi tek başına hiçbir fazilet içermez.



Demokrasiyi diğer rejimlere göre daha faziletli kılan tek şey hukuka bağlılıktır. Yani fazla parmağa sahip olanın, diktatör olamayacağına dair kabul edilecek hakkaniyet teminatıdır.



Bu noktada, referandum, şehrin kenarında kalmanın hıncını yaşayan, büyük kültürün içinde eriyip yok olacağından korkan, “uymamak” için dini kendine kalkan edinen bir cemaatler zümresinin, büyük kültürden, açık bir toplumdan ve milletleşmeden intikam almak aracı haline gelmiştir.



Bu noktada meselâ siyasi dinci grupların açıkça etnik ırkçılıkla kol kola siyaset yaptığını, etnik ırkçılığın sadece şiddet metodunu değil, söyleminin de insanlık dışı olduğunu asla telaffuz etmediklerini görmemek mümkün müdür? Dikkat edilirse, yargıya açıkça kafa tutan, Türk Milleti’ni ırkçı kinleriyle tehdit eden, açıkça başbakana küfreden etnik ırkçılara karşı “evetçi” cemaatler zümresinden en ufak bir kınama gelmemektedir.



Türkiye’de Türk’ü “bir etnik grup” olarak hâlâ ısrarla telaffuz eden bu çarpık muhafazakârlık, kendini ırkla ve dille ayırmaya çalışan etnik ırkçı Kürt siyasetçilere hiçbir ahlâki eleştiri getirememektedir.



Çünkü Emevîci siyasal İslam’ı benimseyenlerle etnik ırkçılar büyük kültürün kavrayıcılığından, benzeştiriciliğinden korkmaktadırlar.
Bu noktada modern siyasal İslamcı olarak da niteleyebileceğimiz gecekondu muhafazakârlığı, edindiği geçici teveccühü, içindeki eski ve yerleşik aşağılık kompleksiyle bir anda “Tanrılaşma” sanrısı haline getirmiştir. Kendisine verilen geçici desteğin mahiyetini ve maksadını idrak edememiştir.



Bu noktada iktidar partisi, demokrasiyi, “hukukla sınırlandırılmış” olmakla edindiği faziletten uzaklaştırmış, onu bir çoğunluk diktası haline getirmiştir.



Büyük düşünür Friedrich Von HAYEK Türkçe’ye “Kanun, Yasama Faaliyeti Ve Özgürlük” adı ile çevrilen üç ciltlik dev eserinin birinci cildinde şöyle söylemektedir: “…. Bugün sanki bütün toplum, hükûmet tarafından idare edilen bir organizasyonmuş gibi bir hükûmetin “bir ülkeyi yönetmesinden” söz etmek olağanadır. Ancak gerçekten hükûmete dayanan şey, esas itibariyle sayısız bireylerin ve organizasyonların birbrine verdiği hizmetlerin muntazam işleyişi için gerekli belirli şartlardır….”(1)



Bu cümleleriyle Hayek, bir hükûmetin meşruiyeti için gereken oy çoğunluğunun, onu kadir-i mutlak bir yönetici haline getirmeye yetmeyeceğini göstermektedir. Aynı eserin 3. Cildinde: “ İktidarın etkili bir şekilde sınırlandırılması toplum düzeninin en önemli meselesidir” (2) “…Bugün demokratik hükûmet diye adlandırdığımız şey, yapısının bir sonucu olarak, çoğunluğun görüşüne değil, hükûmetin özel yararlar bağışlayarak desteğini satın almak zorunda olduğu bir baskı grupları kümesinin çeşitli çıkarlarına hizmet etmektedir; çünkü vermeye yetkili olduğu bir şeyi vermeyi reddettiğinde taraftarlarını muhafaza edemez. Sonuçta ortaya çıkan ayrımcı zorlamanın giderek artması, şimdi, bireysel özgürlüğe dayanan bir medeniyetin büyümesini boğmakla tehdit ediyor…” (3)



Demokrasinin, gecekondu muhafazakârlığında bu şekilde çarpık algılanması, “Siyaset yoluyla toplumsal düzenin değiştirilebileceği” çarpık mantığını da ateşlemiştir ki marksizmin yumuşak formu olan sosyal demokrasinin “oy çoğunluğuna dayalı olarak aşamalı şekilde mülkiyetin ilgası” emeli de aynı mantığa dayanmaktadır.

Devam edecek...





1) Hayek,F.A.V.: “Kanun, Yasama faaliyeti Ve Özgürlük” Cilt I: “ Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları: Shf:196
2) a.g.e Cilt III Shf: 193
3) a.g.e Cilt III Shf:194

Hiç yorum yok: