26 Eylül 2010 Pazar

Neyleyim Türk’süz Demokrasiyi?




Bir demokrasi yaygarasıdır, koparıldı, gidiyor.


Bu yaygarada Kürt etnik ırkçıları federasyondan, ayrılmaya kadar her şeyin kendi demokratik hakları olduğunu söyleyip duruyor. E işin içinde o kutsal kelime var ya, kim nasıl itiraz edebilir?
Yani demokrasi olunca Kürt ırkçıları istedikleri gibi hareket edebilecek, bize de kalan sadece onaylamak olacak…

Diyelim ki bu gerçekleşti?..
Bu durumda neler gerçekleşecek?


Anayasa’da Türk kelimesinin yanına Kürt kelimesi eklenecek. Böylece, dünyaya yayılmış, nüfusu yüz milyonları bulan, pek çok kavmi bünyesinde barındıran bir milletin adıyla bütün varlığı sınırlı bir coğrafyada bulunan, sekiz on tane büyük aşiretten ibaret bir kabileler koalisyonu aynı kefeye konacak.


E bu durumda meselâ yargı kime göre karar verecek? “Türk ve Kürt Milletleri adına…” mı?
Yargı buna göre karar verdiğinde her kabile Anayasa’da kendi adının da anılmasını isterse onlara nasıl cevap vereceğiz? Bu durumda herhalde her köy, geleneklerindeki, şivelerindeki, kültürlerindeki farklara göre Anayasa’da ayrı ayrı anılmayı isteyebilir?

Anayasa’da adı anıldığı takdirde Kürt topluluğu kendilerinin ayrı bir “halk” olmasından dolayı, ayrı bir yönetim isteyecek midir, istemeyecek midir? Şimdilerde güya yüreğimize su serpmek için “Canım tek bayrağa razıyız..” gibi söyleseler de bir kere “ayrı “oldukları resmen tanındığı takdirde, bu “ayrılığın” mutlaka ve mutlaka coğrafî bir tanımı da yapılacaktır ki barış temsilcisi demokrat Kürt ırkçısı milletvekillerimizden biri mahallî idareler seçiminden sonra “Kürdistan’ın sınırlarını çizdik” diyebilmişti.


Bu “yönetim”, içinde “Türk” kamu oyunun herhangi bir tesirinin olmadığı, “Kürdistan” ahalisi tarafından seçilen ve onları, başka herhangi birine danışmaksızın temsil eden bir yönetim olacak mıdır, olmayacak mıdır?


Bu durumda meselâ “Kürdistan” sınırında ayrı bir güvenlik birimi olacak mıdır, olmayacak mıdır? Bu güvenlik birimleri Barzanî “amcanın” çocuklarından mı olacaktır, yoksa Habur’dan ellerini kollarını sallayarak giren “barış elçilerinden “mi?


Eğer Anayasa’da adları geçerse Kürt topluluğu doğal olarak kendi okullarını oluşturmak istemeyecek midir? Şüphesiz isteyecektir. Bu durumda, beşikten mezara kadar tek kelime Türkçe bilmeyen nesiller yetiştirilebilecek midir? Şüphesiz evet! Yani? Sözde bir “Türk” ortak yapımı federasyonda Türk’ten haberi olmayan milyonları Kürdistan eğitim fabrikalarında imal edebilmek mümkün olacaktır.

İmdi…

Buraya kadar bahsettiğimiz ihtimaller, bazılarının sandığı gibi bir “ en kötü durum senaryosu” falan değildir. Buraya kadar bahsedilenler Kürt ırkçıları/ayrılıkçıları ve onların köpekliğini yaptıkları PKK terör örgütü tarafından Türk Milleti’ne “barış” veya “çözüm” adıyla dayatılan taleplerdir.

Her sebebin bir sonucu mutlaka olmalıdır. Biz de burada sözde “barışın” sebebi olacağı söylenen taleplerin nasıl sonuçlanacağını ortaya koyduk. Bunlardan başka bir sonuç beklenebilir mi? Beklenemez, çünkü bu sonuçlar zaten ayrılıkçı Kürt ırkçılarının hedefleridir.
Peki bu talepler ve sonuçlar demokrasinin kaçınılmaz gerekleri midir? Demokrasiden bahsedebilmemiz için mutlaka ve mutlaka Kürt etnik ırkçılığının ve etnik terörünün taleplerini yerine mi getirmeliyiz?

Daha da önemlisi şu: “Demokrasi”, kardeşlik ve bütünlük adına öne sürülen bu taleplerin her biri, “fiilen” bir bağımsızlık anlamına gelmiyor mu?

Zaten etnik terör örgütü, bir Kürt devletinin ordusu olmak istediğini defalarca söylemedi mi? Bu fikir bize “demokrat” Kürt ırkçıları tarafından “çatışmasızlık” adıyla pazarlanmadı mı? Türk Ordusu’ndan ayrı bir orduya sahip herhangi bir topluluk zaten “bağımsız” değil midir? Bir federasyon olmak durumundan dolayı federatif vergilerle finanse edilmesi istenen Kürt ırkçılığı okullaşması, fiilen bir bağımsızlık değil midir?
Peki bu “bağımsızlık” hali, nereden yasal bir temel bulacaktır? O temel ancak Anayasa’da etnik grupların adları anılmaya başlanır da “Türk” adı bir kabile adı haline indirilirse bulunmuş olacaktır.

O halde…

Mevcut iktidarın ideolojisinin temelinde enternasyonalizm, teokrasi ve Türk düşmanlığı olduğu ezelden bilindiğine göre…

Hele “Anayasa’dan Türk adının çıkarılmasının “demokrasinin önündeki son engelin kaldırılması” olacağını söyleyen iktidar partisine mensup vekillerin beyanları havada uçuşurken…
Son referandumda devlet imkânları alabildiğine kullanılıp koskoca bir sistem değişikliği, topu topu iki maddeye dayanan “deterjan markası” kıvamında bir reklâmcılık tarzıyla halka sunulmuşken…

İnsan ister istemez, memleketin “demokrasiyle işgal edildiği” fikrine kapılmaya başlıyor.
Demokrasinin de , hukuk birliğinin de kaynağı olan millet ve millî egemenlik kavramları, gene demokrasinin çarpık bir yansımasıyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyor.
Referandumla “Halk yönetime el koydu!” diye manşet atılıyor, sonra bir bakıyorsunuz, alkollü sergi açılışları taşlanıyor, sevgililere terörist sorgulaması yapılıyor, birileri bize “ahlâk kesip biçmeye” başlıyor vs vs vs…

Halkın yönetime el koymasıyla beraber toplumda bu tip çatlaklar, ayrışmalar meydana gelecekse kimse kusura bakmasın, buna demokrasi falan denmez.

Eğer halkın yönetime el koyduğu bir memlekette, demokrasi vasıtasıyla Türk adı Anayasa’dan kaldırılacaksa…

Eğer halkın yönetime el koyduğu bir memlekette, demokrasi vasıtasıyla Türk Millî egemenliği kabilelere bölüştürülecekse…

Eğer halkın yönetime el koyduğu bir memlekette, demokrasi vasıtasıyla ülkemin bir kısmında etnik ırkçıların bekçi köpekleri benim gezmeme mani olacaksa…

Eğer halkın yönetime el koyduğu bir memlekette, demokrasi vasıtasıyla benim dilimi bilmeden, bana düşmanlıkla yetiştirilecek çocukların eğitimlerini vergilerimle karşılamaya mecbur edileceksem…

Kimse kusura bakmasın, öyle bir demokrasi bana gerekmiyor!





4 yorum:

Yaren dedi ki...

Afşar bey, bu yazınızı gecenin bu geç vaktinde okudum ya, şimdi yatsam da gözüme uyku girer mi? Bilemiyorum. Umutsuzluk her gün biraz daha ele geçiriyor benliğimi. Ne dersiniz, yapacağım, hissedeceğim başka bir şey olabilir mi? Teşekkürler. (Etrafıma yayıyorum müsaadelerinizle.)

Afşar Çelik dedi ki...

Bir şey yapabildiğimiz müddetçe ümitsizlik yoktur... Bir şey yapamadığımız tek durum ölmektir o zaman gene ümitsizlik yoktur. Yan, ÜMİTSİZLİK YOKTUR! Canınızı sıkmayınız, kendinizi güçsüz sanmayınız...

Gene bekleriz.

nevin çelik dedi ki...

Vallahi böyle bir demokrasi bana da hiç gerekmiyor.Alsınlar başlarına çarpsınlar o demokrasiyi.Zaten bunlar değil mi "barış" ve "demokrasi" kelimelerini piçleştiren.Lanet olsun!!!!

Afşar Çelik dedi ki...

Aynen anacığım, aynen...