14 Eylül 2010 Salı

Sezon Sonu Uzun Arasında Bir Bölünme Senaryosu I




Evetçilerin istediği tam olarak nedir?
İmdi “Ne mutlu Türk’üm diyene!” sözünden rahatsız olan bir Türk hükümetinin, anayasaya Kürt etnik ırkçılığının istediği etnikçiliği sokmak projesinin bir adım daha ilerlemesi onları gerçekten mutlu etmiş midir?


Evetin zafer sarhoşu iktidar partisinin “Türk” adından rahatsız olduğu, Türk’ü herhangi bir kabile, kavim, aşiret gibi kabul ettiği, bizzat iktidarın başı tarafından defalarca telaffuz edildi.
“Türk” dememek için “Türkiyeli” kavramını uyduran iktidarın bu sosyolojiye, tarihe aykırı tavrı, sözde liberal okumuşlarca bir hikmetmiş gibi uzun süredir alkışlanıyor. Nerede sosyal bilim okudukları cidden tartışılır bu sözde liberal taraftarların, “barıştan”, “hürriyetten” ne anladıklarını ise hiç okuyamadık.


Türk milleti milletleşmesini tarihin çok eski dönemlerinde başlatmış ve hatta bitirmiş bir millettir.
Türk milleti kavmî, ırkî bağlılıkları çoktan geride bırakmış, büyük ve gelişmiş bir toplumsal yapı göstermektedir.


Bundan dolayıdır ki kurduğu devletler içinde etnik grup, kabile benzeri bütün küçük kültür unsurlarını besleyici ve kendine benzeştirici bir ağırlık merkezi haline gelmiştir.
Bundan dolayıdır ki Türkiye’de Türk’ten bahsetmek ırkçılık olmadığı gibi Kürt’ten bahsetmek tam da ırkçılığın ta kendisidir. Çünkü Kürt adı, Türk adının içerdiği kapsayıcılığı, çeşitliği ve birleştiriciliği taşımamakta, bir kabileler, aşiretler koalisyonu olmaktan ötreye gidememektedir. Bütün varlığı kan bağına, akrabalık ilişkilerine dayanan bir mensubiyet şuurunu, bunları aşmış daha gelişmiş bir soyut mensubiyet şuuruyla bir tutmak da bu yüzden kelimenin tam anlamıyla “gericilik”tir, ilkelleşme arzusudur.


Demokrasiler kabilelerin ilkel mensubiyet şuurlarının oya tahvil edilmesi değildir! Memleketimizde, Mises okumamış sözde akademisyen liberallerin sandığı gibi büyük kültürden rahatsızlık duyan her köy halkına bir egemenlik sahası vermek hiç değildir!
Bu açıdan bakıldığında Kürt etnik ırkçılığında iki temel kabulün var olduğunu görüyoruz. Biri “Kürdistan” dedikleri bölgede “demokratik özerklik” talebini savunurken diğer kısım Türkiye’nin her yerinde Kürtlerin bulunmasından dolayı Türkiye’yi bütün olarak sahiplenmeye çalışmaktadır.



Kürt etnik ırkçıları şunu bilmelidir ki büyük Türk Milleti büyüklüğünün verdiği özgüven ve kaynaştırıcı kültürü tesiriyle, Kürt adını kendinden ayırmadığı içindir ki Kürtler bu gün Anadolu’da var olabilmişlerdir. Oray Eğin gibi yarı okumuşların sandığı gibi bir siyasi ırkçılık Türkiye’de var olsaydı; bugün Kürtler bırakın İstanbul’da ticaret yapmayı, mafyalaşmayı, Habur’dan içeri burunlarını bile sokamazlardı.


Sadece bu örnek bile Türkiye’de Türk toplumunun mayasında ırkçılığın olmadığının ama bu kötü tohumun Kürt mensubiyet şuurunun içinde var olduğunu göstermektedir. Bugün “Kürt hamal istemeyen Türk müşteriden” şikâyet eden PKK yandaşı siyasetçilere, büyük şehirlerde iş sahalarındaki Kürt mafyalaşmasının, piyasayı Kürt olmayanlara nasıl zehrettiğini hatırlatmalı.
Durmadan sağ hükümetlere çatan solcuların ahmaklığına gelince şunu belirtmeliyiz ki eğer Türkiye’de adamakıllı bir liberal görüş hâkim olabilseydi bu gün piyasaların göbekten hükümetlere bağlı olmasının, siyasi çıkar ilişkilerinden etkilenmesinin ve hele etnik temele dayalı piyasa manipülasyonlarının önüne geçilmesi mümkün olurdu.


Çünkü solcuların bütün hamakatleriyle sandıkları gibi piyasayı düzeltmenin yolu onu yok etmekten geçmez Piyasayı düzeltmenin yolu alıcıyla satıcının hiçbir güç odağından etkilenmeksizin hür mübadele yapabilmesinden geçer! Bu güç odağı kendine yakın iş adamlarına ihaleler yağdıran bir iktidar partisi olabildiği gibi, kendi ırkından olanlara hayat hakkı tanıyıp gerisine hayatı dar eden etnik ırkçı mafyalaşma da olabilir. O zaman devlet, ona buna ihale dağıtıp da oy devşirmeye çalışan iktidarların işleriyle değil, namusuyla üretip rekabet eden adamların hayatlarını emniyet altına almakla ilgilenirdi. Ama gene solcu hamakatin piyasa düşmanlığına bakılırsa piyasasız bir ülkede yaşanacak fakirliğin boyutları için eski Sovyet cehennemine bakmaları tavsiye edilir.



Bunu niye söyledik? Çünkü Türkiye’nin bugün etnik ırkçılık temelinde ayrışması hayalini bundan önce kuran ahmaklar da aynı solculardı. O gün etnik ırkçılığı nasıl beslediklerinden hiç bahsetmeyerek günahlarını unutturabileceklerini sanmalarına rağmen daha on beş yıl evvel tapındıkları gazeteci kimlikli bir ajanın bebek katiliyle sarmaş dolaş resimleri hâlâ arşivlerde durmaktadır.



Çünkü Türk solunun Sovyet destekli Irak Kürt ırkçılığına hiçbir şekilde itiraz etmediğini, “halkların kardeşliği” sloganıyla Türk adına enternasyonalist bir düşmanlık sergilediğini henüz unutmayanlar vardır. “Halklar” kelimesini millet kavramına tercih edenlerin bugün Türk milletine “ulusalcılık” adı altında ders vermesi Kürtçülüğe verdikleri Marksist desteği unutturamaz! Kürtçü sosyalistlerin “Türk solunun kendilerini sömürdüğü” ifadeleri de tarihe geçmiştir.


Bugün Kürt ırkçılığını desteklemek misyonu, bir başka enternasyonalist grubun, siyasi dincilerin eline geçmiştir.
(Devam edecek..)

Hiç yorum yok: