10 Eylül 2010 Cuma

Dinci Toplum Mühendisliği Projesi ve Referandum IV


Oysa toplumsal düzen, siyaset piyasasını aşkın, sürekli evrilen, değişen, dönüşen büyük ve karmaşık bir işleyiştir. Mevcut “sınırsız demokrasi” anlayışımızda iktidarlar bir anda kendilerinde, toplumsal düzeni baştan aşağı değiştirebileceklerine dair bir hikmet keşfederler ki sahip oldukları dinî doktrinizmleriyle, mutlak doğrunun sahibi olduklarına inanan siyasi dinciler için bu eksik demokrasi anlayışı tam bir “cennettir.”
Siyaseti bir toplum mühendisliği sahası olarak görmek diktatörlüğün tam karşılığıdır.


Siyaseten edinilen geçici “iktidar”, toplumun, bir partiye kendisini, gemlemesi için verdiği bir yetki değildir. Çünkü ne herhangi bir siyasi iktidar toplumsal düzenin tamamının işleyişini kavrayacak kadar Tanrısal bir “zekâya” sahiptir ne de kendi taraftarları dışındakilerin hayatlarına karışacak kadar tanrısal bir “ahlâka” sahiptir.



Siyaseti dinci bir dönüştürme makinesi olarak addeden gecekondu muhafazakârlığı, cemaat halinde kapalı kalmanın kompleksini, iktidar olmakla gidermeye çalışmakta ve fakat hâlâ içinden çıktığı kenar mahalle cemaat kapalılığını kendi beyninde sürdürmektedir. Bu açıdan, mesela başörtüsünün düşük gelirli kesimlerde, kenar mahallelerde gitgide egemen hale gelmesi araştırılmaya değer bir konudur. Buna mukabil, toplumun geniş kesimleri için artık başörtüsünün siyasal İslamcı Emevici eylemciliği, anlamını yitirmiştir.


Bugün başörtülü kızların kıyafetlerindeki çeşitlilik, toplumun geri kalanın başörtüsüne, siyasal İslamcı bir anlam yüklemediğini ama iktidarın toplumda yarattığı fikri baskıyla bir tür “melez ahlâk” yarattığını düşündürmektedir.
Mesele şudur ki bu tür bir “melez ahlâk” artık zorbalıkla hakkaniyet arasındaki farkı görmemeye sebep olmaktadır.


Dolaysıyla siz referandumdaki muhtemel evet cevabıyla yargının partizanlaşacağını, sonrasında ülkenin etnik olarak bölüneceğini ne kadar söylerseniz söyleyin, kendisine dini kalkan etmiş bir güç ahlâkının melezliği, halkın muhakemesini bulandırmaya devam edecektir. Bu tür bir melez ahlâkın herhangi bir hükme varması mümkün değildir. Onu benimseyenler, sadece “güçlünün” doktrinini kabul etmenin kendisi için iyi olacağı kanaatiyle yaşayan, hayatta kalmayı ancak hayvanî refleksler seviyesinde sürdürebilen bir sürü haline gelmiştir…


Referandum sürecinde siyasal İslamcı cemaatler zümresinin halka verdiği mesaj şudur: “ Size bir paket getiriyoruz, sizin yerinize düşündük ve doğrusunu söylüyoruz. Bize taabi olmak ahlâkınızın gereğidir. Aklı kullanmak bizim işimizdir. Bundan dolayı da verdiğimiz paketi toptan kabul edip bizim güç ortaklığımızın üyesi haline gelin. Böylece yarattığımız yeni “dindar” cemaatler ve etnik topluluklar ülkesinin demokrasisine biat edin! Aksi takdirde “bertaraf” edilirsiniz!”
İşte bu emredici, mütehakkim söylemden dolayı referandum bir demokrasi aygıtı olmaktan çıkarılmış, dinci toplum mühendisliği projesinin levyesi haline gelmiştir.


Referandum özde yanlış olmakla beraber, hiç olmazsa ona katılarak dinci toplum mühendisliğini durdurmak için oy kullanmak, millî bütünlüğü, namusunun bir parçası olarak gören herkesin görevidir. Aksi takdirde din adına ülkenin anayasal olarak cemaatler ve etnik topluluklar temelinde bölünmesi tehdidinin önünde hiç bir engel kalmayacaktır.
BİTTİ

Hiç yorum yok: