Bu maskenin arkasında etten fazlası var. Bu maskenin arkasında bir fikir var Bay Creedy ve fikirlere kurşun işlemez. |
Peki yeni nesil Türkçü’lerin,
akılcılığın tek şekliymiş gibi sıkı sıkı sarıldığı gerçekçilik özellikle
siyasal eylem alanında nasıl bir iddia
sahibidir?
Siyasal eylemin dayandığı
“realizm” , bize, “var olan” ortamın şartlarına
“ en uygun” cevabın geliştirilmesi gerektiğini söyler. Buradaki “en
uygun cevap ” realizme göre sadece şartlarla ilgilidir, bağlamlarla veya
idealarla ilgili değildir. Bu durumda meselâ bir realist, herhangi bir
hükümetin, benimsediği en iyi şartlar kapsamına karşı çıkan herkesi en
zahmetsiz şekilde susturmasının, o ülkenin iyi ve huzurlu bir yer haline
gelmesi için gerçekçi bir çözüm olduğunu
iddia edebilir. Çünkü ona göre idealar var olmadığından, bazı normlar
geliştirmek ve hele bu hayali normlara bağlanmak da açıkça saçmadır.
Siyasette realizmin iki
çaresizliği vardır. Bunlardan birincisi
“gerçeğin” anlaşılması için gerkn bağlamdan bağımsız olmadığını
bilmemesidir ki bu bağlam da ancak idealar arası ilişkiyle oluşur.
Siyasî realizmin ikinci
çaresizliği de tutarlılıktan mahrum olasıdır. Dikkat edilirse siyasî realistler
siyasette ahlâkî kaygıları bu yüzden küçümser, bunları anlamsız, akıldışı
sınırlamalar olarak ele alırlar.
Oysa “en uygunun” neye uygun ,
neye göre uygun olduğuna dair bütün cevapları, o anı sözde kurtarabilmekten
ibarettir. Siyasî bir realist bugünden yarına tutarlı bir iş yapmak
kabiliyetinden yoksundur, çünkü dünü, bugünü ve yarını bir anlam ve bağlam
bütünlüğü içinde düşünmemizi sağlayan idealar dağarcığından mahrumdur.
“Türkçülerin realist olması
gerektiğini buyuran” büyük egolu genç
arkadaşlar “siyasetin” bağlamından da
uzak kaldıklarından olsa gerek idealizmin ve realizmin yerini bir türlü
tanımlayamıyor.
Bir devletin ahlâkî sorumluluğu
öncelikle vatandaşlarına karşıdır, çünkü onu var eden, meşru kılan
vatandaşlarının ortak rızasıdır. Bu rızanın meşru şekilde korunması ve
sürdürülmesi devletin görevidir. Bu durumda iç siyasette etik tutarlılık için
belli bir idealar dağarcığına bağlanmak elzemdir. Hukuk, toplumsal düzende bir ideal olarak vardır.
Uluslararası ilişkilerde ise devletlerin birbirlerine
karşı vatandaşlarına olduğu şekilde bir sorumlulukları yoktur. Aksine
uluslararası ilişkiler tek yönlü fayda
algıları üzerinden şekillenir. Bu durumda da bütün devletleri, milletleri bağlayacak ortak
normlar bulmak son derece zordur.
Devletler vatandaşlarıyla olan
ilişkilerinden farklı olarak: birbirlerinin rızasıyla değil, birbirlerine
rağmen varlıklarını sürdürürler. Burada
devletlerin anlık faydalarının
sağlanması düşünülür. Şüphesiz
devletler gelişmişlik seviyelerine göre
mümkün olan en uzun vadeli faydayı tein etmeye çalışır ama bunu yaparken
muhataplarının iyiliğini de düşünmek gibi bir zahmete girmezler yani realist davranırlar.
Bu durumda “Türkçüler realist
olmalıdır!” gibi bir fetva vermeden önce argümanımızın kapsamını ve
bağlamını, iyi açıklamalıyız. Ne yazık
ki felsefi donanımı henüz pek yeni olan Türkçülerin, bütün mantığının
genellikle kısa vadeli siyasal faydadan öteye gidememesi, günümüzdeki en büyük
sorunumuz.
Felsefede tutarlılık, kapsam ve
bağlam sorunları olmazsa “hayatını bir ideal/ülkü” uğruna sürdürmenin de ahlâkî anlamı ciddi şekilde
silikleşir. Sorunumuz Merhum Galip
ERDEM’in dediği gibi “yeterince sevememekse” bunun en büyük sebebi, sevgiye
dair bir tutarlılık geliştirebilecek felsefi yetkinliğimizin olmamasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder