27 Mart 2014 Perşembe

Türkçü Ne Zaman İdealist Ne Zaman Realist Olmalıdır? II

Bu maskenin arkasında etten fazlası var. Bu maskenin arkasında bir fikir var Bay Creedy ve fikirlere kurşun işlemez.

Peki yeni nesil Türkçü’lerin, akılcılığın tek şekliymiş gibi sıkı sıkı sarıldığı gerçekçilik özellikle siyasal eylem alanında  nasıl bir iddia sahibidir?

Siyasal eylemin dayandığı “realizm” , bize, “var olan” ortamın şartlarına  “ en uygun” cevabın geliştirilmesi gerektiğini söyler. Buradaki “en uygun cevap ” realizme göre sadece şartlarla ilgilidir, bağlamlarla veya idealarla ilgili değildir. Bu durumda meselâ bir realist, herhangi bir hükümetin, benimsediği en iyi şartlar kapsamına karşı çıkan herkesi en zahmetsiz şekilde susturmasının, o ülkenin iyi ve huzurlu bir yer haline gelmesi için  gerçekçi bir çözüm olduğunu iddia edebilir. Çünkü ona göre idealar var olmadığından, bazı normlar geliştirmek ve hele bu hayali normlara bağlanmak da açıkça saçmadır.

Siyasette realizmin iki çaresizliği vardır. Bunlardan birincisi  “gerçeğin” anlaşılması için gerkn bağlamdan bağımsız olmadığını bilmemesidir ki bu bağlam da ancak idealar arası ilişkiyle oluşur.

Siyasî realizmin ikinci çaresizliği de tutarlılıktan mahrum olasıdır. Dikkat edilirse siyasî realistler siyasette ahlâkî kaygıları bu yüzden küçümser, bunları anlamsız, akıldışı sınırlamalar olarak ele alırlar.

Oysa “en uygunun” neye uygun , neye göre uygun olduğuna dair bütün cevapları, o anı sözde kurtarabilmekten ibarettir. Siyasî bir realist bugünden yarına tutarlı bir iş yapmak kabiliyetinden yoksundur, çünkü dünü, bugünü ve yarını bir anlam ve bağlam bütünlüğü içinde düşünmemizi sağlayan idealar dağarcığından mahrumdur.

“Türkçülerin realist olması gerektiğini buyuran”  büyük egolu genç arkadaşlar “siyasetin”  bağlamından da uzak kaldıklarından olsa gerek idealizmin ve realizmin yerini bir türlü tanımlayamıyor.

Bir devletin ahlâkî sorumluluğu öncelikle vatandaşlarına karşıdır, çünkü onu var eden, meşru kılan vatandaşlarının ortak rızasıdır. Bu rızanın meşru şekilde korunması ve sürdürülmesi devletin görevidir. Bu durumda iç siyasette etik tutarlılık için belli bir idealar dağarcığına bağlanmak elzemdir. Hukuk, toplumsal düzende bir ideal olarak vardır.

Uluslararası  ilişkilerde ise devletlerin birbirlerine karşı vatandaşlarına olduğu şekilde bir sorumlulukları yoktur. Aksine uluslararası ilişkiler tek yönlü fayda  algıları üzerinden şekillenir. Bu durumda da  bütün devletleri, milletleri bağlayacak ortak normlar bulmak son derece zordur.  Devletler vatandaşlarıyla  olan ilişkilerinden farklı olarak: birbirlerinin rızasıyla değil, birbirlerine rağmen varlıklarını sürdürürler. Burada  devletlerin anlık faydalarının  sağlanması düşünülür. Şüphesiz devletler  gelişmişlik seviyelerine göre mümkün olan en uzun vadeli faydayı tein etmeye çalışır ama bunu yaparken muhataplarının iyiliğini de düşünmek gibi bir zahmete girmezler yani realist davranırlar.

Bu durumda “Türkçüler realist olmalıdır!” gibi bir fetva vermeden önce argümanımızın kapsamını ve bağlamını,  iyi açıklamalıyız. Ne yazık ki felsefi donanımı henüz pek yeni olan Türkçülerin, bütün mantığının genellikle kısa vadeli siyasal faydadan öteye gidememesi, günümüzdeki en büyük sorunumuz.

Felsefede tutarlılık, kapsam ve bağlam sorunları olmazsa “hayatını bir ideal/ülkü” uğruna  sürdürmenin de ahlâkî anlamı ciddi şekilde silikleşir. Sorunumuz  Merhum Galip ERDEM’in dediği gibi “yeterince sevememekse” bunun en büyük sebebi, sevgiye dair bir tutarlılık geliştirebilecek felsefi yetkinliğimizin olmamasıdır.




Hiç yorum yok: