Bu maskenin arkasında etten fazlası var. Bu maskenin arkasında bir fikir var Bay Creedy ve fikirlere kurşun işlemez. |
Türk milliyetçileri içindeki az
sayıda Türkçüler de sanırım ciddi bir felsefi boşluk içinde.
Şimdilerde bazı genç Türkçü arkadaşları okuduğumda, liberal gençleri okuyor gibi hissediyorum.
Çünkü egoları inanılmaz büyümüş ama
tecrübeleri ve felsefeleri yeterince
olgunlaşmamış bu arkadaşların “idealizm düşmanlığı”, savunduklarını iddia
ettikleri Türkçü tavrı tamamen etkisiz, anlamsız kılıyor.
Bu büyük egolu arkadaşlardan
birine idealizmin “adanmışlıktan” daha büyük bir şey olduğunu isim vermeden
anlatmaya çalışmıştık. Maalesef gerektiği gibi anlatamamışız.
Aslında bu yeni neslin, “Yeni Başlayanlar İçin Rasyonalizm” türü
kitaplardan elde ediverdikleri realizm modasını anlayabiliyorum. Yeni neslin şişkin egosunun
gerçekçiliğini/realizmini “ Gerçekler neyse ona göre davranırsın olur, biter!”
şeklinde özetlemek mümkün.
Bu nesle anlayabileceği tarzda açıklamak gerekiyor:
İdealizm belki Aristo’da “Gördükleriniz idealden sapmalardır!”
şeklinde tarif edilmiştir. Veya genellikle
böyle olduğundan “bahsedilir”.
İdealizm düşmanlığı insanın
anlama biçimi üzerinde düşünülmemesi yüzünden pek kolay kabul edilir.
Böylece idealizm, “ideanın gerçek
olandan uzak ve hayali olduğu”
anlayışına indirgenir. Hiçbir şeyin ideası yoksa idealizm bize niye
gereksin ki?
Şunu öncelikle ve önemle
belirtmeliyiz ki konu salt steril bir akademik tartışmadan ayrı olarak
öncelikle entelektüel bir etik eylem plânında
önem arz ediyor. Daha özel olarak “Türkçü’nün ahlâkı ve eylemleri nasıl
olmalıdır?” gibi…
İdealizmin insan algılayış/anlayış
ve düşünüş biçiminden bağımsız şekilde var olduğu söylenebilir mi? Bunu
söylediğinizde aslında, insan dışında var olan ve devşirilmesi gereken bir şeyler evreninden bahsediyorsunuz demektir.
Ve ironik şekilde aslında bal gibi metafizik evrenden bahsediyorsunuz demektir.
O halde şu soruyla başlamak belki
yerinde olacaktır: Var olan var mıdır?
Bu soruya üç şekilde cevap vermek
mümkündür:
Var olan vardır.(İdealist cevap)
Var olandan bahsedemeyiz.(
Nihilist gerçekçi cevap)
Bazen vardır, bazen yoktur.( Moda
quantum safsatası ile beslenen yaygın gerçekçilik)
Öncelikle “var olan” diye bir şey
yoksa; korumamız gereken hiçbir şey de yok demektir. Bu durumda birbirimizi yok
etmemiz sorun teşkil etmemelidir. “Hayat” diye bahsettiğim şey aslında yoksa ve
sadece idealist bir safsatadan ibaretse birilerini yok etmemiz, “aslında yok
olanı, olmayanı” ortadan kaldırmaktır ki bu durumda zaten cinayetten de
bahsetmek gereksizdir.
Var olan bazen var olup bazen yok oluyorsa: “Yokluk”
kavramının var olması, var olmanın mutlak ve aşılamaz olduğunu gösterir. “Yok
olabilmek” için önce var olabilmek gerekmesi “bazen” ile belirtilen zaman
şartının “var olanın var olduğu” gerçeğini ortadan kaldıramayacağı anlamına
gelir.
Peki o zaman var olanın var
olduğu ne zaman anlaşılır?
Burada “var olanın anlaşılması” elzemdir.
Yani? Her şeyden önce “varlık” bilgisinin, zihninde anlamlandırıldığı bir varlığın
olması gerekir. Bu da sadece insandır. Hayvanlar için “varlık” tasası veya
kavramı söz konusu değildir. “Kavram” dediğimiz şey bizatihi “var olanın
anlaşılması için oluşturulmuş anlam” demektir.
Bu da şu demektir ki insan varoluşu, kendisini, içinde yaşanan
dünyayı anlamak gayretiyle belli eder. Bizi hayvanlardan ayıran budur.
Bu durumda idealar nelerdir?
Dillerin ayrı oluşu, ayrı ayrı anlamlandırma süreçlerinin geliştiğinin
kanıtıdır. O halde ideaların ortaya çıkışı anlamlandırmadan ibarettir.
Anlamlandıramadığımız şeyin gerçeklik alanında yeri yoktur, Tanrı dışında. Ki
onu bile belirli anlam parçalarıyla, gerçekliğin çeşitli tezahürleri ile
ilişkilendirmeye çalışırız. Aristo insanın anlamlandırma kapasitesini atlamıştır,
onun idealizminin zayıf yönü budur. Peki ama felsefesi tesadüfen mi başarılı
olmuştur?
O aslında bizim bugün anladığımız
şeyleri baştan söylemiş…
Neden böyle düşünüyoruz? Çünkü insan
dil vasıtasıyla anlamlandırma ve kategorizasyon yapar. Şeylerin varlığı ve biricikliği olmaksızın dili meydana getirmek, bağlam oluşturabilmek
mümkün değildir. Muhakeme, mukayese kategorizasyon sayesinde mümkündür. Buna
diyalektiğin temeli olan mantık da dahildir. Şeylerin varlığının mutlaklığı
kabul edilmeksizin bağlamlar oluşturulamayacağı içindir ki “zıtların
beraberliğinden” bahsedebiliyoruz.
Kimlik kanunu olmaksızın zıtlık
bağlantısını iddia edemezdik. A hem A hem de B olamadığı içindir ki “tezat”
vardır.
(Devam edecek…)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder