Nevruzu yazmak isterdim ama
bugün televizyonda haber seyretmeye
yüreğim el vermedi. Bir milletin kabile
ırkçılığı ve terörü karşısındaki aczini seyretmek istemedim. Ama aklıma başka
bir konu geldi: Türban.
Gerçi bu konuda çok konuşuldu ama
en nihayetinde liberal haklar kuramının haklılığını savunan bir insan olarak
türbanın dini emir olmak iddiasıyla temel haklarla ilişkilendirilmesinin
yanlışlığını düşündüm.
Peki ama bunun bugünle ne ilgisi
var? Bu popüler bir yazı konusu olabilir mi? Bilmiyorum. Ama şunu biliyorum:
Bugün bizi etnik ırkçılık önünde aciz duruma düşüren şey, ülkede kendini
Müslüman sayanların, dinlerinin, türban fitnesiyle sömürülmesine gösterdikleri
rızadır.
Nur Suresi 31. Ayeti dışında
başörtüsü veya türban denen eşya ile ilgili
hiçbir delil yok. Görünen bu. O delilin bile zayıflığı ortada. Kaldı
ki bir kadının saçlarının neden bir
cinsel çekim unsuru olması gerektiğini hiç kimse bilmiyor. Hadis denen rivayet
torbasından nass uydurmak yobazlığı ile
iş kotarılmaya çalışılıyor. Demek ki baş örtmenin Müslümanlığın gereği ile
ilgisi ya yok ya da yok denecek kadar az!
İş dönüyor dolaşıyor “temel
haklar” konusunda düğümleniyor. Neymiş efendim: “Biz böyle olduğuna inanıyoruz!” denerek, inancın akıl dışı ve
tartışılmaz bir şey olduğu iddia ediliyor. “İnandığı gibi yaşamak” diye bir şey
yok mu? Elbette var! Sorun şu: İnandığınız şekilde yaşarken aklı yok
saydığınızda, davranışlarınızdaki aklî sorumluluktan kurtulmuyorsunuz!
İnandığınız gibi yaşamak, sizi yapıp ettiklerinizin, akla dayanan hesabını
vermek sorumluluğundan kurtarmıyor!
Temel haklar üzerinden “inancı
yaşamayı” savunanlar, işte bu akıldan ve sorumluluktan bağımsızlığı
arzuluyorlar. “Biz akılsızca inansak da
kimse bunu tartışmamalı!” diyorlar aslında.
Peki davranışların diğer insanları etkileyen
sonuçlarını ne yapacağız? “İnandığı gibi yaşamak isteyenlerin” akıl dışı
inançlarıyla bir iktidar mevkiinde, ülkeyi yönetmelerinin sonuçlarını nasıl
yargılayacağız?
İnancı tamamen akıl dışı,
tartışma dışı bir sahaya çektiğinizde; yaptıklarınızın akıl ve tartışma dışı
kalacağını mı sanıyorsunuz? Eylemleri akıl ve tartışma dışı olan tek bir varlık
vardır: Tanrı!
“Biz inandığımız gibi yaşamak istiyoruz, şeriata inanıyoruz ve onu
yaşamak istiyoruz!” dediğinizde, şeriat rejiminin, sizin inanç hürriyetiniz
altında korunarak tartışmadan uzak kalabileceğini mi sanıyorsunuz?
Türban, akıl dışılığın,
yobazlığın, aklı ve akla dayanan haklar kuramının ilkelerini sömürerek kendi
iktidarını kurmasının bir sembolüdür.
Türban, “haklar” söylemiyle şeriatın
haklarımızı, aklımızı, özgürlüğümüzü yok etmesinin bir istismar aracıdır.
Türban veya başörtüsü dinin açık
emri olmadığı, yoruma dayanan bir uydurma farz olduğu için açıkça bid’attir.
Ayrıca beşeri hukukun akla dayanan
ilkelerini kullanarak akıl dışı bir inanç iktidarı yaratmanın vasıtası olduğu
için de yalan ve fitneden başka bir şey değildir.
Türban, insan beynine, akıl
yürütmenin araçları olan dilin ve mantığın girmesine engel olan bir yobazlık miğferidir. Bu yüzdendir ki
kendilerini modern Müslümanlar olarak gören türbanlı kadınların hiçbirine, neye
niçin inandıklarını soramazsınız.
Peki hayat, mülkiyet ve hürriyet
haklarını istismar ederek iktidarı elde edip
daha sonra kendilerini tartışılmaz inançlarının sözde temel haklar
dokunulmazlığı ile koruyarak şeriat düzenini getirenlere karşı mesela “temel
haklar” kuramının en baştaki
savunucuları olan liberal camia ne söylemiştir? Hiçbir şey!
Bugün gelinen nokta şudur:
Geçmişte henüz tarafların eylemlerinin sonuçları ortaya çıkmadığından hüsn-ü
zan ile oluşturulan “ başörtüsüne özgürlük” kanaati bugün anlamını yitirmiştir.
Çünkü başörtüsünün veya türbanın, ona özgürlük sağlayan ulusal hukuk birliğine,
ulusal egemenliğe, beşeri hukuka karşı düşmanlığın bir aracı olduğu ortaya çıkmıştır.
Şurası kesindir ki türban artık
özgürlük kapsamında ele alınamaz. O, iktidarın kendi yandaşlarına gösterdiği
kayırmacılığın, muarızlarına karşı sınırsız öfkesinin ve vahşetinin, ulusa ve
beşeri hukuka düşmanlığının sembolü ve işaretidir.
Bu yüzdendir ki artık dini müşevvikli siyaset, Türkiye’de ebediyen yasaklanmalıdır. Türban, nasıl kendisini tartışmadan, akıldan
münezzeh görebiliyorsa; biz de onun aklı, mantığı yok etmesini artık kesin
şekilde engellemeliyiz. Bir fitneye
özgürlük tanımak, hayatımızı inkâr etmek demektir. Hayatı inkâr ise intihardır
ve “intihar özgürlüğü” diye bir şey yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder