Sözde Kürt sorununda “Kürt
kimliğinin inkâr edildiği” söylemine sarılanlar, sanki memlekette devlet
hizmetlerinde “ırk ayrımcılığı” yapılıyormuş gibi bir kanaati oturtmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bu açık bir yalan!
Geçmişteki Kürt etnik isyanları ve teröründen dolayı devletin
geçici bir süre Kürtçe ifade özgürlüğünü kısıtladığı doğrudur. Ama hayat ve mülkiyet haklarının kullanımında hiçbir
kısıtlama getirilmemiştir. Ülkede en zengin insanlar arasında Kürt ırkından
olanlar mevcuttur. Burada onların
ırklarına, kökenlerine bakılmaksızın mülkiyet hakkının kullanımının sağlanması
inkâr değil, ayrımsızlıktır.
Peki bu insanlar neden ayrıca bu haklarını
“Kürt olarak” kullanmamışlardır?
Bunun sebebi, temel hakların
kullanımını koruyan ve denetleyen devlet mekanizmasını kuran toplumun Türk Ulusu olmasıdır.
Devleti kim kurmuşsa, emniyet ve
adaleti kim ayrımsız şekilde temin ediyorsa
vatandaşlar onun “vatandaşı” sayılır.
Ermeni kökenli “Türk vatandaşları”
vardır. Çünkü vatanı vatan yapıp burada emniyet ve adalet sağşayıcı bir tekel
kuran toplum Türklerdir. Vatan, ona bir
anlam kazandıran toplumun adıyla ve sahipliği ile anılır.
Dolayısıyla sırf ırksal kökeni
ayrı diye ırksal kökenden çok daha bağlayıcı ve kapsayıcı bir birlik
gerçekleştirebilmiş, bu sosyolojik yapıdaki benzeşmeye dayanan bir hukuk
birliği kurarak ayrımsız bir kanun önünde eşitlik sağlamış bir ulusa hele silâh
çekmek kabul edilemez.
Türk devletinde memurlar
vatandaşlara bu yüzden, ırksal köken sorarak hizmet etmez. Çünkü meşru bir “devlet
yapısı” ırksal bağlılıkları aşan bir kanun uygulayıcılığını elzem kılar. Nasıl
her sorumlu insanın, onu tanımamızı sağlayan bir ismi ve kimliği varsa, bir
devlet aygıtı kullanarak sorumluluk
taşıyan toplumsal yapının da bir kimliği
olmalıdır.
Sorun şudur: Toplumsal adların
temsil ettiği kimlikler salt etiketler değildir. O adlar, toplumsal gelişmişlik
düzeyini ve bu düzeyin ortaya çıkardığı bütün zararları ve sorumlulukları da
taşırlar. Bu ne demektir?
Bu, ulsulaşamamış Kürt kimliğinin
egemenliğindeki topaklarda uygulanan
kanunsuz ve hukuksuz işlemlerin meşru devlet
penceresinden görülemeyeceği anlamına gelir.
Türk devleti , devlet
olmanın getirdiği kanun önünde
eşitlik idealini sağlamış mıdır?
Şüphesiz evet.
O halde birilerinin, uluslaşmanın siyasi, tarihi ve
hukuksal sorumluluğuna akıl erdiremeyip uluslaşmayla şekillenen devlet
yapısını kabile mensubiyetine göre
değiştirmeye çalışması sadece cehalet değildir; aynı zamanda düşmanlık ve
ihanettir.
İşte Kürt kabileciliğinin
yaşadığı ırka dayalı bağlılığını asırlar
önce terk ederek bir millet adıyla kendi topraklarında adalet ve emniyet sağlamak hakkını yani
egemenliği kanıyla kazanmış Türk Ulusu’nun devleti, bu yüzden kesinlikle
meşrudur.
Bu meşruiyeti tartışmaya kalkmak
da vatana ihanet ve savaş ilânıdır. Kürt enik ırkçılığının ilkel beyninin idrak edemediği üstün ve
medeni durum, budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder