5 Ocak 2011 Çarşamba

Türk Milliyetçilerinde İdeolojik Boşluk II

-Ne büyük dişlerin var senin!
....

Milliyetçilerin sahiplenilen müşterek değerlerin ancak kolektivizmle korunacağı yanılgısı onları demokrasi anlayışında geride bırakmıştır. Milliyetçiler için kolektivizmin, tek ve kaçınılmaz toplumsal tasavvur olduğu en başta onların ekonomiye bakışlarında görülebilir.

Bugün milliyetçilerin kahir ekseriyeti için ekonomi, her gün değişen gereklere göre komuta edilmesi gereken bir faaliyet sahasıdır. “Milletin menfaati için” devlet “gereken neyse onu yapar”. Bir milliyetçinin kafasındaki bütün ekonomi, bundan ibarettir.

Bu düşüncenin en sık işitebileceğiniz ifadesi “ Bütün ideolojilerin eksik yanları olduğu, her birinden milletin yararına olan kısımlarını alıp kullanmamız gerektiğidir”. İşte Türk milliyetçilerinin ideolojik boşluklarının fakirliklerinin en hazin özeti budur.

Çünkü bu tip bir düşünce öncelikle “doğruyu” tespit etmenin mümkün olmadığını savunan görecelik ahlâkının sonucudur. Bu, hiçbir ideolojiyi doğru bulmamak gibi bir yüksek ahlâka işaret edebildiği gibi aynı zamanda hiçbir ideolojiyi ahlâken yargılayamamak anlamına gelir. Bu düşünce ahlâkı bir yana koyarak faydayı aramak ilkelliğinin ifadesidir.

Meselâ liberalizmin serbest ticaret ilkesine, bazılarının serbest ticarette iflas edeceği endişesiyle karşı çıkan bir milliyetçi, buna mukabil her malın fiyatının “milletin yararına” devletçe belirlenmesinin ahlâkî eleştirisini yapmayı büyük ihtimalle gereksiz bulacaktır.

Bir niyetin sırf niyet olduğu için ahlâkî olarak geçerli/makul sayılıp sayılmayacağını ve hele sebep olabileceği muhtemel zararlı etkileri düşünmemek Türk milliyetçilerinin genel özelliğidir.

Türk Milleti’nin hür ve müreffeh yaşamasını arzulamak bütün Türk milliyetçilerinin sarsılmaz /tartışılmaz müşterekidir. Buna mukabil “devletin gereğini yapması” kolaycılığıyla özetlenecek bir ekonomi anlayışının sebep olacağı hürriyetsizlik ve fakirlik ortamını düşünmeye uğraşmamak da gene Türk milliyetçilerinin neredeyse tartışılmaz müşterekidir.

“Devletin gereğini” yapmasının sosyalizmden, komuta ekonomisinden, fakirlikten ve baskıdan başka bir sonuca varamayacağını Türk milliyetçilerine anlatmak neredeyse imkânsızdır. Çünkü onlar niyetlerini akıllarının yerine koyarak yollarını bulabileceklerini sanırlar. İdeolojiyi bir günah gibi kabul eder ama içeriği olmayan “Dokuz Işık” gibi yarım yamalak sosyalizm taklidi doktrinler icat ederler.



Bütün bunların sebebi, milliyetçiliğin milletin bağrında yaşayan doğal bir öz olduğunun anlaşılamaması, onun bir tür siyasal araç olabileceğinin sanılmasıdır. Milliyetçiliğe sahip olmadığı bir ideolojik aşkınlık tanınması öncelikle onun siyasî tartışmaların nesnesi haline getirmiştir. Böylece milleti bütünleştiren bir cevher sığ siyasî tartışmaların arasında yıpratılmıştır.

Ve daha sonra…Özünde hiçbir ideolojik önerme taşımayan bir mensubiyet duygusundan, toplumsal düzene, ekonomiye ve siyasete dair cevaplar beklenir olmuştur.

Bugün milliyetçiliğe duyulan ezbere nefretin en büyük sebebi, onun siyasallaştırılması ve böylece siyasal gerilimlere alet edilmesidir. Milliyetçilik hepimizin ailemize duyduğumuz sevgiden filizlenen en tabii ve temel duygularımızdan biriyken onu siyaset sahasında “tartışılır” hale getirmek onun yok edilebileceği ve belki de yok edilmesi gerektiği kanaatini de kendiliğinden doğurmuştur. Böylece sosyalizmin diyalektik mutlaksızlığı ile beyinlerini çekimsiz bir ortamda yüzmeye bırakanlar içinde yaşadıkları büyük kimliklenme sürecine ve bunun amiline karşı nefret geliştirmeye başlamışlardır.

Buraya kadar Türk milliyetçilerinin ideolojik yetmezliklerini inceledik.

Türk milliyetçileri artık “devletin gereğini yapması” çocukluğundan kurtulmalıdır. Bundan dolayı da “gereğinin ne olduğuna” dair sağlam ve tutarlı bir ideolojik tercih yapmalıdır.

Bugüne kadar milliyetçi camiadaki genel ideolojik tercih inanılanın tam aksine sosyalizm olmuştur. Bunun en büyük sebebi de siyasallaşma ile başlayan kitleselleşmede devleti “baba” sayan kitlelere daha kolay hitap edebilmek endişesidir. Türk milliyetçilerinin ekonomiyi “devletin komuta ettiği” bir şey sanma anlayışı, siyasallaşmanın tabanındaki köylülüğün anlayışından başka bir şey değildir ve bu anlayışın çağdaş siyaset bilimindeki yeri sosyalizm cephesidir.

Meselâ hemen hiçbir Türk milliyetçisi “gereğine bireyin karar verdiği” bir düzeni tasavvur edemez. Bunu ahlâksızlığın ve karmaşanın en kötü hali sayar. Buna mukabil, birilerinin neden diğerlerinden daha akıllı ve üstün sayılarak he rşeyi komuta etmesi gerektiğinin de cevabını veremez.

Gene meselâ hemen hiçbir Türk milliyetçisi SSCB’de uygulanmış sistematik kıyımın, “Dokuz Işık’ta” kendisine özenilen “toplumculuğun”/sosyalizmin uygulamasından başka bir şey olduğunu idrak edemez.

Sosyalizmin “paylaşımını” yararlı bulup bunu alıp kullanmak ister ama bu paylaşımı sağlamak için yapılması gereken zorbalığı düşünemez.

Serbest piyasanın zenginleştirici etkisinin farkındadır ama bu zenginleştirici etkinin, “toplumcu” endişelerle engellemeye çalıştığı rekabetin eseri olduğunu idrak edemez. İnsanları üretimde serbest bırakıp ürettiklerini millet menfaatine “devlet eliyle” dağıtabileceğini sanmaktadır. O zaman insanların üretmek için hiçbir müşevviklerinin kalmayacağını düşünememektedir.

Türk milliyetçileri, milliyetçiliğin bir ideoloji olmadığını artık idrak etmelidir. Bu hem onun siyasal yıpranmasını engelleyecek hem de milletin vicdanındaki bütünleştirici etkisini canlandıracaktır.

Yapılması gereken “yeni bir ideoloji” yaratmak nafile gayretinden vazgeçip siyasal söylemin iki temel ideolojiden hangisine dayandırılacağına karar vermektir. Bugüne kadarki siyasal tercih “devletin gereğini” yapacağı bir komuta ekonomisinde, insanların serbestçe üretim yapıp devletçe güdüleceği bir rekabet ortamında yaşadığı gibi çarpık bir sosyalist tasavvura dayandırılmıştır.

“Her şeyin doğru kısmı ” kolaycılığı, zehirlerin renginin, ilaçların şifasıyla bir tutulduğu çocukça bir akıl yürütmeden başka bir şey değildir. Bir yanlışın doğru kısmını aramaya kalkmak yanlışı oluşturan bütünlüğün çarpıklığını inkâr etmektir. Bu yüzdendir ki yanlışın doğru kısmı diye bir şey olamaz.

Doğru , gerçeğe en yakın olan şeydir. Bu yüzdendir ki içerebileceği yanlışlık zaten zamanla eriyecek, elenecektir ki toplumsal düzenin zaman içinde evrilmesi hakikate doğru yavaş bir yürüyüşte yanlışlıkların tedricen elenmesinden başka bir şey değildir.

Bu yüzdendir ki meselâ bir insanın serbest üretim yapmasının toplumun genel refahını arttırdığını idrak ettikten sonra onun rekabetini engelleyerek aynı şekilde üretmesini istemenin çarpıklığını idrak edebiliriz.

Türk milliyetçileri milletlerinin hürriyet ve refahını arzuluyorlarsa hürriyet ve refahla bağdaşmayan hiçbir fikrin hiçbir kısmı ile artık ilgilenmemelidir. Türk milliyetçilerinin milletlerine karşı görevleri onu sosyalizmin görecelik şaşılığı ile bir fikrî sorumsuzluğa itmek olamaz. Türk milliyetçilerinin ideolojik tercihi, “zarar vermemek iradesine” yani “ahlâkî” yargılamaya dayanan bir fayda mülâhazası ile şekillenmelidir. Türk milliyetçileri, içinde “zarar vermemek” yani temel hakları çiğnememek endişesi olmayan hiçbir siyasal yönelimle ilgilenmemelidir. Milletin yararına gasp yapabileceğini söyleyenlerin sahtekârlıklarını idrak etmek Türk milliyetçilerinin öncelikli sorumluluğudur.

Türk milliyetçileri yukarıda saydığımız ilkelere göre hareket etmezlerse sığ bir Anadolu köylüsü tepki hareketi olmaktan ileri gidemeyeceklerdir. Görünen odur ki zaten bu tepkiler artık siyasal dinciliğin güdümüne girmiştir.

Türk milliyetçiliğinin siyasal kanadının mevcut ideolojik boşluğu ve ham yararcılığı sadece kendisini eritmekle kalmamaktadır. Türk milliyetçiliğinin entelektüelleri artık siyasallaşmanın peşinden gitmeyi bırakıp onu kendi fikrî çerçevelerine çekmedikçe yaşanan ideolojik boşluktan memleketimize sayısız zararlı fikrin dolmasına engel olunamaz.

Türk milliyetçileri artık kendi kafalarıyla düşünmenin bir lüks ve fesat olmadığını idrak etmelidirler. Aksi takdirde memlekette kendi adlarına düşünecek kişilerin, ne lider ne doktrin ne teşkilat dinleyeceğini hatta Türk adını bile sileceğini anlamaları için umalım ki çok geç kalmamışızdır.
BİTTİ.

3 yorum:

bilge dedi ki...

Afşar abi, mükemmel bir yazı. Şimdilik kısa yazıyorum; bilahare uzun uzadıya konuşalım yazı hakkında. Eline sağlık.. Bu arad Türk Ocaklı abiler ve tanıdıklar ecep ne der? Merakla bekliyoruz demek isterdim ama onlar şu anda facebook'dan şarkı paylaşmakla meşguller - Erdal abi ve Almula abla hariç..

Afşar Çelik dedi ki...

Bilbo Amca, çok teşekkür ederim, eksik olma. Türk Ocaklı abilerin ne işleri vardır, bilemiyorum?Muhakkak daha mühim işlerdir... Memleketin bölünmeye doğru freni patlamış kamyon gibi yuvarlandığı şol vakitte, her saniye kıymetliyken oturup bekleyen, şarkı paylaşıp gülüp eğlenen insanların vicdanlarına ve akıllaraına ulaşmak mümkün değil.. Zaten artık onları düşünüyor da değilim, değiliz.


"Nerede yanlış yaptık, yapıyoruz?" diye düşünebilecek bırakalım akıllaırnı, azıcık vicdanları olsaydı durum bambaşka olurdu...

Çok şükür ki kendisi bu sürüden dolayı değil, sürünün kendisinden itibar devşirdiği bir babanın, bir ferdin, bir kahramanın çocuklarıyız. Hakk'a dair bir söz, batıla köle milyonların böğürtüsünden daha tesirlidir. Acizane kanaatim budur. Okuyup hele yorum bıraktığın için çok teşekkürler, herifusum, sağolasın, var olasın.

Afşar Çelik dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.