Kürt etnik ırkçılığı, milletleşmiş toplumların sosyalistlerinin enternasyonalizmini bir eline, bölgesindeki aşiretçiliğin ve kabileciliğin vahşetini diğer eline alarak yürümektedir. Millet mensubu sosyalistler bütün Marksist etiketli eylemcileri kendileri gibi sanmaktadır. O yüzden meselâ Mihri Belli bile bir ulus kavramını reddedememekte, sosyalist şablonların, “kabileler ve kavimler üstü bir mensubiyet şuuru” olarak milleti açıklamakta güdük kaldığını sezebilmektedir. Oysa beraber olduğu diğer solcular ne idüğü belirsiz bir “halklar” söylemi yüzünden, bu söylemi alenen istismar eden kabile ırkçılığını fark edememişlerdir, hâla edememektedirler.
Memleketimizde sosyalistlerin, millet düşüncesini aşmış ve bir üst insanlık idealine ulaşmış insanlar oldukları yanılgısı yaygındır. Oysa dünyada hiçbir sosyalist önceliği kendi ulusuna vermeksizin hareket etmemektedir ki bu da işin tabiatı icabıdır. Kendi evinizin maişetini temin etmeden, kendi evinizin canını ve ırzını korumadan komşunuzu sevemezsiniz.
Ailenize duyduğunuz sevgiyle, komşunuza duyduğunuz sevgi arasındaki eşitsizlik, enternasyonalizmin imkânsızlığıdır.
Millet mensubu sosyalistler, millet kavramını hâlâ ırkçı sayacak kadar önyargılı olmalarına rağmen mesela ilkel ve vahşi etnikçi Kürt ırkçılığını eleştirememektedirler. Çünkü “Lenin’in” vecize olduğu sanılan kısa safsatası onlara “ışık tutmaktadır: “ Milliyetçilik azınlıklar için devrimcilik, çoğunluklar içinse faşizmdir!”
Bir kavramın objektif incelemesini bir yana bırakıp da her kelimeye kendi bildiğiniz gibi anlam vermeğe kalkarsanız etnik ırkçılığı enternasyonalizm adına destekler, kendi milletinizin bölünmesini gene enternasyonalizm adına destekleyebilirsiniz. Nitekim “özüne döndüğü” söylenen CHP’nin hali pür melâli, bu anlam fukaralığındandır.
Kelimelerin anlamlarına dair ilgisizliğiniz veya hırçın ve maksatlı militan ilginiz sizi bir süre sonra” ahlâkın olmadığı” sonucuna götürecektir. Çünkü ancak kelimelerle düşünür ve neyi yapmamamız gerektiğine dair irademizi de beynimizdeki kelimelere göre ortaya koruz. Kelimelerin de “mutlak” anlamları yoksa nasıl olur da neyin doğru, neyin yanlış olduğuna hükmedebiliriz ki?
Görüldüğü gibi sol ideoloji genel olarak bir ahlâk kavramından uzaktır, çünkü kelimelere istediği anlamı verebileceğini sanmaktadır.
Çünkü kelimeler istediği anlamı vererek devrim denen amacına giden yolda yaptığı her şeyi “kılıfına uydurabileceğini” sanmaktadır.
Kürt etnik ırkçılığı işte tam da böyle yarayışlı bir silâhı, Tük öğretmenlerinden devralmıştır. “Sözümüz silâhımızdır..” safsatasının özü de bundan ibarettir. Kimin, kendisinden ne anlaması gerektiği belli olmayan kelimelerle insanları arkadan vurmanın ahlâkı bu gün Kürt etnik ırkçılığının en önemli silâhıdır.
O yüzdendir ki her türlü kaçakçılık, hırsızlık, gasp ile finanse edilen bir silâhlı örgüt “demokrasi”, “insan hakları” gibi ciddi ve önemli kavramları rahatlıkla ağzına sakız edebilmektedir. O yüzdendir ki Türk solu hâlâ “amaca giden her yolun mubah olduğunu “savunan Kürtçü kardeşlerine en ufak eleştiri getirememektedir. Çünkü ideolojileri ve ondan kaynaklanan maksatlı/ göreceli “ahlâkları” aynıdır.
Eğer “insan” olarak bir takım haklarınızın ihlal edildiğini düşünüyor iseniz o vakit içinde yaşadığınız ortamın şartlarına göre hakkınızı savunmalısınız. İstediğiniz yerde mülk edinip, istediğiniz şekilde yargı organlarını kullanır, istediğiniz yerde okur, istediğiniz yerde sağlık hizmeti alır iken böyle bir ortamda bir hak müdafaasını silâhla yapamazsınız. Hele böyle bir ortamda silâhlı herhangi bir gücün hırsızlık, gasp, şantaj, kaçakçılık gibi kaynaklarını meşrulaştıramazsınız. Bu araçları kullanan hiç kimseyi, savunamazsınız.
Kürt adının yaşatılması adına, aşiretinizin, milletimizin herkesi okumaya yönlendiren kanunlarının üstünde olduğunu savunamazsınız.
Kürt adının yaşatılması bir ahlâkî temele sahipse en önce Kürt toplumsal yapısındaki ağalık düzeniyle sun’i olarak sürdürülen ekonomik sömürünün eleştirilmesi gerekir, oysa bu gün sosyalizm adına Türk düşmanlığı yapan sözde siyasetçilerin tamamı ağadır, ağa yakınıdır.
Kürt adının savunulmasından bahsediyorsanız önce erkek kadın ilişkilerini düzene koyan kanun hakimiyetini, herkese ayrımsız uygulanan Türk Medenî Kanunu’nu savunmalı ve kendi çocuklarına , eşlerine tecavüzü neredeyse bir kurum haline getirmiş, çok eşlilikle kadını kullanan kapalı toplum düzenini(!) düzeltmeye çalışmalısınız.
Kürt adının savunulmasından bahsediyorsanız ülkenin dört bir yanında çalışmanızı sağlayan kanun hâkimiyetinin devamını savunmalısınız.
Bir yandan Türk milletleşmesinin siyasal, ekonomik ve hukukî ürünlerinden yararlanıp bir yandan bunları yaratan millete silâh çekmek ahlâk dışıdır. Bu ahlâk dışılığı “demokrasi” ve “insan hakları” ile savunmak da sosyalizmin çataldilliliğinin eseridir.
Eğer şuanda Kürt kardeşlerimize etnik kökenleri sorularak muamele ediliyor olsaydı buna bütün toplum infial gösterirdi. İzmir’in en güzel yerinde mülk sahibi olmuş Ahmet Türk gibi bir etnik siyasetçinin “baskıdan” bahsedebilmesi ancak kelimelerin anlamlarını çarpıtmakla mümkün olabilir. Bugün Kürt’lerin temel haklarının teminatı, tam da karşı oldukları “millet” kavramının içinde yatmaktadır.
Çünkü onlar her ne kadar etnik ırkçılıkları, kabileci eğilimleri yüzünden fark edemese de kanun önünde eşitliğin sağlanabilmesinin maddî şartı, kanunları oluşturan bir millî bütünlüğün sağlanmasıdır. Millî bütünlük de “burjuvanın” bir icadı değil, tarihi devlet tecrübesinin kendiliğinden oluşmuş toplumsal sonucudur.
“Zarar vermemek iradesi” olarak ahlâk, toplumlaşmanın temeli, omurgasıdır. Milletleşmede de esas olan “zarar vermemek üzre” oluşturulan bir kabileler ve kavimler üstü mutabakattır. Dolayısıyla millet adının inkârı, bu ada gösterilen düşmanlık, milletleşmeyle oluşturulan “kural hâkimiyetine” düşmanlıktır.
Kelimelerin anlamlarını bulanıklaştırdığınızda, amaçlarınız ve araçlarınız arasında tutarlılık olması gereğini de kendinizce ortadan kaldırırsınız ama basit akıl yürütmeleriniz hakikatin büyük ve tek varlığını aşamaz. Gerçeği reddetmek eninde sonunda sizi maddi bir yok oluşa veya ahlâk yoksunluğu içinde çürüyeceğiniz bir cinnete sürükleyecektir.
Memleketimizde sosyalistlerin, millet düşüncesini aşmış ve bir üst insanlık idealine ulaşmış insanlar oldukları yanılgısı yaygındır. Oysa dünyada hiçbir sosyalist önceliği kendi ulusuna vermeksizin hareket etmemektedir ki bu da işin tabiatı icabıdır. Kendi evinizin maişetini temin etmeden, kendi evinizin canını ve ırzını korumadan komşunuzu sevemezsiniz.
Ailenize duyduğunuz sevgiyle, komşunuza duyduğunuz sevgi arasındaki eşitsizlik, enternasyonalizmin imkânsızlığıdır.
Millet mensubu sosyalistler, millet kavramını hâlâ ırkçı sayacak kadar önyargılı olmalarına rağmen mesela ilkel ve vahşi etnikçi Kürt ırkçılığını eleştirememektedirler. Çünkü “Lenin’in” vecize olduğu sanılan kısa safsatası onlara “ışık tutmaktadır: “ Milliyetçilik azınlıklar için devrimcilik, çoğunluklar içinse faşizmdir!”
Bir kavramın objektif incelemesini bir yana bırakıp da her kelimeye kendi bildiğiniz gibi anlam vermeğe kalkarsanız etnik ırkçılığı enternasyonalizm adına destekler, kendi milletinizin bölünmesini gene enternasyonalizm adına destekleyebilirsiniz. Nitekim “özüne döndüğü” söylenen CHP’nin hali pür melâli, bu anlam fukaralığındandır.
Kelimelerin anlamlarına dair ilgisizliğiniz veya hırçın ve maksatlı militan ilginiz sizi bir süre sonra” ahlâkın olmadığı” sonucuna götürecektir. Çünkü ancak kelimelerle düşünür ve neyi yapmamamız gerektiğine dair irademizi de beynimizdeki kelimelere göre ortaya koruz. Kelimelerin de “mutlak” anlamları yoksa nasıl olur da neyin doğru, neyin yanlış olduğuna hükmedebiliriz ki?
Görüldüğü gibi sol ideoloji genel olarak bir ahlâk kavramından uzaktır, çünkü kelimelere istediği anlamı verebileceğini sanmaktadır.
Çünkü kelimeler istediği anlamı vererek devrim denen amacına giden yolda yaptığı her şeyi “kılıfına uydurabileceğini” sanmaktadır.
Kürt etnik ırkçılığı işte tam da böyle yarayışlı bir silâhı, Tük öğretmenlerinden devralmıştır. “Sözümüz silâhımızdır..” safsatasının özü de bundan ibarettir. Kimin, kendisinden ne anlaması gerektiği belli olmayan kelimelerle insanları arkadan vurmanın ahlâkı bu gün Kürt etnik ırkçılığının en önemli silâhıdır.
O yüzdendir ki her türlü kaçakçılık, hırsızlık, gasp ile finanse edilen bir silâhlı örgüt “demokrasi”, “insan hakları” gibi ciddi ve önemli kavramları rahatlıkla ağzına sakız edebilmektedir. O yüzdendir ki Türk solu hâlâ “amaca giden her yolun mubah olduğunu “savunan Kürtçü kardeşlerine en ufak eleştiri getirememektedir. Çünkü ideolojileri ve ondan kaynaklanan maksatlı/ göreceli “ahlâkları” aynıdır.
Eğer “insan” olarak bir takım haklarınızın ihlal edildiğini düşünüyor iseniz o vakit içinde yaşadığınız ortamın şartlarına göre hakkınızı savunmalısınız. İstediğiniz yerde mülk edinip, istediğiniz şekilde yargı organlarını kullanır, istediğiniz yerde okur, istediğiniz yerde sağlık hizmeti alır iken böyle bir ortamda bir hak müdafaasını silâhla yapamazsınız. Hele böyle bir ortamda silâhlı herhangi bir gücün hırsızlık, gasp, şantaj, kaçakçılık gibi kaynaklarını meşrulaştıramazsınız. Bu araçları kullanan hiç kimseyi, savunamazsınız.
Kürt adının yaşatılması adına, aşiretinizin, milletimizin herkesi okumaya yönlendiren kanunlarının üstünde olduğunu savunamazsınız.
Kürt adının yaşatılması bir ahlâkî temele sahipse en önce Kürt toplumsal yapısındaki ağalık düzeniyle sun’i olarak sürdürülen ekonomik sömürünün eleştirilmesi gerekir, oysa bu gün sosyalizm adına Türk düşmanlığı yapan sözde siyasetçilerin tamamı ağadır, ağa yakınıdır.
Kürt adının savunulmasından bahsediyorsanız önce erkek kadın ilişkilerini düzene koyan kanun hakimiyetini, herkese ayrımsız uygulanan Türk Medenî Kanunu’nu savunmalı ve kendi çocuklarına , eşlerine tecavüzü neredeyse bir kurum haline getirmiş, çok eşlilikle kadını kullanan kapalı toplum düzenini(!) düzeltmeye çalışmalısınız.
Kürt adının savunulmasından bahsediyorsanız ülkenin dört bir yanında çalışmanızı sağlayan kanun hâkimiyetinin devamını savunmalısınız.
Bir yandan Türk milletleşmesinin siyasal, ekonomik ve hukukî ürünlerinden yararlanıp bir yandan bunları yaratan millete silâh çekmek ahlâk dışıdır. Bu ahlâk dışılığı “demokrasi” ve “insan hakları” ile savunmak da sosyalizmin çataldilliliğinin eseridir.
Eğer şuanda Kürt kardeşlerimize etnik kökenleri sorularak muamele ediliyor olsaydı buna bütün toplum infial gösterirdi. İzmir’in en güzel yerinde mülk sahibi olmuş Ahmet Türk gibi bir etnik siyasetçinin “baskıdan” bahsedebilmesi ancak kelimelerin anlamlarını çarpıtmakla mümkün olabilir. Bugün Kürt’lerin temel haklarının teminatı, tam da karşı oldukları “millet” kavramının içinde yatmaktadır.
Çünkü onlar her ne kadar etnik ırkçılıkları, kabileci eğilimleri yüzünden fark edemese de kanun önünde eşitliğin sağlanabilmesinin maddî şartı, kanunları oluşturan bir millî bütünlüğün sağlanmasıdır. Millî bütünlük de “burjuvanın” bir icadı değil, tarihi devlet tecrübesinin kendiliğinden oluşmuş toplumsal sonucudur.
“Zarar vermemek iradesi” olarak ahlâk, toplumlaşmanın temeli, omurgasıdır. Milletleşmede de esas olan “zarar vermemek üzre” oluşturulan bir kabileler ve kavimler üstü mutabakattır. Dolayısıyla millet adının inkârı, bu ada gösterilen düşmanlık, milletleşmeyle oluşturulan “kural hâkimiyetine” düşmanlıktır.
Kelimelerin anlamlarını bulanıklaştırdığınızda, amaçlarınız ve araçlarınız arasında tutarlılık olması gereğini de kendinizce ortadan kaldırırsınız ama basit akıl yürütmeleriniz hakikatin büyük ve tek varlığını aşamaz. Gerçeği reddetmek eninde sonunda sizi maddi bir yok oluşa veya ahlâk yoksunluğu içinde çürüyeceğiniz bir cinnete sürükleyecektir.
BİTTİ.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder