23 Kasım 2010 Salı

İfade Hürriyeti İzne Taabi Olabilir Mi?


Başbakanı protesto eden İTÜlü gençler 11 ay gibi bir hapis cezasına çarptırılmış, cezaları te’cil edilmiş.
Cezanın gerekçesi “İzinsiz gösteri yapmak”…
Şüphesiz demokrasi her talebin yasama yoluyla tatmin edilmesi anlamına gelmez. Demokrasi her talebin kendiliğinden bir hak kabul edileceği anlamına da gelmez.
Ama demokrasinin bir de zaten “ bürokrasi” ve “yasama” dışında bir ifade hürriyeti alanı vardır ki esas problem burada doğmaktadır.
Bu alan “sivil” alandır.


Bizimki gibi geri ülkelerde halkın oy kullanmak hakkı dahi bir tür “görev” olarak telâkki edilir ve seçilmiş, geçici “Tanrılar” yoluyla her işin halledileceğine inanılır. Burada “Tanrı” kelimesini kullanmamızın sebebi, insanların kendi seçtikleri yasama organı üyelerinden “Rezzak” ve “Rahman” gibi pek çok ilahi sıfatı beklemesindendir. “Madem ki oy verdim, bana rızık da temin etmeli, iş de bulmalı…” tarzı bir güce tapınıcılık toplumumuzun içine işlemiştir. Böyle bir toplumda demokrasi ancak “tapınılacak putları seçmek” anlamına gelir.
Hal böyle olunca putlaştırılan kişilerden tevazu, hizmet, liyakat beklemek mümkün değildir. Bu yalnızca mevcut iktidar partisi için değil, Türkiye’de iktidar koltuğuna oturmuş bütün partiler için geçerlidir. Bu, Türk demokrasisinin umumi sakatlığıdır.
Bunlardan niye bahsettik?


Şundan ötürü: Demokrasi, seçilenlerin seçenlerden üstün olup da onlara “Oyunuzu verdiniz artık sesinizi kesin!” diyebileceği bir rejim değildir!
Bu sadece demokrasinin özelliğiyle de ilgili değildir. Bu doğrudan hukukun temeliyle, temel haklarla ilgili bir sorundur.


Bir geçici siyasî iktidarın seçilmesi, temel hakların bu iktidara devredildiği anlamına gelmez. Yani siz çoluk çocuk toplaşıp “Yahu hafta sonu hava da pek güzel, oyumuzu verir sonra da dondurmacıya gideriz. Hamburgerciye mi gidelim, o da olur!” diyerek gidip kendinizi beş dakikalık sandık saltanatından sonra “ Ne olacak bu memleketin hali?” demek hakkınızdan feragat etmiş, olmuyorsunuz! O hakkınız baki!
“Ne olacak bu memleketin hali?” diye sorabilmeniz sizin en temel hakkınızdır. Bu, temel haklar içinde ifade hürriyeti hakkınızdır.


Demokrasinin asıl önemi, PVC pencere reklâmlarına özgü o “Satışla bitmeyen dostluk” sloganına benzer şekilde “Seçimle bitmeyen bir denetime” sizi mükellef kılmasıdır.
Maalesef Türk toplumu, güce tapındığından, bir kere seçim yaptıktan sonra, seçtiği kişilerin, kendi malını, ırzını, canını, kendisinden bile iyi koruyacağı, gözeteceği gibi bir güven ve tembellikle derhal gaflet uykusuna dalar.


Bunu niye belirttim? Şundan dolayı: Başınıza bir iş geliyorsa eğer, o işin meydana gelme sebepleri arasında sizin ihmaliniz de vardır ve belki de en başta sizin ihmaliniz vardır da onun için!


Yani? Demokrasi denen şey, hukuka, yani en başından temel haklara uygunlukla işletilmezse ve sürekli denetlenmezse, özünde hiçbir koruyuculuk ve hakkaniyet taşımaz! Sadece çoğunluk oylarının hoyratlığını hayata geçiren bir seçim mekanizmasından ibaret kalır!
Peki bunun ne önemi var? Çoğunluk istediğini yaptığında zaten toplumun çoğu tatmin edilmiş olmaz mı? Veya toplumun hepsini tatmin edemeyeceğimize göre, birilerinin azıcık rahatsızlığa katlanması gerekmez mi?


İşte bizim sıradan seçmenimizin ve en nihayetinde onların içinden çıkıp gelen seçilmişlerimizin demokrasi algısı bundan ibaret!


Mesele bir politikanın azlıklara vereceği rahatsızlık değildir. Mesele, bir politikanın, toplumun her kesimine istisnasız uygulanması gereken hukuk kurallarına uyup uymamasıdır!
Hukuk azlıklar için geçerli olup da çoğunluk için geçersiz olan mahkeme zorlayıcılığı değildir! Bunun tam aksi de söz konusudur. Bir azlık grubun giriştiği haksızlıkları, onları “saklamak” adına görmezlikten gelmek de hukuk değildir! Azlıkları sırf azlık oldukları için onları, genel kurallardan bağımsız veya bu kurallara bağışık sayamazsınız! Buna “devlet” diyebileceğimiz hiçbir modern liberal demokraside, hiçbir iktidarın, siyasetin, seçmen kitlesinin vs. gücü yetmez!
İşte ifade hürriyeti hakkı, şiddet göstermeksizin, şiddeti açıkça tahrik etmeksizin ve şiddeti övmeksizin, demokrasilerde, seçmenlerin seçtikleri vekilleri sürekli denetleyebilmelerinin teminatıdır.


Yani? Bir milletvekilinize hakaret etmeksizin, onu dövmeksizin veya tehdit etmeksizin eleştirdiğiniz de ve hatta protesto ettiğinizde yaptığınız şey, onun seçilme şartlarından ayrıldığını ona hatırlatmak ve onu uyarmaktır. Kaldı ki “hakaret” dahi sınırları eleştirenin lehine yani seçmen lehine belirlenmesi gereken bir davranıştır.
Bundan dolayıdır ki siyasetçiler eleştiriye en çok tahammül etmesi gereken insanlardır. Bu tahammül, onların millete bir lütfu değil, bizatihi görevleridir.
Bu açıdan bakıldığında iktidarların protesto edilmesinin dava konusu edilmesi dahi hukuk ideali açısından yanlıştır.


Ki meseleye güncel örnekler açısından bakıldığında, yaptıklarının bilincinde olan, şiddete kalkışmamış, şiddeti övmeksizin ve tahrik etmeksizin başbakanı protesto edenlerin bu protestoyu “izinli” yapmalarını istemek ne demokrasiyle ve ne de hukukla bağdaşır. Öte yandan her gün sokakları cehenneme çeviren, hayatımızı cehenneme çevirmekle bizi açıkça tehdit eden, şiddeti, terörü, suçu öven, açıkça etnik ırkçılıkla toplumda kin ve nefret tohumları eken insanlara “izinsiz gösteri” gibi bir maddeden dahi hiçbir hukuk yolunun işletilmemesi çok düşündürücüdür.


Eğer hukuk, yetkililerin “dokunulmazlık alanlarının” bekçisi haline getirilirse, bu ülkede seçimlerin de bir manası kalmaz. Temel haklar bir statü önceliği konusu olamaz. Başbakana alenen küfreden siyasetçinin, siyasetin aktörü sayılıp da ifade hürriyetini istismar etmesine izin verilmesi buna karşılık seçmen olmaları dışında bir unvan taşımayan bir grup insanın “korumasız” addedilerek haklarında dava açılabilmesi ve hele mahkûm edilebilmeleri ülkemizin geleceği açısından oldukça kaygı vericidir.


Hiç yorum yok: