6 Kasım 2010 Cumartesi

Doğal Gaz, Balgat Ve Modern Dindarlık II


....

Ama her şey bu kadar çabuk ve kökten değişiyor muydu gerçekten? Doğal gaz, ayağı terlikli, burnu sümüklü gecekondu çocuklarını bir anda “örnek” kolej çocuklarına mı çevirmişti?
Bu noktada Balgat’ın eski hali ve Refah Partisi genel merkezini düşünmeden edemeyiz. Refah Partisi genel merkezi gecekonduların arasında bir başka ama biraz daha iri bir gecekondu kütlesiyle yükselirdi. Yanında tuhaf ve komik bir balon, temelsiz ve uçucu bir siyaseti temsil eder gibi bir ipin ucunda sızlanarak uçardı.



Refah Partisi tam da içe kapanık ve köyü, maddi unsurlarıyla hâlâ içinde taşıyan ilkel gecekonduculuğun göbeğindeydi. Tabanı tezekli derelerin sakinleriydi. O, basit din taklitçiliği ile Balgat sakinlerine sadece manevi bir değişmezlik ve balondan bir güven vaat ediyordu.
Oysa kenar mahallenin, dinci siyasete yetiştirdiği nesillerinin bambaşka ihtiyaçları vardı. Onlar şehrin kenarında tezek içinde yaşamak istemiyordu. Onlar on adım ötedeki 7. Cadden’in Gimalı, akasyalı şıklığından nasiplenmek istiyorlardı.


Refah Partisi’nin dindarlığı, İran devriminin kadın tutuculuğunun o kara çarşafıyla kendini belli ederken, yeni nesil kenar mahalle dindarlığı için Versace marka şıklık önem kazanmaya başlıyordu. Çünkü bu, hem köyün basitliğini hatırlatan çarşaftan uzaklaşabilmenin hem de 7.Cadde’nin şıklığını paylaşabilmenin bir yoluydu.



İşte bu noktada Marks dede çuvallıyordu. Çünkü bir şekilde siyasi manevralar ve cemaat bağlantılarıyla elde edilen servetler, modern dindarlarda bir “sınıf bilinci” değişikliği falan yaratmıyordu. Hükümetin başının, muhalefet liderinin bayramda dolaştığı yerleri sosyete olarak niteleyip bal gibi ayırımcılık yapması, bunun en bariz delilidir.



Zira Versace marka “türban” takmak, belki görünüş olarak modern dindarı, kenar mahalle çarşafından ayırıyordu ama bu, onun içindeki şehir özlemini gidermeye yetmiyordu. Çünkü bütün pahalı aksesuarlara rağmen modern dindar, kafasında, sıvaları dedikodu lekeli, deresi tezekli gecekondusunun ezikliğini taşıyordu.



İktidar Partisi’nin muhalefete kızgınlığının asıl sebebi budur! Çünkü o, karşısında, kendi emellerini ve komplekslerini umursamayan, içki içip mini etek giyen, Türk filmlerinin kötü şehirlisini görmektedir. Nitekim son referandum sonuçlarıyla ilgili araştırmasında, öğrenim seviyesinin yükselmesiyle beraber kendisine duyulan antipatinin arttığını öğrenmiştir.
Öğrenim seviyesinin artışı yalnızca malumat artışı değildir.


Öğrenim seviyesinin yükselmesi demek, muhtemelen değişik bir şehirde yüksek öğrenim görerek farklı yaşantılara aşina olmayı öğrenmiş, en cahilinin bile bir nebze ufku genişlemiş bir yüksek öğrenim kitlesi anlamına gelmektedir. Hal böyle olunca hayatları bir şehrin kenarında o şehre sönmek bilmez bir hasretle geçmiş “modern” dindarların kendi kapalı dünyalarında bunu anlaması imkânsızdır.
O yüzdendir ki kıyafetlerindeki “modernlik” onların şehirle bütünleşmesine yetmemektedir. Aslında kendileri de bunu istememektedirler. “Cemaat” yapılanmasının en büyük dayanağı, şehirleşmenin dönüştürücü çeşitliliğine katılmaktan duyulan korkudur. Bu korkuyu paylaşan kenar mahalleli modern dindar, bir arada kalmanın güvenliğini, şehirle bütünleşmeye, bireyselleşmeye ve karar vermek sorumluluğuna tercih etmektedir. Bunu yaparken de asla değiştirilemeyeceğini düşündüğü dinî bir takım yorumlara sarılmayı, güven duygusunun dayanağı yapmaktadır.



“ Muhafazakârların görünür olması” denen şey genellikle onların sosyal hayatta görünür olması olarak kabul edilmekte… Evet kısa süren zenginleşme süreciyle, “cip kullanan türbanlı kadın” bir modernleşme sembolü haline getirilmeye çalışılıyor... İşin garibi şu ki cip kullanan türbanlı kadın sahip olduğu maddi zenginlikten dolayı garipsenmezken, iktidar partisi Bağdat Caddesi ahalisini “halktan” saymayabilmektedir.



Bu doğal bir çelişkidir. Bu, modern dindarın kenar mahallelik kökeninin bir sonucudur. Halk deyimiyle “ Civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş” sözü, modern dindarın kökeninden duyduğu utançla, kendisinden nemalandığı modernitenin çeşitliğine duyduğu hıncın arasında nasıl sıkışıp kaldığını gayet güzel özetler.
Burada geleceğe dair bir tahminde bulunmak belki yerinde olur.
Bütün toplumsal durumlar gibi aslında bu da geçicidir. İktidar partisi, kompleksli siyasetiyle toplumda kalıcı bir kırığa yol açmadıkça da geçici olmaya mecburdur…



Çünkü doğal gazlı bir yapıda sobalar söndürülür, kova taşımakla kolu kopan çocuk için hayat daha kolaylaşır. Doğal gazlı binaların artışıyla şehir hayatının kurallı sorumlulukları daha çok hissedilir… Modern teknolojiyi yaratan kurallı toplumların yaşantısı daha fazla taklit edilir.
Uçakta cep telefonuyla konuşma yasağının, uçak konforunun bir kaprisi olmadığı, diğer insanların hayatları ile ilgili bir sorumluluk olduğu anlaşıldığında hiç bir şey eskisi gibi olamaz.
İktidar partisi bunun farkındadır ve bundan dolayı sürekli sözde “seçkincilik karşıtlığı” yapmaya, gecekondu muhafazakârlığını tahrik etmeye, kaşımaya çalışmaktadır.



İktidar partisi, türbansız, içki içen, sinemaya giden insanlara hakaret etmekten vazgeçer ve toplumu artık daha fazla kırmaya çalışmaz, toplumda kalıcı hasarlar meydana getirmezse ; mülkiyetleri daha sık el değiştiren şehir yapılarının yarattığı nüfus çeşitliliği, artan iş bölümü ve buna bağlı müşteri memnuniyeti, rekabet ile şehirleşme, cemaat yapılarının gevşemesine yol açacaktır. Yani iradesini cemaate teslim etmenin güveninden başkasını istemeyen insanların, bir gün kendi başlarına ve istedikleri gibi giyinmeleri, gezmeleri için daha çok bireyselleşmiş bir toplum meydana gelecektir, gelmelidir.


Ne zamandır tamamlanmasını beklediğimiz kazan çalışmaya başladı. Artık doğal gazlıyız, oda sıcak ve canım çay istiyor. Arada peynir, ekmek, domates de fena olmazdı hani…

BİTTİ

Hiç yorum yok: