8 Kasım 2010 Pazartesi

Bir Çatı Olarak Devletin Anlamı II


Kavimlerin kendi başlarına kurdukları sözde devletlerde, kavim, farklılığı dışlar. Amaç zaten kavmin dışarıya kapanması, benzerlerin mevcut örfe göre bir hükümranlığa tabi olmasıdır. Sosyalizme dayanan Kürtçü ayrılıkçılığın hedefi böyle bir devlet kurmaktır. Burada amaç, sadece ve ancak kan bağının korunmasına dayalı bir aşiret hükümdarlığıdır. Nitekim Kuzey Irak yığışması, Sovyetlerde eğitilmiş bir kuklanın aşiretinin hükümranlık sahasından başka bir şey değildir. O bölgede diğer Kürt aşiretlerinin Barzani’lerce nasıl ezildiğinden nedense kimse bahsetmemektedir? Kavim devletleşmelerinde hukuk esas alınamaz! Bu mümkün değildir, çünkü benzerler zaten ancak birbirlerine benzedikleri için bir arada bulunabildiklerinden, bütün mesele onlara “babalık” edecek bir hükümdar bulmaktır.



Ailenizin içinde çocuklarınıza söz geçirmelisiniz ama komşularınızın aileleri de söz konusu olduğunda, huzurlu bir beraberlik için yapılması gereken, ailelerin uymaları gereken aşkın kurallar bulmaktır.



Oysa kavimlerin bir arada bulunmaları ile meydana gelen kendiliğinden benzeşmede kavimlerin mikro farklılıkları korunmakla beraber, işlerin üzerinden yürütüleceği bir ortak kimlik edinilir ve bu kimliğin sahibi kavimler birliğine de “millet” denir! Milletlerin içindeki tarihi övünç ve üstünlük duygusu, işte bu beraberliği kurala dayandırabilmek şuurundan kaynaklanır.
Görüldüğü gibi kavimlerin bir araya gelerek oluşturdukları otak devlet çatısının içinde ciddi bir insanî seçim vardır ve bu çatı ciddi bir bilinçsel değişimin eseridir. Türkçesi hem büyük kültürü reddedip hem emniyet sağlayıcı tekelin işletme sistemini reddedip hem de buna göre inşa edilmiş çatı altında kalmayı isteyemezsiniz!



Daha da Türkçesi hem yeşil kart sahibi olmayı, hem alış- satışlarda Türk Bayrağı’nın duvarına asıldığı noterleri kullanmayı, devlet hastanelerinde doktorlara çıkışabilmeyi, Türk polisine ve hâkimlerine güvenerek mal mülk edinebilmeyi, seyahat edebilmeyi, üniversitede okuyabilmeyi isteyip hem de çatının tepesindeki bayrağın yanına başka bayrak dikemezsiniz! Hem faturalarını, tebliğgat evrakını, sözleşmelerini, kısacası hukuk dayanaklarını kullanıp hem de Türkçeyi kullanmayı ve onun tek resmî anlaşma vasıtası oluşunu tartışmaya açamazsınız!



Yani hiçbir devlet yerden kömür gibi çıkarılıp da kullanılan, kimliksiz, toplumsuz, içi boş ve nötr bir havaalanı bagaj bandı veya samanlık veya ahır gibi bir araç gereç vs değildir! Devletin kuruluşundaki insan varlığı ve iradesi, ona adını ve rengini verdiği müddetçe bu kurucu iradeyi hesaba katmaksızın ona herhangi bir rol ve şekil tayin edemezsiniz!



Eğer devletin işletilmesinde hukuka riayet edilmiyorsa, devletin ilgili organlarına hukuki müeyyideler uygulanır ve iş düzelir. Ama siz, düzeltilecek bir devlet parçasının hatası için devletin varlığını tartışmaya açarsanız o zaman işte , topraktan çıktığı ve kapanın elinde kaldığını sandığınız devletin kurucu büyük kültürüyle karşılaşırsınız. Etnik ırkçı Kürtçü’lerin anlayamadığı şey kurucu Türk Milleti’nin iradesinin “patron” olduğudur! Bu patronaj da en nihayet İstiklâl Harbi ile dünyaya kabul ettirilmiştir. Bu şekilde kabul ettirilen ve tescillenen bir egemenlik “tartışmaya” açık değildir! Hele çatışmaya hiç açık değildir!



İşin çirkin tarafı şudur: Amaçları, açıkça ırk temeline dayalı, homojenleştirilmiş bir sosyalist Kürt devleti kurmak olan etnik ırkçı teröristler ve onların siyasî maşaları, kendi hayallerindeki devletin hiç de öyle “çatı” falan gibi olmayacağının, düpedüz ırk ayrımına dayanacağının farkındadırlar. Bizim liberallerimizin ve sosyalistlerimizin hamakatleri de milletleşmiş bir toplumla yaratılamadığını düşündükleri “ideal devletin”, ırkçı aşiret ağalarıyla yaratılabileceğini düşünmeleridir.



Dolayısıyla kendi iradesini kanıya tescillettirmiş bir milletin kurduğu devletin çatılığını, “ahır” çatılığı zanneden insansıların demokrasi ve hukuk tadilatında herhangi bir yeri olamaz .
Milletleşme bilincine ermiş bir toplumun üyesi olmanın belki de en güzel yanı, dünyayı büyük aileler olarak görmektir. Hal böyle olunca yapılacak işlerden biri, sırtımı tarihime dayamak ve çayımı içmektir herhalde? Gelsin çaylar!
BİTTİ

Hiç yorum yok: