14 Kasım 2010 Pazar

Hikmet-i Hükûmet, Tanrı Makinesi ve Modern Warfare 2


Borcu, harcı biraz hafifletince ilk aklıma gelen hep yeni bilgisayar oyunları almak olur. Gerçi bilgisayarcım, dükkânı devrettiğinden beri canım biraz sıkkın ya… “Yahu o kadar sıkıldık, şimdi biraz uzaylı avlamanın zamandır!” coşkusuyla sabahı ettiğim çok olmuştur. Hani yani milletin ağzının suyu aka aka araba modellerinden konuştuğu zamanlar hayalime egzost gazı kaçmış gibi olur, bünyem o tip muhabbetleri kaldırmaz…
Yani? Ne demek istedim? Her yiğidin bir yoğurt yiyişi varmış, benimkisi de bu! Benim yoğurdumun içinden şanzıman, diferansiyel, radyatör çıksın istemiyorum! Bu mudur? Hayır… Bu da değil…

Demek ki herkesin parayı bol bulunca yaptığı şey ayrı!
“Taç akıllandırır!” diye bir söz vardır. Herkes bu sözü, iktidarın insana belli sorumluluklar yükleyerek onu akıllandırdığı, törpülediği şeklinde anlamaya mütemayil.
İmdi… “Taç” nedir? Taç “iktidardır”! Yani? Yani devlet denen o devasa kepçeyi, greyderi veya her ne ise o çok ağır, hantal ve ilkel iş makinesini kullanmak için milletten ( artık yavaş yavaş memleketimizde buna da gereke kalmayacağını sanıyorum ya…;) alınan geçici ehliyet veya ruhsat.

Öyle bir şey ki bu “iktidar” ( Bazı yarı kavrayışlıların, dişlilerinin buradaki genel ifadeyi anlayamayıp “Örtmenim! Afşar size ne diyor?!” gibisinden işgüzarlık yapmasına hiç şaşmam…) maazallah insanın kendisini “Allah sanmasına” kadar yolu vardır…
Şimdi elbette biz sıradan ölümlüler olarak, bütçeleri, ilkokullarda henüz öğretilmemiş sayı bölüklerine ulaşan devasa devlet makinelerinin başına oturmanın ne demek olduğunu bilemiyoruz. Dolayısıyla bu , “iktidarın” ( muhtemel işgüzar salaklara, “iktidarı” tırnak içine aldığımı hatırlatırım…) gözünde bizi“ cahil, yönetilmesi gereken,” koyun benzeri canlılar haline getiriyor.

Bu hep böyle mi olmak zorundadır? Elin oğlu taaa 1215’te Magna Carta ile kral denen adamın kulağını bükmeye gerek duyduğuna göre, evet…
Şimdi düşünün ki size muazzam güçlü bir makine veriyorlar… “Bununla ister asarsın, ister kesersin, bu makinenin yıkamayacağı hiçbir şey yok! “diyorlar. Normal zamanda karınca ezmeyecek siz, bir anda “Ulan şu makinenin kepçesini yerin karnına bir saplayayım da nasıl hafriyat yapıyormuş bakayım!” diyerek asılıyorsunuz kepçenin koluna! Veya koca bir gülleyi gönlünüzce sallayıp neleri yıkabildiğine şaşarak güçlü olduğunuzu görüp kendinizden geçiyorsunuz!

Yanınıza muavinler veriyorlar, onlar size hangi düğmenin ne işe yaradığını söylüyorlar… Düşünsenize bir düğmeye basarak her yeri dümdüz edebiliyorsunuz! Sizin altınızdaki “böcek” kadar görünen garibanların hiç birinin sizin bildiğiniz o düğmelerden haberi bile yok!
Hah! İşte “hikmet-i hükûmet” denen şey işte tam da budur!
Size muhtemelen şöyle söylerler.. “Siz haşa huzurdan artık tanrı’dan hallice muktedir bir adam oldunuz! Hükûmet oldunuz! Şu koskoca makineyi , hiç kimsenin süremediği makineyi sürüyorsunuz! Yalnız makinenin arıza yapmaması için dikkatli kullanmanız lâzım! Siz makineyi düzgün kullanırsanız, herkes mutlu olacak!”

Yalnız tabii siz iktidar sarhoşu olarak “makinenin düzgün kullanılmasından kastın” ne olduğunu anlayacak kadar dikkat gösteremezsiniz. Haaa! Bir de elbette vicdandan yoksun bir adamsanız, şeytanın arka ayağı haline gelmeniz çok muhtemeldir. Bizim milliyetçilerin ve yeni ortakları “ulusalcı” sosyalistlerin nefretini üzerime çekmek pahasına bir İngiliz yazarın Lord Acton’ın sözünü aktarmadan edemeyeceğim: “ Güç yozlaştırır, mutlak güç, mutlaka yozlaştırır!”
İktidar mevkiindeki siyasetçiler ve onların “kadrolu” yardımcıları için devlet makinesi bir tür “Tanrı makinesidir”!

İktidara gelenler, milyonlarca insanın kendilerinden beklentilerini, kendilerinin Tanrısallığından kaynaklandığını sanmaya başlarlar ki bu da kendilerini herkesten akıllı görmelerine sebep olur.
Bilhassa “meselâ” mevcut iktidar partisinin bakanlarına bir göz atarsanız, bütün basın toplantılarında bir öğretmen bir baba, bir büyük, bir akil insan edasıyla herkese akıl verircesine konuştuklarını rahatça görürsünüz. Hatasızlıklarından o kadar emindirler ki bir çiftçinin gelip de neredeyse tarım ekonomisi dersi verir gibi ortaya koyduğu eleştirilerini, akla dayandırdığı öfkesini, “Ananı da al, git!” diyerek cevaplamakta beis görmezler!

İşte “Taç akıllandırır!” sözünün menfi anlamı budur! İşte “hikmet-i hükûmet” denen baş belâsı, “Ananı da al git!” kabalığının psikolojik temelidir!

İktidardakilere göre “Tanrı makinesi” gibi görünen devleti “doğru kullanmak” yeterli görünür ama onlar, makinenin o sırada kimleri ezip geçtiğinden habersizdirler. Çünkü makinenin düzgün işlemesiyle insanların mutluluğu apayrı şeylerdir.

Çünkü devletin zor kullanma gücü, yani makine motoru, o motorun güç aktarıcıları, güç aktarıcılarla iş gören operasyon parçaları hassas duyargalarla ayarlanmazlarsa bütün yaptıkları “işleri düzeltmek” için araziyi dümdüz etmek olur!

Nasıl fakir, parayı bol bulduğunda “Call Of Duty” almaya koşuyor, azıyorsa, elinin altına sayısız memurun kontrol düğmelerini, para musluklarının vanasını alan adamlar da öyle azar! Bu neredeyse bir tabiat kanunudur! Bundan dolayıdır ki elleri tüfekli bir takım adamlar cülus merasiminde yeni padişaha “ Mağrur olma padişahım! Senden büyük Allah var!” demişlerdir! ( Tabii bunun için “Allah” denen varlığa inanmak, onun gerçek muktedir olduğunu falan ciddi şekilde düşünmek ve bir düğmeye basarken bunun neye mal olduğunu düşünecek vicdanî donanıma sahip olmak elzemdir.)

Padişahlar belki kendilerinde Allah’tan gelen bir hikmet görürler… Bu bize gülünç gelse de padişah/kral takımında “ Yahu yukarıda Allah var! İster asarız, ister keseriz ama..” ( Bu son cümlenin bir demokraside telaffuz edilmesi çok ilginçtir ve edilmiştir!) gibisinden bir vicdan sızısı yaratabilir.

İş demokrasiye gelince işin cılkı çıkabiliyor! İşin içinden Allah’ı çıkarıp da yetkiyi millete devredince bazıları milletin verdiği geçici ruhsatı, “Allah olmak izni” falan sanmaya başlayabiliyor.

Milli Eğitimde andı, istiklâl Marşı’nı kaldırmak, vara yoğa sınav koymak veya var olan sınavı kaldırıp yerine başkasını koymak gibi işleri bu kadar cesurca yapabilmenin sebebi bu. Veya “İhracatı arttıracağız!” diyerek kendi üretmediği, fiyatları konusunda, arzı, talebi konusunda en ufak fikri olmadığı malların fiyatıyla ilgili döviz kurları düğmesine basıp da ithalatçının belini kırmak cehaletinin sebebi… Veya hem çimento ithalatını yasaklayıp hem halka ucuz konut kredisi verilmesi için piyasaya baskı yapmanın… Veya İnsanların hiç aklında olmayan etnik ırkçılığı önce onların akıllarına hükûmet imkânları ile sokup ondan sonra da molotofla kızı, kızanı yakan köpeklerin zincirlerini salmaya “milli bütünlük” demek şaşkınlığının…

Elbette fakir parasını bilgisayar oyunlarına değil de araba taksitlerine yatırabilirdi…
Elbette bu israfın da dolaylı zararları olmaktadır. Ama mesele şudur ki fakirin elinin altındaki iş makinesinin istiap haddi bellidir.

Oysa “iktidar” denen araç koltuğunda oturan adamların parmaklarıyla dokundukları küçük düğmelerin hangi büyük mekanizmaları harekete geçirdiğine dair biraz teknik ama çok daha fazla vicdanî ders almaları gerekir. Sözde muhafazakâr kimlikleriyle kendilerine kılavuz ettikleri kitaplar nedir bilmiyorum ama fakirin arada bir baktığı “ana kullanım kılavuzuyla” hiç alakası olmadığı açıkça ortada…

Sözün özü: Hikmeti siz uyduramazsınız! Hikmet hakikatten gelir ki hakikati devlet makinesiyle yaratamazsınız! Aldığınız oylar size akıl kazandırmaz! Aldığınız oylar, size çevreyi yıkıp dökmemek için çok daha büyük sorumluluk verir! Çünkü siz kendi keyfinize göre devlet makinesini ne zaman bir tarafa sürseniz mutlaka kendilerinden habersiz olduğunuz sayısız hayatı eziyorsunuz! Bunu din için yapmanız da kafanızı örten nesneler için yapmanız da hakikati değiştirmez! Çünkü makineyi kullanırken kafanıza ne taktığınızla ilgilenmiyoruz! Bize zarar verip vermemenizle ilgileniyoruz!

Belki de iktidar sahiplerini arada bir bir oyun konsoluna oturtup çok oyunculu bir oyunda adamakıllı dövmeli? Böylece belki hangi düğmelere dokunup hangisine dokunmamak gerektiğini öğrenirler? Görüldüğü gibi öğrenmek isteyen için her şey bir fırsat!
Yalnız, “Call Of Duty 6” deyip de beni gıcık ettikleri asıl adı “ Call Of Duty 4 Modern Warfare 2” oyununun neden hata verdiğini hâlâ anlamış değilim, ona çok canım sıkılıyor!



2 yorum:

bilge dedi ki...

craxiAfşar abi meseleleri nasıl bağlamışsın bilemedim, geçişler ilginç ve akıcı olmuş. Eline sağlık! Yalnız o oyunda hatalar varmış, bir forumda okudum. Bu yeni bölüm pek sağlam olmamış diyorlar.

Afşar Çelik dedi ki...

Sağolasın herifusum ben de benim makinede bir eksiklik var sanıyordum. Sağolasın :) Hayat bir bütün be Bilbo Amca ... :)