Asrın İnancı: Bir Komünizm Tarihi |
Mine G. Kırıkkanat okuyorum şu
sıralar. Az önce neden solcu olduğunu yazdığı bir küçük yazı okudum. Özeti: Haksızlığa
karşı durmak…
Henüz bu sebep dışında solcu olan birine
rastlamadım. Bu romantizme büyük saygı duyuyorum. Haksızlıklara karşı tavizsiz
durmanın adının solculuk olması bana
naif geliyor.
Solcular genellikle dünyanın
işleyişini sadece kendilerinin bildiklerine ve kendileri dışındaki herkesin de
haksızlıktan beslenen cahil ve ahlâksız parazitler olduğuna inanırlar. Bu
yüzdendir ki onlara göre solcu olmak insan olmaktır, sağcı olmak da katil,
hırsız vs…
Batıyı pek tanımam ama bizim
solculuğumuzda, bu kerameti kendinden menkul kibir, buram buram kenar mahalle
kokar. Solculuğu en bayağı kenar mahalle lümpenliği ile popülerleştirmiş Ahmet
Kaya’nın bunca sevilmesi, herhâlde bundandır.
Şarap tadımcısı seviyesinde damak zevki sahibi İstanbullu seçkin
solcularımız dahi solcu ayak takımının kabalığında bir proleter ahlâkı bulmak
peşindedir. Ne yazık ki bir türlü “ kaynağını dinden almayan, saf ve akılcı,
ilerici bir proleter ahlâkının” var olmadığını
kabul etmeye yanaşmazlar. Sınıf adına
konuşur ama burjuva gibi yaşarlar, daha da kötüsü kapitalistler gibi.
Çünkü hiç biri kendilerine dünya
vatandaşlığı sağlayan devşirme garantili enternasyonal diplomaların sağladığı
gelirden ve imtiyazdan vazgeçemez. Ama kendilerini proleter sanmaya devam
ederler.
Gene de son zamanlarda Türk Ulusu’nun ve ülkesinin içine düştüğü
ihanet yangınında Türk olmakta hâlâ bir
değer bulanlarının olduğunu görmek şahsen benim ümitlerimi yeşertti. Kim ne
derse desin bu hal bana “ yabancılaşmış aydını” nitelemekte kullanılan “gâvur” sıfatının solun tamamını kapsamadığını
görmekten memnunum. Bizde sağın egemen zihniyeti dinciliktir. Buna rağmen
solcularımızın en azından bir kısmı, artık “Türk için Türk’e göre” düşünen bir sol kamp
ihtiyacını dile getiriyor.
Solculuğu, soysuz, vatansız bir kollektivizm sanan bir grup da zaten PKK’nın
kremalı hali olan HDP çatısı altında
kendini tatmin ediyor.
Peki solun kibrine karşı “hümanist”
bir sağ var mı? Maalesef yok.
Sağ belki bir kısım milliyetçisi ile Türk varlığın savunur gibi görünüyor ama o
kadarını artık solcular da yapıyor.
Meselâ sağ, hukuk devletini, metodolojik bireyi, temel hakları vs
savunmuyor. Oysa bunlar kolektivizme karşı olan sağın alâmet-i farikaları.
Sol mülkiyeti hırsızlık olarak
görüyor, ifade hürriyetini bazen işine geldiğinde parti aleyhine kısıtlamakta
falan pek de beis görmüyor. Dahası Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk
Kozağaçlı’nın çekinmeden belirttiği gibi “şiddeti bir siyaset biçimi ve aracı”
olarak görüyorlar.
Dolayısıyla sağın, kendini asıl
göstermesi gereken temel haklar, hukuk devleti, metodolojik birey, müdahalesiz/kayırmasız piyasa düzeni, ulusal
egemenlik, ulusal devlet, dil ve hukuk birliği gibi “muhafaza edilmesi” gereken
değerler alanı, boş kalıyor.
Türkiye’de “sağ” denen kitle ne
yazık ki bahsedilen değerleri muhafaza etmek yerine Arap etnik ırkçılığını ve
taassubunu muhafaza etmeye çalışıyor.
Sağ acıları da yolsuzlukları
da yen içinde saklamaya çalışarak riyakârlığı dinleştiriyor. Hal böyle olunca
da sağın savunulabilir bir yanı
kalmıyor. Basit bir düz mantıkla sağ için “ Teorisi ne boka yarıyor ki pratiğinden ne
umulsun?” noktasına geliniveriyor.
Sol, sürekli birbirini kayıran,
her gün yeni kalemler açıp sivrilten, “diğerlerinin”
faşist, ırkçı ve menfaatçi domuzlar olduğundan zerrece şüphe duymayan bir iman
dairesi olarak yaşamını sürdürüyor.
Kısacası Türkiye’de mürekkepli dünyanın mutlak diktatörleri olan
solcuların ahlâkî hegemonyasına karşın “lâik, ulusal ve medeni bir sağcı” olmak iddiası, aslında solcu olmaktan çok daha güç bir iş.
Üstad ne derse desin paylaşmak istiyorum ben:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder