17 Ağustos 2014 Pazar

Solun İmanına Karşı Sağ Olabilmek Ne Kadar Zor!..

Asrın İnancı: Bir Komünizm Tarihi

Mine G. Kırıkkanat okuyorum şu sıralar. Az önce neden solcu olduğunu yazdığı bir küçük yazı okudum. Özeti: Haksızlığa karşı durmak…

Henüz  bu sebep dışında solcu olan birine rastlamadım. Bu romantizme büyük saygı duyuyorum. Haksızlıklara karşı tavizsiz durmanın  adının solculuk olması bana naif  geliyor.

Solcular genellikle dünyanın işleyişini sadece kendilerinin bildiklerine ve kendileri dışındaki herkesin de haksızlıktan beslenen cahil ve ahlâksız parazitler olduğuna inanırlar. Bu yüzdendir ki onlara göre solcu olmak insan olmaktır, sağcı olmak da katil, hırsız vs…

Batıyı pek tanımam ama bizim solculuğumuzda, bu kerameti kendinden menkul kibir, buram buram kenar mahalle kokar. Solculuğu en bayağı kenar mahalle lümpenliği ile popülerleştirmiş Ahmet Kaya’nın bunca sevilmesi, herhâlde bundandır.

Şarap tadımcısı seviyesinde  damak zevki sahibi İstanbullu seçkin solcularımız dahi solcu ayak takımının kabalığında bir proleter ahlâkı bulmak peşindedir. Ne yazık ki bir türlü “ kaynağını dinden almayan, saf ve akılcı, ilerici bir proleter ahlâkının”  var olmadığını kabul etmeye yanaşmazlar. Sınıf adına  konuşur ama burjuva gibi yaşarlar, daha da kötüsü kapitalistler gibi.

Çünkü hiç biri kendilerine dünya vatandaşlığı sağlayan devşirme garantili enternasyonal diplomaların sağladığı gelirden ve imtiyazdan vazgeçemez. Ama kendilerini proleter sanmaya devam ederler.

Gene de son zamanlarda  Türk Ulusu’nun ve ülkesinin içine düştüğü ihanet  yangınında Türk olmakta hâlâ bir değer bulanlarının olduğunu görmek şahsen benim ümitlerimi yeşertti. Kim ne derse desin bu hal bana “ yabancılaşmış aydını” nitelemekte kullanılan “gâvur”  sıfatının solun tamamını kapsamadığını görmekten memnunum. Bizde sağın egemen zihniyeti dinciliktir. Buna rağmen solcularımızın en azından bir kısmı, artık “Türk için  Türk’e göre” düşünen  bir sol kamp  ihtiyacını dile getiriyor.  Solculuğu, soysuz, vatansız bir kollektivizm sanan bir grup da zaten PKK’nın kremalı  hali olan HDP çatısı altında kendini tatmin ediyor.

Peki solun kibrine karşı “hümanist” bir sağ var mı? Maalesef yok.

Sağ  belki bir kısım milliyetçisi ile Türk  varlığın savunur gibi görünüyor ama o kadarını artık solcular da yapıyor.
Meselâ sağ, hukuk devletini,  metodolojik bireyi, temel hakları vs savunmuyor. Oysa bunlar kolektivizme karşı olan sağın alâmet-i farikaları.

Sol mülkiyeti hırsızlık olarak görüyor, ifade hürriyetini bazen işine geldiğinde parti aleyhine kısıtlamakta falan pek de beis görmüyor. Dahası Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı’nın çekinmeden belirttiği gibi “şiddeti bir siyaset biçimi ve aracı” olarak görüyorlar.

Dolayısıyla sağın, kendini asıl göstermesi gereken temel haklar, hukuk devleti, metodolojik birey,  müdahalesiz/kayırmasız piyasa düzeni, ulusal egemenlik, ulusal devlet, dil ve hukuk birliği gibi “muhafaza edilmesi” gereken değerler alanı,  boş kalıyor.

Türkiye’de “sağ” denen kitle ne yazık ki bahsedilen değerleri muhafaza etmek yerine Arap etnik ırkçılığını ve taassubunu  muhafaza etmeye çalışıyor.

Sağ acıları da yolsuzlukları da  yen içinde saklamaya çalışarak  riyakârlığı dinleştiriyor. Hal böyle olunca da  sağın savunulabilir bir yanı kalmıyor. Basit bir düz mantıkla sağ için  “ Teorisi ne boka yarıyor ki pratiğinden ne umulsun?” noktasına geliniveriyor.

Sol, sürekli birbirini kayıran, her gün yeni kalemler açıp sivrilten,  “diğerlerinin” faşist, ırkçı ve menfaatçi domuzlar olduğundan zerrece şüphe duymayan bir iman dairesi olarak yaşamını sürdürüyor.

Kısacası Türkiye’de  mürekkepli dünyanın mutlak diktatörleri olan solcuların ahlâkî hegemonyasına karşın “lâik, ulusal ve medeni bir  sağcı” olmak iddiası, aslında  solcu olmaktan çok daha güç bir iş.

Üstad ne derse desin paylaşmak istiyorum ben:




Hiç yorum yok: