10 Ağustos 2014 Pazar

Sağ Neye Denir?


İlginç bir kıyaslama elbette batılı anlamda.
Belki çok tartışıldı, belki de gerektiği kadar tartışılmadı.

Belki gerektiği gibi tartışılmadı.

Çünkü sağın kendisini tartışma ihtiyacı yok. Sol da bu boşlukta sağı istediği gibi yargılıyor ve düşünce alanını kendiliğinden sahipleniyor.

Bundan dolayı kitap ve fikir dünyasında “ sağ”,  dinciliğe varan bir tutuculuğu/değişim düşmanlığını, aşırlığı, bireyciliği/bencilliği, şiddet tutkusunu, ötekileştirmeyi,  açgözlülüğü, çıkarcılığı,  kısaca bütün bu şeytani özellikleri içinde barındıran kapitalizmi temsil ediyor.

Hal böyle olunca insanî sayılan bütün değerler kendiliğinden sola kalıyor.  Solun ideolojisinin bu kötülüklerden uzak ve tam anlamıyla “mükemmel” bir iyilik temeli sayılması gerektiği kanaati de bir kanaatten öte bir iman meselesi haline geliyor. 

Solcular  Marksizmin bireyin özgürlüğünü savunduğunu söylüyor ama özgür bireyin, ne yapması gerektiğine karar kendisinin vermesi,  bencillik olarak görüyor.

Solcular, altruizmi övüyor ama bunu bireyin iradesine bırakmaya karşı çıkıyor. Başkasını düşünmeyi devletin zorlamasıyla gerçekleştirmenin ahlâkî tutarsızlığını görmezden geliyor.

Solcular ötekileştirmeyi ayıplıyor ama kendi içlerinde en ufak fikri ayrılığı başta r” revizyonizm” olmak üzere çeşitli hakaretlerle dışlamakta beis görmüyorlar.

Solcular “daha fazlasını istemeyi” aç gözlülük olarak damgalayabiliyor ama eserlerinden, iyi telifler almakta ve rahat yaşamakta bir sakınca görmüyorlar.

Peki “sağ” denen kitle özellikle Türkiye’de özünde nelere dayanıyor?

Bu kitle özünde solun bütün insani değerlerini paylaşıyor. Bencilliği, açgözlülüğü, menfaatçiliği savunan bir sağcı bulamazsınız. Buna karşılık bu kötü davranışların tamamına sağda rastlarsınız. Bu sağcılıktan kaynaklanmaz, insani denetim eksikliğinden, ilkellikten ve akıldışılıktan kaynaklanır.

Peki bu özelliklerin bilinçle ilgisi nedir? Bunların bilinçle ilgileri, bilincin ihtiyaç duyduğu ideolojik çerçeveyi, dinden edinmek yanlışından kaynaklanıyor.  Din, kaynağı, yani kitap itibariyle bize ideoloji benzeri, kapsayıcı bir cevap ve bilinç inşaası imkânı vermiyor. O sadece iyi bir insanın genel özelliklerini tanımlıyor. Din toplumun ne anlama geldiğini bize söylemiyor. Herhangi bir toplumsal düzen tasavvuru meydana getirmiyor. Bireye nereden ve nasıl bakmamız gerektiğini de söylemiyor.

Ve bundan dolayı dine bütün bunları söyletmek  çabası, yani onu “ideolojileştirmek” çabası, bir takım profesyonellerin işi haline geliyor. Bu yüzdendir ki İslâm’ı sosyalizme yaklaştırmak gayreti sözde anti emperyalist bir Arap milliyetçiliği olarak zuhur ediyor.

Dolayısıyla sağın “ne söylemesi gerektiği” konusu güme gidiyor.

O halde sağ ideolojik bir dincilik değilse nedir?

Sağ insanların birbirlerinden kopuk ve salt çıkarcı yaşayan canlılar olduğunu söylemez. “Sağ” solun ideolojisiyle zıttır. İyiliğin ve kötülüğün tanrısal bir toplum veya tarih tarafından meydana getirilmediğini, bunların irade sahibi bireylerin işi olduğunu söyler.

Sağ, paylaşım düşmanı bir çıkar manifestosu değildir.  Sağ  hiçbir zorlayıcıyla güdülmeksizin paylaşan bireylerin varlığını meşrulaştırır. Sağ, sahip olmayı ve tasarrufta bulunmayı kısaca mülkiyeti,  şeytani bir kötülük olarak görmez. Onun kötüye kullanımını ve haksız elde edilişini kınar.

Sağ, bireysel çıkarların uyum içinde karşılanabileceği özgür bir değişim ortamını yani piyasayı savunmaktır.

Sağ bireysel çıkarların doğal kötülüğüne inanmaz. Bu açıdan bireysel çıkarlarla toplumsal çıkarlar arasında bir çelişki görmez. Kaldı ki sağ, “toplumsal çıkar” kategorisini, insanların hürriyetleri aleyhine oluşturabilecek bir makam veya otorite algısına karşı durur.

Sağ, dini bireysel bir tercih olarak görür, bir ideoloji olarak kabul etmez.

Kısaca sağ solun, devlet veya toplum eliyle, kollektifleştirilmiş bir otoriteyle komuta ederek iyilik oluşturma romantizmine,  akılla karşı çıkmaktır. Bu yüzdendir ki solun mutlak fakirlik, toplam zenginlik, paylaşım ve dağıtım fikirlerinin romantizminin çekiciliğine karşı daha en başta dezavantajlıdır.

Bu açıdan sağın varlığı solun yok edilmesini  gerektirmez. Sağ ve sol daima toplumsal düzen konusunda birbirleriyle mücadele edecektir.  Ulusal egemenlik ve hukuk birliği konularında mutabık kalınıp silâhlı politika  benimsenmedikçe bu mücadele daha  kabul edilebilir bir politika oluşturmada yaratıcı imkânlar sunabilir.

Peki ülkemizde sağ neden ilkellikle kol koladır?

Çünkü ülkemizde “sağ” solun gerçekte neyi savunduğuyla ilgilenmek yerine daha en başta halk kitlelerine en hızlı ulaşabileceği alan olarak ideolojileştirilmiş dini sahiplenmeyi tercih etmiştir.

Bu yüzden  sağın akılla, hürriyetle ve adaletle  bağdaşan bir lâik düşünce çerçevesi edinmesi hayati önceliğimizdir. Bu durum basit bir siyasi yönelimden öte insan hayatının, ulusal  egemenliğimizin, toplumsal düzenimizin geleceğini belirleyecektir.

Her ne kadar üstad sağlam nefret etse de...


2 yorum:

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Yazıyı okuyunca bu aralar izlediğim bir dizide(The Newsroom)geçen konuşmalar aklıma geldi Afşar Abi.

Spiker, kendini Cumhuriyetçi olarak tanımlayan ve her fırsatta sözde Cumhuriyetçileri eleştiren ve hatta onlara " Amerika'nın Talibanı" yakıştırmasını yapacak kadar cesur olan bir haberci. Ufak kesitler aldım diziden. Sanıyorum ki sağ kesimin düşüncelerinin din üzerine kurulu olması ve ilkellikten bir türlü kurtulamaması bizim olduğu kadar olmasa da, dış ülkelerde de sorun teşkil ediyor.


(videoları indirmeyince altyazıları gözükmüyor ne yazık ki)

https://www.dropbox.com/s/2z2a9matevi52ij/The%20newsroom1.mkv

https://www.dropbox.com/s/5ismqy0pi1530mm/The%20newsroom2.mkv

https://www.dropbox.com/s/nfgvuj30sajdyfp/The%20newsroom3.mkv

https://www.dropbox.com/s/lgdb1pb8m32zgxp/The.Newsroom.2012.S02E09.720p.HDTV.x264-EVOLVE%20yeni%20%281%29-002%20%281%29-001.mkv

Afşar Çelik dedi ki...

Newsroom ne zamandır seyretmek istediğim bir dizi. Verdiğin bağlantılar için teşekkürler. Harika!