İlginç bir kıyaslama elbette batılı anlamda. |
Belki gerektiği gibi
tartışılmadı.
Çünkü sağın kendisini tartışma
ihtiyacı yok. Sol da bu boşlukta sağı istediği gibi yargılıyor ve düşünce
alanını kendiliğinden sahipleniyor.
Bundan dolayı kitap ve fikir
dünyasında “ sağ”, dinciliğe varan bir
tutuculuğu/değişim düşmanlığını, aşırlığı, bireyciliği/bencilliği, şiddet
tutkusunu, ötekileştirmeyi, açgözlülüğü,
çıkarcılığı, kısaca bütün bu şeytani
özellikleri içinde barındıran kapitalizmi temsil ediyor.
Hal böyle olunca insanî sayılan bütün
değerler kendiliğinden sola kalıyor. Solun ideolojisinin bu kötülüklerden uzak ve
tam anlamıyla “mükemmel” bir iyilik temeli sayılması gerektiği kanaati de bir
kanaatten öte bir iman meselesi haline geliyor.
Solcular Marksizmin bireyin özgürlüğünü savunduğunu
söylüyor ama özgür bireyin, ne yapması gerektiğine karar kendisinin vermesi, bencillik olarak görüyor.
Solcular, altruizmi övüyor ama
bunu bireyin iradesine bırakmaya karşı çıkıyor. Başkasını düşünmeyi devletin
zorlamasıyla gerçekleştirmenin ahlâkî tutarsızlığını görmezden geliyor.
Solcular ötekileştirmeyi
ayıplıyor ama kendi içlerinde en ufak fikri ayrılığı başta r” revizyonizm”
olmak üzere çeşitli hakaretlerle dışlamakta beis görmüyorlar.
Solcular “daha fazlasını istemeyi”
aç gözlülük olarak damgalayabiliyor ama eserlerinden, iyi telifler almakta ve
rahat yaşamakta bir sakınca görmüyorlar.
Peki “sağ” denen kitle özellikle
Türkiye’de özünde nelere dayanıyor?
Bu kitle özünde solun bütün
insani değerlerini paylaşıyor. Bencilliği, açgözlülüğü, menfaatçiliği savunan
bir sağcı bulamazsınız. Buna karşılık bu kötü davranışların tamamına sağda
rastlarsınız. Bu sağcılıktan kaynaklanmaz, insani denetim eksikliğinden,
ilkellikten ve akıldışılıktan kaynaklanır.
Peki bu özelliklerin bilinçle
ilgisi nedir? Bunların bilinçle ilgileri, bilincin ihtiyaç duyduğu ideolojik
çerçeveyi, dinden edinmek yanlışından kaynaklanıyor. Din, kaynağı, yani kitap itibariyle bize
ideoloji benzeri, kapsayıcı bir cevap ve bilinç inşaası imkânı vermiyor. O sadece
iyi bir insanın genel özelliklerini tanımlıyor. Din toplumun ne anlama
geldiğini bize söylemiyor. Herhangi bir toplumsal düzen tasavvuru meydana
getirmiyor. Bireye nereden ve nasıl bakmamız gerektiğini de söylemiyor.
Ve bundan dolayı dine bütün
bunları söyletmek çabası, yani onu “ideolojileştirmek”
çabası, bir takım profesyonellerin işi haline geliyor. Bu yüzdendir ki İslâm’ı
sosyalizme yaklaştırmak gayreti sözde anti emperyalist bir Arap milliyetçiliği
olarak zuhur ediyor.
Dolayısıyla sağın “ne söylemesi
gerektiği” konusu güme gidiyor.
O halde sağ ideolojik bir
dincilik değilse nedir?
Sağ insanların birbirlerinden
kopuk ve salt çıkarcı yaşayan canlılar olduğunu söylemez. “Sağ” solun
ideolojisiyle zıttır. İyiliğin ve kötülüğün tanrısal bir toplum veya tarih
tarafından meydana getirilmediğini, bunların irade sahibi bireylerin işi
olduğunu söyler.
Sağ, paylaşım düşmanı bir çıkar
manifestosu değildir. Sağ hiçbir zorlayıcıyla güdülmeksizin paylaşan
bireylerin varlığını meşrulaştırır. Sağ, sahip olmayı ve tasarrufta bulunmayı
kısaca mülkiyeti, şeytani bir kötülük
olarak görmez. Onun kötüye kullanımını ve haksız elde edilişini kınar.
Sağ, bireysel çıkarların uyum içinde
karşılanabileceği özgür bir değişim ortamını yani piyasayı savunmaktır.
Sağ bireysel çıkarların doğal
kötülüğüne inanmaz. Bu açıdan bireysel çıkarlarla toplumsal çıkarlar arasında
bir çelişki görmez. Kaldı ki sağ, “toplumsal çıkar” kategorisini, insanların
hürriyetleri aleyhine oluşturabilecek bir makam veya otorite algısına karşı
durur.
Sağ, dini bireysel bir tercih
olarak görür, bir ideoloji olarak kabul etmez.
Kısaca sağ solun, devlet veya
toplum eliyle, kollektifleştirilmiş bir otoriteyle komuta ederek iyilik oluşturma
romantizmine, akılla karşı çıkmaktır. Bu
yüzdendir ki solun mutlak fakirlik, toplam zenginlik, paylaşım ve dağıtım
fikirlerinin romantizminin çekiciliğine karşı daha en başta dezavantajlıdır.
Bu açıdan sağın varlığı solun yok
edilmesini gerektirmez. Sağ ve sol daima
toplumsal düzen konusunda birbirleriyle mücadele edecektir. Ulusal egemenlik ve hukuk birliği konularında
mutabık kalınıp silâhlı politika
benimsenmedikçe bu mücadele daha kabul
edilebilir bir politika oluşturmada yaratıcı imkânlar sunabilir.
Peki ülkemizde sağ neden
ilkellikle kol koladır?
Çünkü ülkemizde “sağ” solun
gerçekte neyi savunduğuyla ilgilenmek yerine daha en başta halk kitlelerine en
hızlı ulaşabileceği alan olarak ideolojileştirilmiş dini sahiplenmeyi tercih
etmiştir.
Bu yüzden sağın akılla, hürriyetle ve adaletle bağdaşan bir lâik düşünce çerçevesi edinmesi
hayati önceliğimizdir. Bu durum basit bir siyasi yönelimden öte insan
hayatının, ulusal egemenliğimizin,
toplumsal düzenimizin geleceğini belirleyecektir.
Her ne kadar üstad sağlam nefret etse de...
2 yorum:
Yazıyı okuyunca bu aralar izlediğim bir dizide(The Newsroom)geçen konuşmalar aklıma geldi Afşar Abi.
Spiker, kendini Cumhuriyetçi olarak tanımlayan ve her fırsatta sözde Cumhuriyetçileri eleştiren ve hatta onlara " Amerika'nın Talibanı" yakıştırmasını yapacak kadar cesur olan bir haberci. Ufak kesitler aldım diziden. Sanıyorum ki sağ kesimin düşüncelerinin din üzerine kurulu olması ve ilkellikten bir türlü kurtulamaması bizim olduğu kadar olmasa da, dış ülkelerde de sorun teşkil ediyor.
(videoları indirmeyince altyazıları gözükmüyor ne yazık ki)
https://www.dropbox.com/s/2z2a9matevi52ij/The%20newsroom1.mkv
https://www.dropbox.com/s/5ismqy0pi1530mm/The%20newsroom2.mkv
https://www.dropbox.com/s/nfgvuj30sajdyfp/The%20newsroom3.mkv
https://www.dropbox.com/s/lgdb1pb8m32zgxp/The.Newsroom.2012.S02E09.720p.HDTV.x264-EVOLVE%20yeni%20%281%29-002%20%281%29-001.mkv
Newsroom ne zamandır seyretmek istediğim bir dizi. Verdiğin bağlantılar için teşekkürler. Harika!
Yorum Gönder