26 Ağustos 2014 Salı

Öğrenilmiş Çaresizliğe Karşı Kelebek Etkisi Ve CHP Delegesinin Sorumluluğu


CHP  kendisini “değişimin öncüsü” olarak tanıtıyor.

Gerçek olup olmaması bir yana, bunun reklam mottosu olarak bile telâffuz edilmesi güzel. Bu, CHP’de bilinçlerin değişime kapanmadığını gösteriyor.

Peki yeni kurultay hazırlıkları sürerken CHPli davranışı bu  kalıpsöze (mottoya) uygun mu? Maalesef değil.

CHPli delegenin henüz yolun başındayken genel başkana bağlılığını göstermekte acele etmesi bana göre iki sebebe dayanıyor: Birincisi psikologların birinci fayda dedikleri şeyle. Yani mevcut yönetime bağlılıkla menfaat kaynaklarına bağlantıyı korumakla...

İkincisi daha derin ve Türk siyasetini de yönlendiren,   tehlikeli ve adaletsiz sonuçlar da doğurabilen “öğrenilmiş çaresizlikle”.

Öğrenilmiş çaresizlik menfaat algısından çok daha hızlı yayılıp bilinçleri ikna edebilen bir güdü. Tek tek bireyleri çok kolay kırıp  onları, güdülebilir yekpâre sürüler haline getiriyor.

Bugün Kılıçdaroğlu Alı Ok’un yeniden yorumlanmasından bahsediyor. Hiçkimse bunun CHPli delegenin ve Türk Ulusu’nun genel ihtiyacı olduğunu düşünmüyor. Dahası hiçkimse  Kılıçdaroğlunu böyle bir akıldanelikten dolayı daha çekici ve becerikli falan da bulmuyor.

CHP delegesinin genel psikolojisi, adına “muhafazakâr” denen ama aslında  kelle meraklısı olduğu anlaşılan, tutucu kitlelerin psikolojisiyle birebir örtüşüyor. “Mevcuda tutunmak, onu kaybetmemek, mevcuttan gelecek faydalara razı olmak, mevcudun tanınırlılığna ve bilinirliğine sığınmak” olarak özetleyebileceğimiz bir  ruh hali bu.

Bu ruh halinde delege/seçmen başa getirdiği insanın,  kendi iradesinden pay aldığını göremiyor.  “Bir oy neyi değiştirir ki?” düşüncesine kapılarak kendi iradesi dışında  Tanrısal  bir başka kitle iradesinin, lideri atadığı, seçtiği kabulüyle oyunu veriyor. Bu ruh halinin altında “ Zaten her şey belirlenmiş..” diye özetleyebileceğimiz  Arap/Emevi kader inancı yatıyor. Bu bilinçdışımıza öyle yerleşmiş ki meselâ yakında konuştuğum bir CHPli genç dahi yapılması gerekenleri çok iyi bildiğini gösterirken konuşmasını “ama” ile bağlamaya eğilim gösteriyordu.

Genç, yapılanı akıl edebiliyor, oraya kadar kendi aklına güveniyor ama iş değişikliği gerçekleştirmeye gelince bunun, ancak   Tanrısal bir iradenin gerçekleştirebileceği  kadar büyük bir iş olduğuna inanıyordu.

Oysa sandık başına gittiğinde, verdiği son oyla büyük bir akışı yönlendireceği ona söylense; eminim daha farklı davranırdı.

CHPli delegelerde “Benim oyum her şey değiştirebilir…” algısı yerleşmeli.

İyi de CHP’de  bunun yerleşmesinin önemi ne?

Çünkü CHP ulusal değerlere bağlı kalarak batılılaşmanın öncüsü olmuş, Atatürk’ün uygarlaşma hedefini kurumsal olarak ifade eden bir yapı da ondan.

Batı bireyselliği genellikle salt bencillik olarak ele alınır ama aynı zamanda demokrasinin ve adalet  idealinin temelidir. Şöyle ki batı bireyselliği kişinin kendi başına  kendi hedefini belirleyebileceği ve gene kendi başına bunların sorumluluğunu alabileceği düşüncesine dayanır.

Bunun anlamı , hukukta “suçun şahsiliği” ilkesinin yerleşmesidir.

Politikada ise her bir seçmenin kendi başına politikayı etkileyebileceğinin anlaşılmasıdır.

Bugün  değişmez ve kalıplaşmış seçmen kitlelerinin var olduğu kanaati, dinci eğilimli büyük sağ kitle partilerince o kadar tekrarlanmıştır ki seçmende, kendi  oyunun etkililiğine dair hemen hemen hiçbir inanç kalmamıştır.

Sağ seçmenin kendi liderine gösterdiği “halife” bağlılığı CHP’de lâik bir şekilde ortaya çıkıyor. Bu bağlılığın motifi temelde aynı…

CHPli delege “ Hiçkimse tek başına merkezi yenemez, öyleyse başımıza geçmiş insanlara yanaşmak hem yerimizi  ve menfaatimizi korumak hem de istikrarın devamı için mevcut yönetim sürdürülmeli…”

Aslında CHPli delege mevcut yönetime şöyle bir baktığında yönetimin Atatürk ilke ve devrimlerinden ziyade tuhaf bir enternasyonalist ve Kürtçü siyaset esnaflığına yöneldiğini görecektir. Yani aslında “kral çıplaktır”.

Ve daha önemlisi mevcut yönetim her bir delegenin kendi başına, kendi eliyle atılmış oylarıyla seçilmiştir. Delege burada “ilâhi/meta bir irade tarafından önceden belirlenmiş bir yönetimi onayladığını” sanmaktadır.

CHP ne yapmalıdır?

CHPli delegeye, oyu ile partinin politik yöneliminin değişeceği söylenmelidir. Görüne  o ki CHP Kürtçü/enternasyonalist bir   Marksizmle Atatürkçü, millîci/Kuvvacı  yönelimler arasında tercih yapacaktır. Mevcut yönetim Kılıçdaroğlu’nun şahsında ( aynen tek adam  yönetimlerinde olduğu gibi) Kürtçü/enternasyonalist bir yöne gideceğini açıklamıştır. (“Altı oku yeniden yorumlamak”tan murat muhtemelen “milliyetçiliğin”, solcu hümanizme ayak bağı olduğu yönünde, toplumda dinci siyasetçe oluşturulan yaygın algıdır.)

CHPli delegeye, oy kabininde başkandan da her türlü güç figüründen de tamamen bağımsız olduğu anlatılmalı, bunu algılaması sağlanmalıdır. Delege/seçmen oy kabinine girdiğinde tek başına ciddi  ve gerçek bir anlam ifade eden, gerçekleri değiştirme gücüne sahip bir mikro etki yaratmaktadır. Bilimsel kavrayışının sağ seçmene göre daha güçlü olması muhtemel olan CHPli delegenin bunu anlamaması söz konu olamaz.

CHPli delegeye, siyasetin ezbere davranan kitlelerin kavgası olduğu kanaatinin demokrasi için büyük tehlike olduğu açıklanmalıdır. Bu açıdan kendisinin de aynı algıya teslim olmaması gerektiği ısrarla belirtilmelidir.

Bilim bize küçük değişimlerin büyük değişimleri doğurabileceğini göstermektedir. “Kelebek etkisi” sadece teorik bir akıl oyunu veya fantezi değildir. Kelebek etkisi düşüncesi bize yanlış bireysel davranışların birikimli sonuçlarının meydana geldiğini hatırlatır bir şekilde.  Bu şekilde düşünüldüğünde, bir kum yığınının, tepeye düşen son bir kum tanesiyle yıkılacağı bilindiğine göre, aslında hiçbir kum tanesi yığın içinde anlamsız bir birim değildir.  Devrim düşüncesinin temelindeki niceliksel değişmenin niteliksel değişmeyi yaratacağı  kabulü, aslında bireylerin anlamlı varlıklarına dayanmıyorsa neyi ifade etmektedir?

CHPli delege partinin yöneliminin, mevcut yönetiminin tanrısal aklıyla belirlenecek bir şey olmadığını anlamalıdır. Ülkenin kuruluş ilkeleri ve mevcut koşullar arasındaki çelişkiye teslim olmamak gerektiğini anlamllıdır. Ülkenin kuruluş ilkeleri ve mevcut koşullar arasında ülkenin  kuruluş ilkelerini tercih etmesi gerektiği anlatılmalıdır.

CHPli delege, Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Atatürk’ün de yola çıktığında, kitlesel bir iktidar gücüne karşı tek başına olduğunu ve yanında haklılığına dair büyük inancı dışında hiçbir şeyinin olmadığını bir kere daha hatırlamalıdır.Atatürk  Kurtuluş Savaşını başlattığında tek bir kişi idiyse hiçkimsenin “amaların” ardına sığınarak  kitlenin Tanrılığına boyun eğmesi  düşünülemez.

CHPli seçmen, CHP’nin, Kuvvayı Milliyenin partisi olduğuna gerçekten inanıyorsa yapması gereken her bir üyenin tek tek ulusal egemenliğe ve adalete inancını  sandık başında göstermelidir. CHP,dinci gerilikle  bulaşık, sağ kitle siyasetinin tapınmacı hastalığından ancak böyle korunabilir..

CHP’nin korunması belki tek başına  çok önemli olmayabilir ama o bugün, Türk düşmanlığında anlaşan, Kürtçü/İslâmcı koalisyonunun yıkıcı popülarizmine ve  oportünizmine karşı Türk Ulusu’nun tek uygar ve lâik temsilcisidir. CHP delegesi sandığın başında, öğrenilmiş çaresizliğe karşı kelebek etkisini temsil ettiğini bu yüzden aklından çıkarmamalıdır.





Hiç yorum yok: