9 Ağustos 2014 Cumartesi

Bir Orduyu Lağvetmek


Yapar mıydın , Allah aşkına?
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ndeki   “bütün orduların dağıtılması” bana hep bir zamanlar yaşanmış ve asla yaşanmayacak bir trajedi gibi gelirdi.

Oysa koskoca garnizona elini kolunu sallayarak giren bir hain, namusumuz bildiğimiz sembolümüze el uzatıp sağ kalarak oradan çıkabiliyordu.

Başbakan “Diyarbakır’ın hassasiyetleri belli” diyor. Yani “Diyarbakır’ın Türk bayrağından ve askerinden rahatsız olması, bizim için önemli…” diyor.

Yani? Onun başbakan olmasını, bir yetki kullanmasını, saygı görmesini, pasaport alıp ülkeyi temsil etmesini sağlayan değerlerin Diyarbakır’ı rahatsız ettiğini söylüyor.

E etkili ve en yetkili ağızdan gelen bu bilgi ne demektir?
Memleketin bir köşesindeki Türk askerinin, memleketin bayrağından rahatsız olanlar için terhis  edilmesi, etkisizleştirilmesi gerektiğidir. Bu alenen işgaldir, ihanettir, savaş ilânıdır.

Normalde herhangi bir ülkenin garnizonuna elinizi kolunuzu sallayarak giremezsiniz. Hele girip de ordunun, kendi namusundan aziz bildiği bayrağına el uzatamazsınız. Bunu yaparsanız  artık barışçı hukuk korumasından yararlanamaz, doğrudan düşman sayılarak ortadan kaldırılırsınız.

Peki Diyarbakır’da böyle mi olmuştur? Maalesef hayır. Türkiye, içteki etnik ırkçı  hainlerce sürekli savaşla tehdit ediliyor. Ve gene açıkçası Yeni Osmanlı olmakla övünen bir parti de eski Osmanlı’nın işbirlikçi, hain hükümetlerini taklit ediyor. O zaman düveli muazzamaya namusunu teslim etmeyi dindarlık sayan zevat bu gün, onun Kürt etnikçi taşeronlarının eşkıyalığına yalvarmayı namusuna yedirebiliyor.  Kendi evlâdını, çakalların ve tecavüzcü pisliklerin insafına terk ederek barış satın almaya çalışıyor.


Ve bir kere daha  ordularımız düşmana teslim olmuş vatansızlarca lağvediliyor.  Olan biten bu.
Her yazının sonuna bir orta şekerli Nihat Genç, hoş olmaz mı?

Hiç yorum yok: