Komşumla konuşuyoruz, “ Anadilde
eğitim hakkı verilmezse adam tabii silâha
başvurur!” diyor daha lâfın en başında.
Etnik aidiyetinden dolayı bunu söylemesini doğal
kabul edebiliriz. Peki Kürt olmayan AKP yandaşları bu fikri nasıl
paylaşabiliyor?
Çünkü bu fikir “çok basit”, tıpkı
siyasal İslâmcılığın bütün fikirleri gibi.
Siyasal İslâmcılık “Allah’ın emrine uyanlar cennete gidecek.
Allah’ın emirleri ni herkes anlayamaz. Allah’ın emirlerini bize anlatanlara
itaat etmeliyiz.” Gibi gayet basit bir önermeyle işe başlıyor ve aslında
her şeyi daha en başında bitirmiş oluyor.
Kürt etnik ırkçılar da “ Kürtler Türkiye’nin esas sahibi. Kürtler
Türkler tarafından ezildi. Öyleyse Kürtler silah kullanarak evlerini Türklerden
geri almalıdır.” Önermesine dayanarak siyaset yapıyor.
Peki ama bu önermelerin
yanlışlanması kolay değil mi? Elbette kolay. Sorun, ilk olarak bu basitlikteki
önermelerin hitap ettikleri kitlelerin kapalılığı.
Bunun yanı sıra yıkıcılığın,
yapıcılıktan çok daha kolay olması.
Kürt etnik ırkçılığı da siyasal
İslâmcılık da kapalı toplumsal yapılara/cemaatlere hitap ediyor.
Kapalı toplumsal yapılar,
kendileriyle aynı anda var olan daha gelişmiş toplumsal yapılara karşı bir
yetersizlik duygusu ve aşağılık
kompleksi geliştiriyor. Neden?
Çünkü bir noktada “Allah’ın
emrettiklerini yapmak…” öncülünü veya “Kürtler
Anadolu’nun sahibidir” öncülünü hiç de o kadar ilginç ve hatta akılcı bulmayan,
çok daha sorgulayıcı ve karmaşık bir toplumsal yapının yanında, kendilerinin
bildikleri şeylerin, hayatın hiçbir sorununa karşılık gelmediğini, çözüm
üretemediğini görüyorlar. Bu, kapalı toplumsal yapıların “kültürel yetmezliği”
olarak ortaya çıkıyor.
Bu yetmezliğin yarattığı
çaresizlik, bir korku ve endişeyle bu toplulukları, kendi içlerine kapanmaya
itiyor.
İçe kapanma, bütün iletişim
kanallarını kapatarak yerleşik kanaatlerin “kâfirlerce” veya “faşistlerce” bozulmasın engelliyor.
Dolayısıyla size en açık görünen, ulusal egemenlik, uluslaşma,
uluslaşmaya dayalı hukuk birliği, kanun önünde eşitlik, kültürel benzeşme gibi
en açık gerçeklerden bile bahsetseniz; komşunuz en başa dönüp “ Ama
anadilde eğitim hakkı…” demeye devam edebiliyor.
Bahsettiğiniz kavramların uzun
zaman dayanan, tarihi derinliği olan, büyük toplumsal tecrübelerin ve
gayretlerin eseri olduklarından bahsettiğinizde de sanırım “Beni aşağılıyor!”
şeklindeki bir düşünceyle Kürtçü veya İslamcı komşunuz iletişimi kendi içinde
kesiyor ve gene “Anadilini yasaklarsan silaha başvurur!” kısır döngüsüne geri
dönüyor.
Çünkü onun çözüm paleti maalesef uluslaşmış
bir toplumunki kadar geniş değil. Bugün Türkiye’nin önüne “çözüm” diye sunulan
şeyin IŞİDçi dincilerin veya silâhlı Kürtçülerin “çözümden” anladıkları
ilkellikler olduğunu AKP içinde bilmem
fark edebilen var mı? Çözüm onlara göre basit: “ Bize itaat etmezseniz şehirlerinizi bombalar sizi katlederiz! Bize
itaat ederseniz ne yapacağımıza bakarız!”
Bin bir tecrübe , emek ve fikirle
oluşturulup düzeltilmiş toplumsal
yapılar Kürtçüler veya dinciler için bir değer taşımadığından onların
yıkılmasındaki kolaylık da kendisini ezilmiş gören Kürt kökenli komşum için son
derece çekici geliyor. Ona göre Türk
adını bombalayıp yok ederseniz Kürtler
anadillerinde eğitim yapabilecektir! Eh çözüm bu kadar kolaysa neden TC’nin kurumlarını bombalamaktan,
memurlarını öldürmekten ve Türkleri
korkutmaktan geri durmalı ki?
Bu tuhaf gelebilir ama yeni
yapılan ve Mehmet Faraç’ın Aydınlıktaki köşesine taşıdığı bir ankette
AKPlilerin %37.5’i ve HDP/BDPlilerin %41’, IŞİD’i terörist olarak GÖRMÜYOR!
Lâik ve ulusal Türiye Cumhuriyeti’nde
amaç “aklı hür, vicdanı hür, irfanı hür”
nesiller yatiştirmekti. Bu da sebep sonuç ilişkilerini gözeten ve
davranışlarıyla ilgili sorumluluk alabilen özgür insanlar yetiştirmekti. Bugün fiilen
yıkıldığı söylenen “eski Türkiye” ile işte bu özelliklere sahip olan insan
idealini kaybettik. Onun yerine şeyhine, imamına, ağasına, “başkanına” bağlı,
mantıklı inşaalardan ziyade emirle yıkmaya yönelen “dindar ve kindar”
insan tipi yerleştirildi.
Bu tip insana yaptıklarının sonuçları ve sorumluluklarıyla
yıkmak istediği büyük yapı arasındaki ilişkiyi anlatabilmek biraz zor.
Sorun, bilincini dışarıya ısrarla
kapatan insanlara, onların sınırlı kelime haznelerine, kesin inançlarına ve
büyük önyargılarına karşı uygarlığın ulusal bir devletle ilişkisini nasıl
anlatacağımızdır. Sorunu tespit ettik. Çözümü düşünmeye zaman ayıralım şimdi de…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder