İnsan genellikle anılan korkunun gerçekleşmesinden korkar. “Ağzından yel alsın!” buna karşı bir temennidir.
Ama daha kötüsü insanın, söylediği her sözün, yerin kulağı tarafından dinlendiğinde duyduğu korkudur.
Söylemek insanın varoluşunun yegâne şeklidir. Resim çizmek, türkü söylemek, hatta ıslık bile bir “söylemektir” aslında…
Onun içindir ki önce sözler budanır, sözler kesilir, sözlere saldırılır.
Karşıdakini susturmak, onu yok etmenin başlangıcıdır.
Söylemek suç haline getirildiğinde, susturulana söylenen şudur: “ Var olman başlı başına bir suç! Yok edilmen gerekiyor!”
Söz üstünde kim hükümransa, gerçek hükümran odur.
Sözü susturmak fikirleri kafanın içine hapsetmek ve onların orada ölmesini beklemek demektir.
Sözüm nerede, ben neredeyim?
Sözüm, iyiliği çağırsın, ruhumu düzeltsin diye…
Sözüm, iyiliğin kıymetini yere düşürmesin diye…
Sözüm, olumsuz çağrışımları titreştirmesin diye… Kendi kendime ve sadece kendi kendi kendime nasihat ediyorum.
“ Cesurum, ümitliyim, neşeliyim ve inançlıyım!” diyorum.
Bugün, inançlı, neşeli ve ümitli olmayı seçiyorum.
Bugün, inançlı, neşeli ve ümitli olmayı seçiyorum.
Bugün, inançlı, neşeli ve ümitli olmayı seçiyorum.
Bugün, inançlı, neşeli ve ümitli olmayı seçiyorum.
Bugün, inançlı, neşeli ve ümitli olmayı seçiyorum.
Derin sesiyle Adele belki biraz etkiler...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder