7 Şubat 2011 Pazartesi

Yeni Türkiye’de Kime Yer Var?


Bir tartışma programında, alıcı gözüyle tuvalet kâğıdından daha değerli olmayan bir gazetenin genç, kavgacı yazarı, usta tiyatrocu Müjdat GEZEN’e ağzına geleni söyledikten sonra, “Yeni Türkiye’de siz yoksunuz!” dedi. Tabii buna kimse dikkat etmedi.

Demek ki ülkemiz eskimişti ve yenisi inşa ediliyordu?

Bahsettiğim “gazetenin” işi, ülkemizi BOP denen projeye zihnen hazırlamak. Hiç kimsenin ulaşamadığı haberlere, “planlara” ulaşabiliyor, herkesi canı nasıl isterse öyle yargılıyor, mahkeme zabıtlarını sıcağı sıcağına yayınlıyor vs…

Genç ve hırçın kalemşör, ülkenin çoklan kesilip biçilip şekillendirildiğinin farkında, çünkü bu işlerin mutfağında yer alıyor. Demek ki birileri Türkiye’de yepyeni bir şekil tasarlıyor ve bu işin sözcülüğünü de taraftarlar yapıyor.

Her şeyden evvel seçimler acaba neye yarar? Seçimler her seçilen partiye, kendi dünya görüşüne göre ülkeyi kesip biçmek yetkisini vermek için mi yapılır? Demokrasiyi böyle anlayan, en başta sosyalistlerimiz, bu gün istedikleri gerçekleşince neler olduğunu umarım anlamışlardır.

Onlar silâh zoruyla yapamadıkları devrimi seçimlerle yapabileceklerini sanıyorlardı ama sürpriz! Sandıktan bambaşka bir fenomen çıktı! Siyasal İslamcılık!

Aslında siyasal İslamcılıktan şikâyet etmelerine gerek yoktu, çünkü İran’da mollalar başa gelir gelmez ilk iş, mülkiyetleri gasp etmişler, “kolektifleştirmişlerdi”.

İran’da sosyalistler dincilerce kandırılmışlardı, Türkiye’de de olan bundan farklı bir şey değildi. Çünkü neticede enternasyonalist, millet karşıtı, kolektivist/plânlamacı iki düşman kardeş geçici bir işbirliği yapmış ve biri diğerine daha önce ihanet edebilmişti, bütün mesele buydu.

Türkiye’nin İran olmasından korkan “çağdaş” ve “lâik” solcularımızın kafasında da İran toplum mühendisliğinin ayna görüntüsü vardı. Çünkü onlar “biliyorlardı” ki kapitalizmin şekillendirdiği, mülkiyet ilişkilerinin bozduğu toplumsal yapı ancak Marksist bir devrimle düzeltilebilir, herkes, bir işçi tulumu giyip günde yarım kilo ekmeği ağzına tıktı mıydı, dünyanın en ahlâklı insanı haline geliverirdi.
O tartışmada aslında iki düşman kardeş karşı karşıyaydı… Müjdat Usta’ya sempati duymamıza sebep olan şey sadece mazlum görünmesiydi.

Türkiye’de siyasetçilerin esas problemi, milleti, kendi istedikleri hayat tarzına ne kadar iteleyip iteleyemeyecekleridir. Bugün, artık normalde başını örtmeyen pek çok kadın, eşlerinin iş endişesinden dolayı başını bağlamaya başlamıştır. Siyasal dinciliğin kâğıda dökülmeyen ve bu yüzden resmen ispatlanamayan “ dost baskısı” pek çok insanı pençesine almıştır. Bu baskı ispatlanamadığı, yani devletçe resmen uygulanamadığı için de sanki toplumda kendiliğinden bir “devrim” gerçekleşiyor, bütün toplum kendiliğinden siyasal dinci partinin taraftarı haline geliyor ve sanki bu parti bütün milletin Tanrısal temsilcisi oluyormuş gibi bir kanaat kafalara yerleştiriliyor.

Toplumun hepsi sanki başörtüsü mağduruymuş da bir avuç ırkçı Güney Afrikalı yöneticiden intikam alıyormuş hissiyatı artık, Türkiye’de aklın yerini almıştır. İşte yeni Türkiye, örtülü siyasî tehditlerin eş dost baskısıyla işletildiği, inanların akıllarının suçluluk hissiyle rehin alındığı bir ülke haline gelmiştir.

Türkiye’de sözde, yöneticilerden intikamını aldığı söylenen mağdurların millî varlığı, millî egemenliği, siyasi sınırları ise sözde temsilcileri tarafından artık rahatlıkla “tartışılır” hale gelmiştir. Aklı rehin alınmış ortalama Türk seçmeni, etnik ırkçılığa tanınan hoşgörü ile bebek katiline tanınan haklar ile artık evinin namusunun, canının, malının tartışılmaya açıldığını anlayamayacak kadar uyuşturulmuş vaziyettedir.

İşte “Yeni Türkiye” böyle bir yerdir ve böyle bir ülkede elbette, sözünü tiyatroyla söyleyecek beyefendi insanlara yer yoktur. Yeni Türkiye, sloganların bile değil, belli belirsiz imajların peşinden koşmaya şartlandırılmış, menfaatleri midelerine zincirlenmiş yeknesak bir Arapçılar kitlesidir.

Yeni Türkiye, demokrasiyle Homo soscialistus yaratabileceklerini sananların metotlarıyla Homo islamicus yaratmaya soyunanların ülkesidir artık.

Hepimize kutlu olsun!

Hiç yorum yok: