ABD Başkanı
ABD Anayasası için: " Hımmm. Bu belge iyi ama ciddi anlamda kusurlu"
Komünist manifesto için: "Bu daha iyi!"
Milliyetçilik sosyalist veya Stalinist olmak zorunda mıdır? Banu AVAR’ı her okuduğumda artık bu soruyu sormadan edemiyorum.
Kuzey Afrika’da çıkan büyük toplumsal hareketlerin Soros bağlantısını kuruyor ve bunların aslında gerçek olmadıkları sonucuna varıyor.
Tahlilinin bir yarısı kesinlikle doğru ki o da Ortadoğu üzerinde batılıların ciddi ve kapsamlı plânlar yaptıkları.
Ama öyle bir noktaya geliyor ki “KAOS önce ekonomiye yerleşecek, kör topal giden karma ekonomide devletin yeri yokedilecek, tüm KİT´ler özelleşecek, İMF Uluslararası para Fonu Stand –by larla hedef ülkelerin gırtlağına çökecekti.” gibi cümlelerle paranoya sınırlarına dayandığı hissini uyandırıyor.
Bunu söylemek demek IMF’yi Dünya bankasını aklamak demek değil. Bunların ekonomik gerçeklikle ilgisinin olmadığını, ekonomik manüpilasyonun baş aktörleri olduğunu herkes biliyor. Mesele şu: Neden bu ülkelerde ekonominin “kör-topal” gittiği izah edilmiyor ise o zaman zaten işleri, ekonomik yönlendirme olan örgütlerin işlerine şaşmamak gerekir.
Karma ekonominin kör topal gitmesinin sebebi kendi içinde çelişkili olmasıdır. Bir memlekette hem zenginlik yaratacak üretim için sözde piyasaların varlığına izin verip hem de üretilen katma değeri devletin keyfî harcamalarıyla çarç çur etmek, karma ekonominin özelliğidir. Banu AVAR , kendi menfaatleri için kaynakları takip edip en düşük maliyetle üretim yapan insanların çalışmasına izin verdikten sonra, bunların elde ettikleri katma değer üzerindeki karar hakkını seçilmiş veya atanmış bir takım zor kullanıcı insanların keyfine bırakmayı âdil buluyorsa zaten söylenecek bir şey yok.
Eğer kendi menfaatini düşünerek üretim yapan insanlar “ahlâksızsa” o zaman üretim için başka bir müşevvik bulunmalıdır ki bu zaten bütün sosyalistlerin dünyayı cehenneme çevirmiş olan hayalidir.
Peki bir ülkede karma ekonomi kör topal ilerlemek mecburiyetinde midir? Bir devlet piyasalara neyi nasıl üreteceklerini, kaçtan satacaklarını emrederek hem üretimi plânlayıp hem refahı arttırıp hem de gelir “adaleti” sağlayamaz mı? Bir önceki cümle açıkça saçmalıklar içeriyor. Çünkü bir piyasa, arzularını gerçekleştirmek için gerekli parayı, başkalarının arzularını gerçekleştirerek kazanmaya çalışan hür insanların çalışma ortamıdır. Yani siz üreten bir insana herhangi bir konuda emir vermeye kalkarsanız aslında o üreticinin üretim yaptığı, yani taleplerini karşılamaya çalıştığı bütün müşterilere de bir emir vermeye ve onları da kısıtlamaya çalışıyorsunuz, demektir. Yani emirle piyasa bir arada olamaz! Bu durum karma ekonominin temel ve öldürücü çelişkisidir.
İkinci nokta: Bir piyasa, kaynaklar ve üretim faktörleri hakkındaki tahminlerini ( çünkü hiç kimse kaynakların tam miktarı hakkında tam bilgi sahibi değildir) fiyatlandırmalarla özgürce ortaya koyan inanların çalışma yeridir. Böyle bir bilgiye devlet dahi sahip değildir ve asla olamaz da. Sovyetler Birliğinin iflası herhangi bir komplonun eseri değildir. Onun batışı bu cehalete duyulan saygısızlıktan dolayı geminin karaya vurması hadisesidir. Yanlış fiyatlandırma yapan piyasa oyuncuları batar. Gerçeğe en yakın olanlar en başarılı olur ve piyasada kalır. Devletin dahi kaynaklar hakkında mutlak bilgisizliği karma ekonomilerin plânlama takıntısının önündeki beton gibi dikilen sis perdesidir. Devletler bu sise aldırmadan tanrı’yı oynamaya kalktığında mutlaka sisin arkasındaki bir duvara toslarlar. Nitekim gözden kaçırılmaya çalışılsa dahi son krizde batan ipotek firmalarının devlet iştiraki olmaları şaşırtıcı değildir. Bu sebepten karma ekonomi kördür! Çünkü zaten insanlar ancak belli bir görüş mesafesiyle ve belli tedbirlerle piyasada rol alır!
Üçüncü nokta: Karma ekonomiler topaldır, çünkü… Karma ekonomilerde piyasaya müdahale eden devlet, kesinlikle sürekli bir şekilde zincirleme yanlışlara sebep olur ve bu yanlışları düzeltmek için yeni müdahalelerle yeni yanlışlara yol açar. “Un fazla geldi, su, su fazla geldi, un…” kısır döngüsü karma ekonominin tabiatıdır. Çünkü herhangi bir sektörde fiyatlara müdahale ettiğinizde o sektörde harcanan kaynak ve üretim faktörlerinin hepsinin miktarları kendiliğinden değişir, değişmek zorundadır. Bu, ekonominin likit özelliğini anlamamızdaki en açık delildir. Bir sektöre uyguladığınız basınç, sektörü ilgilendiren her yan sektörde mutlaka anında bir etki gösterecektir. Burada sıvı benzetmesinin yanlış yönü şudur ki sıvılar üzerlerine uygulanan basıncı her yöne eşit iletir. Oysa ekonomide sektöre uygulanan müdahale/basınç, sektörün tükettiği kaynak ve üretim faktörleri üzerinde “görece” etkilere yol açar ama bu, etkinin olmayacağı anlamına gelmez!
Bu durum, kaynaklar hakkında belli bir vadede fikri olan ve bu fikre göre üretiminin plânlamış üreticinin plânlarının aksamasına yol açar. Bu aksama ödeme dengesini da aksatır. Malların vadeli satışları sadece birer promosyon değildir. Satışta vade üretimin belli bir dönemde azalmadan süreceğine dair duyulan güvenin getirdiği gelecek malların iskontosudur. Bununla satıcı alıcıya şu mesajı verir. “Elimde üretimi aksatmadan sürdürebileceğim en az altı ay vardır. Bundan dolayı sana ödemen için altı aya kadar izin verebilirim. Bu izin altı ay boyunca üretim maliyetlerimin değişmesini göz ardı ederek sana yaptığım bir indirimdir…”
Devlet tutup da fiyatlara müdahale ettiğinde fiyatların oluşmasını sağlayan bütün o karmaşık ve zayıf bağlantılı kaynak miktarı bilgisi birikimini bir anda paramparça eder. Artık izlenmesi gereken şey, kaynakların gerçek miktarı değil, günden güne değişen devlet müdahaleleridir. “Günden güne değişen devlet müdahalesi” ise üreticinin belli bir zaman diliminde aksatmadan üretim yapmasını engeller. Bundan dolayıdır karma ekonomiler aynı zamanda topaldırlar!
Bundan dolayı da karma ekonominin doğal sakatlığı ile finans güdücü örgütlerin kötülüklerini ilişkilendirmek saçmadır.
Buraya kadar bakıldığında Banu AVAR’ın karma ekonomiyi savunmasıyla en azından sosyal demokrat olabileceği izlenimini edinsek de şu cümleleri onun hayalindeki yönetim tarzıyla ilgili ürkütücü ipuçları vermektedir.:
“Bunun ipuçlarını hem Soros hem Kemal Derviş 2 yıl once vermişti. ´Daha çok sosyal demokrasi!´ demişlerdi!”
Karma ekonominin açıkça zorba güdücülüğünden şikâyetçi olmamak yeterince kötüyken AVAR bir de sosyal demokrasinin bir batı komplosu olduğunu iddia ediyor! O halde, herhalde bize önereceği tek sosyo ekonomik düzen bir totaliter sosyalizm veya Stalinizm veya Maoizm oluyor?
“Ne ki batılıdır, kapitalisttir, ne ki kapitalisttir, kötüdür” ham solculuğunu millî hassasiyetle ilişkilendirince söylediklerinizin saçmalıktan kurtulması maalesef mümkün olmuyor. Çünkü bir ekonomik tahlil yaptığınızda aktörlerin kılık kıyafeti, size göre sözde niyetleri vs değil, ekonominin tabiatına uygun davranıp davranmadıklarına bakmanız icap eder. Bu durumda Mısır, Tunus vs ülkelerde yaşanan ekonomik düzenin tabiatını araştırmadan bunları mutlak ve değiştirilmez doğrularmış gibi kabul ederek bunların kutsiyeti üzerinden konuşmak yanlıştır. Banu AVAR batı ülkelerinin komploları üzerine enfes çözümlemeler yaparken maalesef geri kalmış ülkelerin rejimlerini, o rejimleri başa getiren toplumsal düzenleri ve bu düzenlerin temelindeki kurumları hiç tahlil etmemiştir. Sosyalizme götüren her ayaklanmayı “haklı” görmek gibi gayet bayağı bir tarafgirlik sergilemektedir. Nitekim Irak’ın başına gelmiş sosyalist lider Saddam da bir “devrimin” ürünüydü.
Ayrıca bahsi geçen ülkelerdeki ekonominin sosyalizme mi liberalizme mi daha yakın olduğunun tahlilini de yapmamaktadır.
AVAR’ın bu analizlerini temel sakatlığı, durmadan kötülediği batılılar gibi geri kalmış ülke toplumlarını “iradeden yoksun” insanlardan sayıp onları “emperyalizmin kuklası” olarak görmesidir. Bu noktada AVAR tipik bir Amerikan analisti gibi davranmaktadır.
Ayrıca bir ülkede sosyalizmi başa getiren herhangi bir karışıklığı bu güne kadar tahlil de etmemiştir. Meselâ Doğu Avrupa’yı kana bulayan sosyalist istilanın o ülkelerde hangi Sovyet işbirlikçilerinin tahrikleriyle meydana getirildiğine dair bu güne kadar hiçbir tahlili olmamıştır
Ekonominin tabiatından uzak Marksist tahlillerini, siyaset bilimine dayanak yapmaya çalışması onun yazılarının en zayıf tarafıdır. Artık Sayın AVAR şunu idrak etmelidir ki Stalinizm (görünen o ki kendisi sosyalizmin en örtülü şekli olan sosyal demokrasiden bile alabildiğine nefret etmektedir) milliyetçiliğin, vatanseverliğin gereği ve hele şartı değildir!
Kuzey Afrika’da çıkan büyük toplumsal hareketlerin Soros bağlantısını kuruyor ve bunların aslında gerçek olmadıkları sonucuna varıyor.
Tahlilinin bir yarısı kesinlikle doğru ki o da Ortadoğu üzerinde batılıların ciddi ve kapsamlı plânlar yaptıkları.
Ama öyle bir noktaya geliyor ki “KAOS önce ekonomiye yerleşecek, kör topal giden karma ekonomide devletin yeri yokedilecek, tüm KİT´ler özelleşecek, İMF Uluslararası para Fonu Stand –by larla hedef ülkelerin gırtlağına çökecekti.” gibi cümlelerle paranoya sınırlarına dayandığı hissini uyandırıyor.
Bunu söylemek demek IMF’yi Dünya bankasını aklamak demek değil. Bunların ekonomik gerçeklikle ilgisinin olmadığını, ekonomik manüpilasyonun baş aktörleri olduğunu herkes biliyor. Mesele şu: Neden bu ülkelerde ekonominin “kör-topal” gittiği izah edilmiyor ise o zaman zaten işleri, ekonomik yönlendirme olan örgütlerin işlerine şaşmamak gerekir.
Karma ekonominin kör topal gitmesinin sebebi kendi içinde çelişkili olmasıdır. Bir memlekette hem zenginlik yaratacak üretim için sözde piyasaların varlığına izin verip hem de üretilen katma değeri devletin keyfî harcamalarıyla çarç çur etmek, karma ekonominin özelliğidir. Banu AVAR , kendi menfaatleri için kaynakları takip edip en düşük maliyetle üretim yapan insanların çalışmasına izin verdikten sonra, bunların elde ettikleri katma değer üzerindeki karar hakkını seçilmiş veya atanmış bir takım zor kullanıcı insanların keyfine bırakmayı âdil buluyorsa zaten söylenecek bir şey yok.
Eğer kendi menfaatini düşünerek üretim yapan insanlar “ahlâksızsa” o zaman üretim için başka bir müşevvik bulunmalıdır ki bu zaten bütün sosyalistlerin dünyayı cehenneme çevirmiş olan hayalidir.
Peki bir ülkede karma ekonomi kör topal ilerlemek mecburiyetinde midir? Bir devlet piyasalara neyi nasıl üreteceklerini, kaçtan satacaklarını emrederek hem üretimi plânlayıp hem refahı arttırıp hem de gelir “adaleti” sağlayamaz mı? Bir önceki cümle açıkça saçmalıklar içeriyor. Çünkü bir piyasa, arzularını gerçekleştirmek için gerekli parayı, başkalarının arzularını gerçekleştirerek kazanmaya çalışan hür insanların çalışma ortamıdır. Yani siz üreten bir insana herhangi bir konuda emir vermeye kalkarsanız aslında o üreticinin üretim yaptığı, yani taleplerini karşılamaya çalıştığı bütün müşterilere de bir emir vermeye ve onları da kısıtlamaya çalışıyorsunuz, demektir. Yani emirle piyasa bir arada olamaz! Bu durum karma ekonominin temel ve öldürücü çelişkisidir.
İkinci nokta: Bir piyasa, kaynaklar ve üretim faktörleri hakkındaki tahminlerini ( çünkü hiç kimse kaynakların tam miktarı hakkında tam bilgi sahibi değildir) fiyatlandırmalarla özgürce ortaya koyan inanların çalışma yeridir. Böyle bir bilgiye devlet dahi sahip değildir ve asla olamaz da. Sovyetler Birliğinin iflası herhangi bir komplonun eseri değildir. Onun batışı bu cehalete duyulan saygısızlıktan dolayı geminin karaya vurması hadisesidir. Yanlış fiyatlandırma yapan piyasa oyuncuları batar. Gerçeğe en yakın olanlar en başarılı olur ve piyasada kalır. Devletin dahi kaynaklar hakkında mutlak bilgisizliği karma ekonomilerin plânlama takıntısının önündeki beton gibi dikilen sis perdesidir. Devletler bu sise aldırmadan tanrı’yı oynamaya kalktığında mutlaka sisin arkasındaki bir duvara toslarlar. Nitekim gözden kaçırılmaya çalışılsa dahi son krizde batan ipotek firmalarının devlet iştiraki olmaları şaşırtıcı değildir. Bu sebepten karma ekonomi kördür! Çünkü zaten insanlar ancak belli bir görüş mesafesiyle ve belli tedbirlerle piyasada rol alır!
Üçüncü nokta: Karma ekonomiler topaldır, çünkü… Karma ekonomilerde piyasaya müdahale eden devlet, kesinlikle sürekli bir şekilde zincirleme yanlışlara sebep olur ve bu yanlışları düzeltmek için yeni müdahalelerle yeni yanlışlara yol açar. “Un fazla geldi, su, su fazla geldi, un…” kısır döngüsü karma ekonominin tabiatıdır. Çünkü herhangi bir sektörde fiyatlara müdahale ettiğinizde o sektörde harcanan kaynak ve üretim faktörlerinin hepsinin miktarları kendiliğinden değişir, değişmek zorundadır. Bu, ekonominin likit özelliğini anlamamızdaki en açık delildir. Bir sektöre uyguladığınız basınç, sektörü ilgilendiren her yan sektörde mutlaka anında bir etki gösterecektir. Burada sıvı benzetmesinin yanlış yönü şudur ki sıvılar üzerlerine uygulanan basıncı her yöne eşit iletir. Oysa ekonomide sektöre uygulanan müdahale/basınç, sektörün tükettiği kaynak ve üretim faktörleri üzerinde “görece” etkilere yol açar ama bu, etkinin olmayacağı anlamına gelmez!
Bu durum, kaynaklar hakkında belli bir vadede fikri olan ve bu fikre göre üretiminin plânlamış üreticinin plânlarının aksamasına yol açar. Bu aksama ödeme dengesini da aksatır. Malların vadeli satışları sadece birer promosyon değildir. Satışta vade üretimin belli bir dönemde azalmadan süreceğine dair duyulan güvenin getirdiği gelecek malların iskontosudur. Bununla satıcı alıcıya şu mesajı verir. “Elimde üretimi aksatmadan sürdürebileceğim en az altı ay vardır. Bundan dolayı sana ödemen için altı aya kadar izin verebilirim. Bu izin altı ay boyunca üretim maliyetlerimin değişmesini göz ardı ederek sana yaptığım bir indirimdir…”
Devlet tutup da fiyatlara müdahale ettiğinde fiyatların oluşmasını sağlayan bütün o karmaşık ve zayıf bağlantılı kaynak miktarı bilgisi birikimini bir anda paramparça eder. Artık izlenmesi gereken şey, kaynakların gerçek miktarı değil, günden güne değişen devlet müdahaleleridir. “Günden güne değişen devlet müdahalesi” ise üreticinin belli bir zaman diliminde aksatmadan üretim yapmasını engeller. Bundan dolayıdır karma ekonomiler aynı zamanda topaldırlar!
Bundan dolayı da karma ekonominin doğal sakatlığı ile finans güdücü örgütlerin kötülüklerini ilişkilendirmek saçmadır.
Buraya kadar bakıldığında Banu AVAR’ın karma ekonomiyi savunmasıyla en azından sosyal demokrat olabileceği izlenimini edinsek de şu cümleleri onun hayalindeki yönetim tarzıyla ilgili ürkütücü ipuçları vermektedir.:
“Bunun ipuçlarını hem Soros hem Kemal Derviş 2 yıl once vermişti. ´Daha çok sosyal demokrasi!´ demişlerdi!”
Karma ekonominin açıkça zorba güdücülüğünden şikâyetçi olmamak yeterince kötüyken AVAR bir de sosyal demokrasinin bir batı komplosu olduğunu iddia ediyor! O halde, herhalde bize önereceği tek sosyo ekonomik düzen bir totaliter sosyalizm veya Stalinizm veya Maoizm oluyor?
“Ne ki batılıdır, kapitalisttir, ne ki kapitalisttir, kötüdür” ham solculuğunu millî hassasiyetle ilişkilendirince söylediklerinizin saçmalıktan kurtulması maalesef mümkün olmuyor. Çünkü bir ekonomik tahlil yaptığınızda aktörlerin kılık kıyafeti, size göre sözde niyetleri vs değil, ekonominin tabiatına uygun davranıp davranmadıklarına bakmanız icap eder. Bu durumda Mısır, Tunus vs ülkelerde yaşanan ekonomik düzenin tabiatını araştırmadan bunları mutlak ve değiştirilmez doğrularmış gibi kabul ederek bunların kutsiyeti üzerinden konuşmak yanlıştır. Banu AVAR batı ülkelerinin komploları üzerine enfes çözümlemeler yaparken maalesef geri kalmış ülkelerin rejimlerini, o rejimleri başa getiren toplumsal düzenleri ve bu düzenlerin temelindeki kurumları hiç tahlil etmemiştir. Sosyalizme götüren her ayaklanmayı “haklı” görmek gibi gayet bayağı bir tarafgirlik sergilemektedir. Nitekim Irak’ın başına gelmiş sosyalist lider Saddam da bir “devrimin” ürünüydü.
Ayrıca bahsi geçen ülkelerdeki ekonominin sosyalizme mi liberalizme mi daha yakın olduğunun tahlilini de yapmamaktadır.
AVAR’ın bu analizlerini temel sakatlığı, durmadan kötülediği batılılar gibi geri kalmış ülke toplumlarını “iradeden yoksun” insanlardan sayıp onları “emperyalizmin kuklası” olarak görmesidir. Bu noktada AVAR tipik bir Amerikan analisti gibi davranmaktadır.
Ayrıca bir ülkede sosyalizmi başa getiren herhangi bir karışıklığı bu güne kadar tahlil de etmemiştir. Meselâ Doğu Avrupa’yı kana bulayan sosyalist istilanın o ülkelerde hangi Sovyet işbirlikçilerinin tahrikleriyle meydana getirildiğine dair bu güne kadar hiçbir tahlili olmamıştır
Ekonominin tabiatından uzak Marksist tahlillerini, siyaset bilimine dayanak yapmaya çalışması onun yazılarının en zayıf tarafıdır. Artık Sayın AVAR şunu idrak etmelidir ki Stalinizm (görünen o ki kendisi sosyalizmin en örtülü şekli olan sosyal demokrasiden bile alabildiğine nefret etmektedir) milliyetçiliğin, vatanseverliğin gereği ve hele şartı değildir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder