25 Şubat 2011 Cuma

Türkiye’de Ulusal Bir Sol Mümkün mü?


CHP’nin geldiği noktadan sonra bu soruya “Evet” diye cevap verebilmek imkânsız görünüyor. Türkiye’de solu daha ziyade bir medeniyet şablonu olarak ele alan yaygın kanaate rağmen sol özünde ne ulusaldır ne de medenî. Solun böyle algılanmasının sebebi Türk modernleşmesine inananların, adı sol olan örgütlenmeler dışında kendilerine yakın bir yer bulamamalarıdır. Nitekim CHP seçmeninin büyük kısmının, Sovyetik bir devrimle meydana gelecek kaçınılmaz kıyım ve köleleştirmeyi akıllarına bile getirmediklerini ve hele böyle bir şeyi arzulamadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.



Bir vakit Merhum Ecevit “Marksist olmayan” bir sol hayaliyle yola çıkmış ve büyük milletimizin teveccühüne mazhar olmuştu. Gel zaman git zaman görüldü ki milletin teveccüh ettiği “demokratik sol”un bütün düşündüğü “devlet eliyle sadaka dağıtmak” kolektivizmidir. Nitekim bu, herkese yiyebileceği bir lokma ekmek bahşederek herkesi kendine ilelebet borçlu kılıp kanını emen devlet zihniyetinin birazcık yumuşatılmış halinden başka bir şey değildi. Solun ideolojisinde bildiğimiz millet/ulus kavramına yer yoktur.



Çünkü solun ideolojisi, işçi sınıfının, diğerlerini ne şekilde olursa olsun un ufak ederek tek egemen olmasını hedefleyen bir düşünüşü barındırır. Bu açıdan solun tek “gerçeği”, sınıf gerçeğidir ve bu gerçeğin dışındakileri “tarihsel bir sapma” olarak görür. Buna mukabil, sol ulusal yapıların dışındaki bütün ulusaltı/etnik yapıları gerçek kabul eder. Bu solun büyük sosyolojik çelişkisidir. Sosyolojinin kurumlarını ve kurallarını reddederek her şeyi sözde üretim ilişkilerine dayandıran solun, etnik grupların gerçekliğini neden ve nasıl tanıdığının hiçbir makul cevabı yoktur. Bunun en akla yakın cevabı, Marx’ın sosyolojiden ve toplumsal yapıların oluşum hakikatinden bihaber olmasıdır.



Marx “sınıf” hayaline o kadar kapılmıştır ki milletleşme hakikatini gözden kaçırmıştır. Bunun bir başka muhtemel sebebi, Marx’ın, dünya siyasetindeki baskın devletlerin durumu ile milletleşme olayı arasındaki ilgiyi görmezden gelmesidir. Muhtemelen milletleşememiş bir topluma mensup olmaktan dolayı diğerlerine duyduğu kıskançlıktır.



Nitekim dikkat edilirse milletleşmiş toplumların dünya siyasetindeki manevralarını, toptan “emperyalizm” diye nitelendirmektedir. Emperyalizm sıfatıyla milletleşmiş toplumları ve onların devletlerini reddederken milletleşememiş ve bundan dolayı devletlerarası ilişki kuramayan toplulukları “ezilmiş halklar” yaklaşımı ile tanıması tam da içten içe etnik bir kompleksin ifadesi gibidir… Solun, Marx’ın bilgisizliği ve kompleksiyle temellenen enternasyonalizminin ikinci büyük çelişkisi, “enternasyonalizm” kelimesinde “nasyonal” yani “millî” sıfatının var olmasına rağmen enternasyonal tavrın, bu gerçeği yok saymasıdır. Hem “milletler arası” bir dayanışmadan bahsedip hem de dayanışmanın öznelerini reddetmek belki diyalektik canbazlıkla beslenen nevrotik zihinler için mümkün olabilir ama bunun gerçek hayatta bir yeri olamaz. Solun ideoloji olarak insan davranışlarının önceden bilinemeyecek sonuçlarıyla ilgili hiçbir bilgisi yoktur. Dolayısıyla tarihin bir döneminde ortak bir emniyet sağlayıcı tekel için bir mutabakata varmış kavimlerin meydana getirdiği beraberliğin sonuçlarını anlayabilecek basireti de yoktur. Sola, böyle bir beraberliğin, hayatın gereklerine verilen cevaplarda yaratacağı kendiliğinden benzeşmeyi anlatabilmek mümkün değildir. Çünkü sol ideolojinin kalıplarında böyle bir beraberlik yoktur. Bir solcuya Kırgız, Kazak, Azeri, Tatar, Çuvaş, Başkurt, Oğuz gibi adların nasıl olup da “Türk” soyadının altında bulunduğunu sorsanız, size Marx’a dayanarak bir cevap veremeyecektir ve maalesef zaten Marx’tan başka da bir referansı yoktur. Dolayısıyla geri kalmış bir ülke olan Türkiye’nin sol kampından ülkenin millî bütünlüğüne dair, milletin adına dair bir duyarlılık beklemek hayaldir.



Almanya’da bir solcu için en önde gelen şey sosyalizmi Alman Milleti’nin menfaatleri için kullanmakken gerilemekte olan ülkemizde solun hedefi hâlâ bedeli ne olursa olsun bir sınıf egemenliği kurmaktır. Bu sınıf egemenliği kurulduğunda Türkiye etnik olarak parçalanır mı parçalanmaz mı bu bizim solcularımızın maalesef umurunda bile değildir. Nitekim CHP’nin “3. Yol” dediği şeyin, millî bütünlüğe dayanmaktan ziyade PKK taleplerine benzemesi bu sebeptendir. Bugün CHP birbirleriyle ters düşmüş Mahir Çayan ve Mihri Belli’nin dahi ortak emeli olan “Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı” denen Marksist /Leninist hedefi eleştiremeyecek kadar enternasyonalizmle uyuşmuş vaziyettedir.



Marx kolaycı zihinlerin afyonu olarak insanları, ailelerinden, soylarından ve milletlerinden koparmaya ve nevroza sürüklemeye devam etmektedir. Kendi başına düşünemeyen Leninist kopyalar olarak Türk sol siyasetçileri de bu açıdan ülkeyi yangın yerine çeviren etnik ırkçılığa karşı milletin sesi olmak yerine, “duble” yol yapmakla övünen dinci enternasyonalizmle “işsizlik” ezberiyle muhalefet etmek dışında bir şey akıl edememektedir.



Türk Milleti’nin sol siyasetle gidebileceği hiçbir yer yoktur. Sol siyaset bugün dinci enternasyonalizmin seküler ayna görüntüsünden başka bir şey değildir. Teröristleri affedip ağızlarına birer lokma ekmek tıktığında, onların milleti bölmekten vazgeçeceğini sanacak kadar hayalci Marx mümini olanların millî mücadeleyi ağızlarına almaları en hafif tabirle ayıptır. Mustafa Kemal gibi bir Türk milliyetçisinin millet tasavvuruyla onların hiçbir ilgisi olamaz. Ulusal her duyarlılığı “sağ kayma” diye kınayan insanların Türk Milleti’ne verecek hiçbir şeyleri yoktur. Onların tek bildikleri “kazanacağına kesin inandıkları tarafta” olmaktır. Bugün Silivri’de ulusalcı diye yatan Doğu PERİNÇEK, Yalçın KÜÇÜK gibi adamların zamanında PKK dalkavukluğu yapmasının sebebi de omurgalarının Marksist enternasyonalizm ile erimiş olmasındandır. Türk Milleti, vatanını yangın yerine çevirmiş etnik ırkçılığı alt edecektir ve bu, sol ile değil sola rağmen olacaktır.

4 yorum:

BUrhan C.Karakurt dedi ki...

Çok ağır ithamlar olduğunu düşündüğüm bir yazı bence sevgili dostum. Sosyal demokrasi ile sosyalizm çizgisini birbirinden ayırt etmeye neden gerek duymadığın da ayrı bir konu tabii. Milletlerin kendi karakteristik özellikleri sol düşüncede de farklılıklar yaratmış ve bundan sonra da yaratacaktır ama yazında bunlarla ilgili hiçbir emareyi göremedim.

Afşar Çelik dedi ki...

Aziz Dostum,

Hoşgeldin, safalar getirdin. Her şeyden evvel vakit ayırıp okuduğun için teşekkürler. Senin ilginin onda birini milliyetçilerin de göstermesini çok isterdim.

Türkiye tam bir tezatlar memlekti dostum. Çünkü millî bütünlüğümüz konusunda tavizsiz davrandığını, düşündüğünü bildiğim senin gibi solcular, bu memlekette milliyetçi sayılmıyor meselâ... Belki yazıda benim de öyle yaptığımı söyleyeceksin ama mesele şu:

Yazının mantığı veya bakış açısı, solun eylem planını Lenin'e dayandırmaktan başkasını yapmayan ve Leninist olmayan her pratiği revizyonist olarak damgalayan fraksiyonların mantığı ve bakış açısıdır. Bu mantığın temeli Lenin'in " Milliyetçilik azınlıklar için devrimcilik, çoğunluklar için faşizm!" sözüdür.

"Solun tamamı öyle değildi ki!" diye itiraz edebilirsin ama dediğim gibi sola damgasını vuranlar onlar olmuştur. Milli Demokratik Devrim fikrinin Mahir Çayan ve pek çok fraksiyon tarafından nasıl faşist ve sağ bir sapma sayıldığından sana bahsetmeme gerek yoktur sanırım?

Sol, militan, silâhlı, Leninist ve enternasyonalist fraksiyonları ulusal bir duyarlılıkla eleştirmek yerine, onların tavrını ve anlayışını benimseyip kendisini, onların sürüklemesine izin vermiştir.

Kaldı ki Avusturya Okulu'nun daha en başından yanlışladığı Marx'ın öğretisinin hâlâ Türk solu içinde bir eleştiriye taabi tutulmaması da önemli bir eksikliktir. Hem ekonominin hem sosyolojinin gerçekleri ışığında ciddi şekilde eleştirilmesi ve aslında reddedilmesi gereken bir öğretinin sola hâlâ çok düşündürücü ve üzücü dostum.
Bölüm 1

Afşar Çelik dedi ki...

Bir yanda, beş bin yıldır var olduğu söylenen koskoca bir ulus varken bu gerçeği Marx'ın tutarsızlıklarına göre yok saymak acaba akılcı mıdır?

Bir ulusun varlığını ve bütünlüğünü aşiretlerin, kabilelerin vahşetine ve hırçınlığına feda etmek sence doğru muydu? Solun bundan başka bir tavrı var olsaydı onu da telaffuz ederdik, dostum. Bugün CHP 80 öncesi tavrına dönmüş değil midir? 3. yol denen şeyin nereye yakın durduğuna en başta solcuların bakması gerekmiyor mu?

Aslına bakarsan solun, "totaliter olmayan", temel hakları zedelemeyen, sosyolojiyi "sınıf" denen hayalî kategoriye göre değil de toplumsal gerçeklere göre açıklamaya çalışan, millî farklılıkları reddetmeyen bir tipinin var olması mümkün mü?

Sosyal demokrasiyle sosyalizmi neden ayırt etmdiğime gelince: :Çünkü işin özünde, temel hakların ( hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti hakları)devlet eliyle gasp edilmesi temelinde, bu iki sol akım sadece şeklen birbirinden ayrılmaktadır.

"Gasp" kelimesi sana ağır bir itham gibi görünebilir amma ve lâkin iş öyle değil dostum.

Çünkü "gelir" denen piyasa unsuruna müdahale - ister sosyalizmdeki gibi dipçik zoruyla olsun, ister sosyal demokraside olduğu gibi oy çokluğuyla olsun- rızaya dayanan alış verişle elde edilmiş bir varlığın gasp edilmesi anlamına gelir.


Bu tartışmada en önemli faktör bence şudur: Dünyada "sol" denen düşünce yelpazesi, Sovyetler Birliği gibi bir vahşet makinesinin ebediyen gölgesinde kalacaktır.

Sol kampın bana göre en büyük eksikliği Leninist eylemcilik ve Marxist fayda planında Bolşevikliği kutsayıp solu ahlâkî bir sınırlamaya taabi tutmaya çalışan fraksiyonları yok etmesi olmuştur.

Sosyalizmin bürokratik bir diktaya dönüşmesi tehlikesinden bahseden Troçki'yi benimsemek yerine, onu lanetleyip Lenin gibi ahlâksız bir eylemciyi benimseyen solun üstündeki vebal çok büyüktür.

Devrimden sonra bağımsızlığını elde etmek isteyen ama bu hakkı bolşeviklerce ezilen İdil Ural Türklüğünü temsil edenlerden Zeki Velidi merhuma Lenin'in "Sen ahlakla siyaseti birbirine karıştırıyorsun" cevabı "Solcuyum1" diyen herkes için ibret verici değil midir?

Türkiye'de böyle bir adamın ilkesizliği ve ahlaksızlığı solun omurgasını oluşturmamış mıdır?

Onu bir taraf bırakırsak yaptığı sözde beş devrimle ülkesinde yüz milyona yakın insanı öldüren Mao'nun bize "lider" diye dayatılmasına, solun hangi kesimi itiraz etmiştir? Mao Çin'inin Doğu Türkistan'ı istilasına sessiz kalmanın vebali hangi solcu için bir kaygı sebebidir?

Bölüm 2

Afşar Çelik dedi ki...

Doğu Avrupa Sovyet tanklarıyla çiğnenirken hangi solcu, enternasyonalist endişelerle bunu kınamıştır?

İspanya İç Savaşı'ndaki Stalinist kalleşlik hangi sol tarih kitabında kınanmıştır?

Bu yazıyı sert buluyorsan aziz dostum solcuların kendileri dışındakiler ve hatta kendi kamplarındaki fraklsiyonlar hakkında yazdıklarına bir bakmanı öneriyorum :)

Mahir Çayan'ın Mihri Belli hakkında yazdıklarını okusan resmi bir dille küfrettiğini hemen fark edersin...

Bu yazı sert bir yazı ama kendisine ve yakınlarına sürekli haksızca ve ahlaksızca "faşist", "ırkçı" denen bir adamın bu kadarcık bir cevap hakkı olduğunu sanırım kabul edersin?

Her zaman beklerim mirim, tekrar hoşgelmişsin.
BİTTİ