Etnik ırkçılıkla ilgili en önemli problem etnik ırkçılığın bir
ikna metodunun olmayışıdır.
Etnik ırkçılık asla sizi kendine
özgü bir bilgi yönetmiyle ikna etmeye
çalışmaz. Çünkü içten içe aslında bir bilgiye dayanmadığını bilmektedir.
Etnik ırkçılık kitle psikolojiisinin en ilkel halidir.
Kendini ancak belli bir kitle ile
tanımlayabilen insanın “bilgi “adına
söyleyebildiği tek şeydir.
Burada “etnik” terimini
“dönüştürücü ve büyük kültür sahibi olmayan, geleneklerinde ve kültüründe çeşitlilik barındırmayan, millet
altı küçük topluluklar” anlamında kullandığımızı belirtmeliyiz.
Irk etnik topluluklarda aynılığın
en somut delillendiricisi olarak
görülür. Bundan dolayıdır ki millî devletlere yönelik her etnik saldırı,
meşruiyet gerekçesi olarak mutlaka ırka dayanır. Nitekim Kürt etnik
ırkçılığının Süleyman Nazif ve Ziya Gökalp’i “ırkı Kürt olup da Türk’e hizmet
eden” hainler olarak görmeleri bundandır. Etnik bilinç, ırksal veya soya dayalı
aynılık dışında, “ iradi bir benzeşme” kavramını algılayamaz.
Bundan dolayıdır ki etnik
ırkçılık “ikna” metodunu da algılayamaz.
Şüphesiz milletlerin oluşumundaki
siyasi birliklerde savaş önemli bir araç olmuştur. Fakat sağlanan birliğin
devamında insanlarda yaratılan emniyet ve adalet duygusu ve bu duygunun
beslediği “kanaatler” olmasaydı insanlar bir arada kalmaya ikna edilemezlerdi.
Peki bugün çoğu ağa olan Kürt
etnik ırkçısı feodalizm artıklarının böyle bir oluşumu anlayabilmeleri,
algılayabilmeleri mümkün müdür? Elbette değildir.
Bundan dolayı onlara ne kadar
akılcı, ikna edici izahlar, deliller
sunarsak sunalım, onlar kendilerinin temel “politikası” olarak uzlaşmazlığı ve
şiddeti tercih etmektedirler.
Antropolojik anlamda ırk fikrini çoktan geride bırakmış bir millete
mensup olmanın kolaylığını ve gururunu bu yüzden ellerini tersiyle iterek
renkleri ve kokularıyla birbirlerini tanıyan canlılar olarak yaşayıp
devlet kurabileceklerini sanmaktadırlar. Onlar bu açıdan bir arada ancak birbirlerini
yiyerek mutlak güç üstünlüğü ile yaşayan hayvan sürülerinin yaşayışını
benimsemişlerdir. Aslanlar nasıl antiloplarla doğuştan gelen bir beslenme
ilişkisi yaşıyorlarsa etnik ırkçılar da ancak “güçlü olan aşiretin hükmettiği
bir etnik sürü yaşantısını” anlayabilmektedir.,
Onlara, bahsettikleri toplumsal unsurlarla bir ulusun yaratılamayacağını, şu devirden sonra
etnik bir düşünüş ve kültürle büyük ve
dönüştürücü bir kültür, koruyucu, kural
koyucu ve ikna edici büyük bir sosyolojik yapı yaratılamayacağını, ne kadar
anlatmaya çalışırsanız çalışın, kabile düzeyindeki bir algılayıştan kopmaya
yanaşmaksızın, bir ulus olabileceklerini düşünmeye devam edeceklerdir.
Türkiye’nin hâl-i hazırda temel sorunu, kimliklenme
sıkıntısı yaşayan kenar mahalle
yığınlarının, bir şekilde elde ettikleri iktidar makamında, milletleşme
anlayışını kavrayabilecek medenî ve
insanî idrakin bulunmamasıdır. Hal böyle olunca bu cahil kitle, etnik ırkçılığın, gerek mensubiyet gerekse düşman algısı
yönünden kavranması kolay ilkelliğinin, gerçek olduğuna, kendini inandırmış
vaziyettedir.
“Bu iş silâhla çözülmüyor!”
cehaletinin, bu vatanın demokrasiyle elde edildiğini sanmak aptallığından başka
bir şey olmadığını bu yüzden etnik ırkçılara ve d kenar mahalleli dinci seçmen
kitlesine işte bu yüzden anlatamazsınız. Maalesef kenar mahalle kafalı dinci
seçmen kitlesi, vatanın ve egemenliğin tartışmasız tekliğinin yalnız ve ancak
savaş ile değiştirilebileceğini anlayamamakta buna karşılık etnik ırkçılığın
silâha dayalı inadının geçerli ve tek makul ifade tarzı olduğunu düşünebilmektedir.
Bütün bu delillerden sonra şunu
anlamaktayız: Türkiye’de hükümet acz içinde değildir, ihanet içindedir.
Türkiye’de dinci iktidar, milletin vatanıyla bölünmez bütünlüğünü ve
egemenliğini kabul etmek yerine etnik ırkçılığın hayvanî ilkelliğine boyun
eğmekte, Türk Milletini de buna zorlamaktadır.
İşte bundan dolayıdır ki Türk
Milleti’ne boyun eğdirdiği düşünülen silâhlı ihanet unsurları bir an önce son
ferdine kadar yok edilmelidir. Aksi takdirde cahil dinci seçmeni Türk
Milleti’nin etnik ırkçılığın hayvanî inadı, ilkelliği ve vahşeti karşında
yenildiğini düşünecek ve zaten kendisine ait
odluğuna inanmadığı Türk vatanını eşkıyaya peşkeş çekmekte beis
görmeyecektir.
2 yorum:
En acısı da terör örgütüyle masaya oturarak sözde "Evlatlarımız şehit olmuyor." söylemleri ve bunun için Akp' yi takdir edenler..
Farz edelim ki şehit vermiyoruz, terörü yok etmenin yolu masaya oturup sözde anlaşma yapmak mıdır, topraklarından feragat etmek midir? Hiç mi adam gibi bir terörle mücadele politikası olmaz bir memleketin.Onlar istedikçe biz vereceğiz demektir o vakit...
Sevres'de de ordumuz terhis edilip vatan galiplerin denetimine bırakılıyordu. Bu bizim için barış sayılabilir miydi? Çok haklısın Yelizciğim. Vakit ayırıp okuduğun ve yorumladığın için teşekkürler. Her zaman gel.
Yorum Gönder