Türkiye’nin gündemi yolsuzlukla
sulandırılırken Kürt etnik ırkçılığının egemenlik talebi
gizlenmeye çalışılıyor.
Mises “kadir-i Mutlak Devlet”
adlı kitabında “milleti” dil beraberliği olarak yanımlar ve dil gruplarının egemenlik tercihlerini
onların kararına bırakır. Sorun, egemen milletlerin egemenliğinin dilsel
azınlıkların kararına bırakılıp bırakılamayacağıdır.
Egemen çoğunluğun egemenliği
nereden kaynaklanır? Egemenlik kavramı meşru mudur?
Liberal okul egemenlik kavramına mesafeli bakar.
Burada egemenliğin sebebine
bakmak yerine sonuçlarına bakmak yanlışına düşer. Egemenliğin, kayıtsız şartsız
bir zorbalıkla sonuçlanacağına dair bir önyargıyı “özgürlükçülük” adına benimser.
Peki ama egemenlik gerçekten kayıtsız
şartsız bir zorbalık getirir mi?
Egemenlik buna yol açabilir ama
egemenliğin ortadan kaldırılması, kuralın uygulanması için gereken zor kullanma
aygıtını ortadan kaldırdığı için adaletin sağlanması imkânını kesinlikle
ortadan kaldırır.
O halde egemenlik kavramının
kaynağı nedir?
Egemenlik kavramının kaynağı
devletleşme ihtiyacıdır. Devletleşme,
etnik, dinî veya başka cemaatleşme şekillerinin,
birbirleriyle yaşadıkları anlaşmazlıkların, tarafsız, aşkın ve daha önemlisi uygulayıcılığı
mutlak ve tartışmasız bir adalet sağlayıcı
tarafından giderilmesi ihtiyacının eseridir.
Burada devletleşmenin,
cemaatlerin/ toplulukların veya kabilelerin kendi içlerindeki kurallara göre dünya ile etkileşimlerinde sınırlı
kalmalarıyla ilgisi birinci derecede önemlidir. Bu şu anlama gelir: İnsan
toplulukları için “büyümek ve genişlemek” kabileleşmekten daha önemli ve
yararlıdır.
Kabile halinde kalmak artan nüfusun maddî ihtiyaçlaırnın
giderilmesini imkânsız hale getirir. Ayrıca
kabile ancak diğer kabilelerden tamamen kopuksa belki kendi kurallarıyla
yaşaması mümkün olabilir. Diğer kabilelerle /topluluklarla etkileşime girilmesi
halinde ise topluluğun kurallarının
artık ortaya çıkan yeni sorunların
çözümünde etkisiz kalması durumu ortaya çıkar ki bu kaçınılmazdır.
Kabile veya toplulukta kurallar
atalar kültüne, şahıs otoritesine veya dini inanca dayanır. Kabile/cemaat
üyelerinin başka topluluklarla
etkileşmesi sorunların ortaya çıkmasına yol açar. Zamanla kabile/cemaat
üyeleri, sahip odlukları kuralların ve şahıs otoritesinin cevaplayıcılığından
memnuniyetsizlik duymaya başlar. Bu durumda bazı kabile/ cemaat üyeleri
başka topluluklara özenmeye başlar.
Böylece kabile içinde bağlılık zayıflar.
İnsanlar, kuralların herkes için
aynı olduğu, işbölümüne ve işbirliğine
bu kurallar altında daha rahat dahil olabildikleri beraberlikleri
gördüklerinde artık beraberliğin ölçüsünün etnik aynılık/benzerlik, dini
beraberlik gibi sebepler olması onlara yetersiz ve hatta saçma gelir.
Kabile de insanlara düşmanlara
karşı bir güvenlik sunarken kabile/cemaat içinde otoriteye karşı hayatın
emniyeti konusu tamamen keyfi bir iradeye bırakılmıştır.
Oysa “devletleşme” insanlara
önceki aidiyetleri ne olursa olsun herkes için ve her zaman geçerli kurallar
altında yaşayabilmek imkânı sunar.
Bu durumun gereği ise kural hâkimiyeti
altında beraber olmak isteyenlerin, eski beraberliklerinin ölçülerini ve
asabiyesini geride bırakmaları ve yeni düzenin kurallarını “herkes gibi” ve “herkes
kadar” kabul etmeleridir. Yani meselâ hem Zulu kabilesinin kabile liderinin otoritesini kabul edip hem
de İngiliz toplumunun refah kaynaklarına ulaşamazsınız.
Peki ama bu durum bir tür “eşitlikçi
demokrasi ile mi meydana gelir? İşin içinde kuralları uygulamak için zor
kullanma tekeline sahip birileri olacaksa bu kim olacaktır. Bir kabileler
koalisyonu mu buna karar verir?
Bunun nasıl meydana geldiği hem
tam olarak bilinemez hem de açıkça önemsizdir. Her ne şekilde oluşursa oluşsun
şurası kesindir ki bir baskın ve kalabalık grup mutlaka kural uygulayıcılığı
tekelini eline alır ve kendi “büyük kültürünü” kendiliğinden hâkim hale
getirir. Zulu genci Londra’ya geldiğinde
kendisiyle beraber sadece teninin rengini getirir. Gerisi beyaz adamın
sağladığı ve uyulması zorunlu kural beraberliğidir. O beraberlik içinde
kuralları anlamak için zorunlu olan dil, o kuralları anlayabilmek için
kuralların içinde oluştuğu kültür ve medeniyet vardır. Böylece Zulu genci sırada
beklemenin, sözü kesmemenin, ısrarcı olmamanın herkes için geçerli olduğu, bu
kurallara ve elbette hukuk oluşturucunun kanunlarına uyulmasının işbirliğini ve
iş bölümünü temin ettiği ve gene böylece ihtiyaçların ve emniyetin kendi
kabilesinden daha iyi karşılanabildiği
bir toplumun parçası haline gelir ve bir “İngiliz” olur!
Burada devletleşmenin kökenine ve
oluşumuna bakarken kendiliğinden aslında milletleşmenin oluşumuna da bakmış
olduk
Bu durumda milletleşme, egemenlik
kavramının oluşumuyla, kendiliğinden meydana gelen bir sosyolojik yapı olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Zulu genci, bir kere Londra’da
hayatını kazanmaya çevre edinmeye, aşık olmaya, eğlenmeye başladığında artık
ondan beklenen, ona bunu veren toplumu benimsemesi ve o toplumun, vatanı ve
kurallarıyla bölünmez bütünlüğüne dahil olmasıdır. Zulu genci, belki
kabilesinin kıyafetlerini ve şarkılarını Hyde Park’ta sergileyebilir ama mesela
Hackney’de, Dalston’da, Schorditch’te, bir “Zulu özerk bölgesi” kurmak gibi
bir şey isteyemez. Veya İngiltere’de
neden sadece İngilizce konuşulması gerektiğini anlayamadığını soramaz.
Egemenlik, kural koyuculuk ve uygulayıcılık tekelinden başka
bir şey değildir. Bunu tek başına yapmak yetkisine sahip bir toplumu
gerektirdiği kadar kural hâkimiyetini de gerektirir. Kurala dayanmayan zor kullanıcılık, egemenlik değildir ancak eşkıyalıktır.
Bundan dolayıdır ki meselâ Kuzey
Irak yığışmasındaki zor kullanıcılık, devletleşme ve milletleşmeyle karakterize edilebilecek bir
egemenlikten ziyade bir eşkıya baskıdır.
Egemenlik olmaksızın hukuk devletinin, kanun
hâkimiyetinin işletilebilmesi mümkün değildir. Milletleşme egemenlik kurumunun
işletilebilmesinin sosyolojik gereğidir. Bundan dolayıdır ki ulusal devletlerin
bütünlükleri hayatîdir. Milletleşme,
devletleşme ve egemenlik ilişkisi anlaşılmadıkça liberal demokratik bir hukuk devletinden
bahsetmek mümkün olamaz. Liberaller öncelikle bunu anlamalıdır.
3 yorum:
Geniş zaman büyük enerji Kalemine sağlık
Kalemine sağlık Okuyorum Okutuyorum
Asıl ben zaman ayırıp okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkür ediyorum. Saygılarımla...
Yorum Gönder