25 Ocak 2014 Cumartesi

Ana Akım Türk Milliyetçiliğinin Karakteristikleri





Bugün Türk milliyetçiliği denen fikri oluşum, yeknesak bir görünüm arz etmiyor.

Belki böyle bir görünüm arz etmesi de gerekmez ama  onun farlılıkları, maalesef yapıcı şekilde bir arada bulunamıyor . Bu gün milliyetçiliğin, içinde barındırdığı farklılıklar, ortak bir tarihi mirasa vefa dışında ciddi insanî, ahlâkî ve siyasî çelişkiler barındırıyor.

Bu farklılıklar Türkçülük ve Türk-İslâmcılık şeklinde tezahür ediyor.

Bugün  “milliyetçilik” dendiğinde akla gelen, belirleyici olan ve siyasete yön evren düşünce, “Türk-İslâmcılık”…

Türk İslâmcı siyaset tarzının  karakteristikleri dikkate alınmaksızın Türk  milliyetçiliğinin yönelimini   ve zaaflarını anlamak mümkün olmayacaktır.

 Türk İslâmcı, ana akım milliyetçilik felsefî anlamda sanıldığı gibi idealist değildir;   faydacı ve teleolojiktir. Her ne kadar durmaksızın “ülküden” bahsederse etsin belirli bir hedef gözetmek dışında “idea” ile en ufak bir ilgisi yoktur.

Bunun sebebi milliyetçiliğin siyasileşmesiyle birlikte “sonuca yönelik çalışmak” anlayışını benimsemiş olmasıdır. Bu anlamda teleolojik/kastîdir. Teleolojik anlayışıyla  siyasi milliyetçilik/MHP hayatın bütün unsurlarının siyasi liderin ve teşkilâtın kastına ve anlayışına göre yorumlanması  yönetimini benimsemiştir. Bundan dolayı fikri ve ahlâkı eylemin gerisine atmıştır. MHP eksenli Türk İslâmcı anlayış, bir  eylemin ahlâkî tutarlılığından ziyade “amaca yönelik olup olmadığına bakar.

Bu da aynı zamanda doğrudan doğruya faydacı bir anlayıştır. MHP için mühim olan, eylemin, amaca giden en kısa yol  gibi görünüp görünmemesidir.  MHP bu açıdan ciddi anlamda etiksiz ve ham bir faydacılık gütmektedir. MHP asla eylemlerin muhtemel sonuçları, genel ahlâk ilkeleriyle uyuşup uyuşmaması gibi bir yol gözetmemektedir. Tarafların kıyasıya çarpıştığı bir iç savaşta gereken partizanlık ve “eylemlilik” belki her şeyin önünde yer almıştır ama ’80 sonrası için aynı bakış açısının sürdürülmesi hem şartlar açısından imkânsız hem de etik bağlamda tutarsızdı.

B u açıdan bakıldığında hedef sahibi olmak dışında  ana akım Türk milliyetçiliği veya MHP milliyetçiliği, eylemlerinde herhangi bir ahlâkî, felsefî ideaya uygun hareket etmemektedir. Bu davranışı, tipik Marksist  eylem mantığına uymaktadır. Kısacası “Ülkücülük diye  tanınan ana akım milliyetçilik, hedefe yönelik, kastî/teleolojik  ve faydacı bir   diyalektik eylemcilikten başka bir şey değildir.”

Buna mukabil MHP amaçlarla araçların uyumunu düşünmek hususunda son derece tembel ve hatta isteksizdir. MHP/ana akım milliyetçilik, amaca ulaşmak isteyen ama amaca ulaştıracak araçların ahlâkî ve  faydacı tutarlılığını düşünmekten aciz bir siyasî harekettir.

Peki ana akım/siyasî milliyetçilik ideolojik anlamda nerededir?

Alışılmış bakış onu,  ideolojinin sağ tarafında koymaktır. Oysa ana akım MHP milliyetçiliği açıkça kollektivist ve sosyalist eğilimlidir ve hatta doğrudan  doğruya sosyalisttir.

Sosyalizm, üretim araçlarının  mülkiyetinin kollektifleştirilmesi nihaî amacına yönelik her türlü kollektivist eğilimin ve eylemin genel çerçevesidir. Bu açıdan ana akım milliyetçilerin “ sosyo ekonomik” bakışlarının, özel mülkiyet, piyasa, ve teşebbüs hürriyetinden yana olduğunu söylemek zordur.

Ana akım milliyetçilik “devlet güdümünde bir ekonominin”, ekonominin tabiatıyla çelişip çelişmediğini sorgulamaktan uzaktır.  Devletin idare ettiği bir  ekonomide ekonomiyi meydana getiren müşevviklerin sürüp süremeyeceğini, insanların hürriyetlerinin ve refahların temin edilip edilemeyeceğini düşünmek yerine ana akım milliyetçilik “ne pahasına olursa olsun” ekonomik komuta koltuğuna oturmayı hedeflemektedir.

Ayrıca ana akım milliyetçilik ideolojinin temeline bireyi değil, toplumu koymaktadır. Bunu yaparken de dinî  bir takım hurafelerden destek aramaktadır.

Bu açıdan MHP  ve ana akım milliyetçilik ideolojik anlamda yelpazede aslında Stalinizme varan bir solcu anlayışı sahiplenmektedir.

Ana akım milliyetçiliğin hukuk anlayışı da özünde kazuistik ve pozitivisttir.

Yani günlük hayatın her anıyla ilgili bir kanun yapılması, vatandaşların eylemlerinin meşruiyetinin temel haklar  bağlamında  değerlendirilmesi yerine  yasama organının  iradesinin ürünlerine göre değerlendirilmesi gerektiğine dair bir anlayışı savunmaktadır. Bu da “Hukukun, kanun yapıcının ürettiği bir şey olduğu” anlayışının yani hukukî pozitivizmin bir sonucudur.  Oysa bu gün kanun yapıcının hukuka uygun olmayan yasama faaliyetinde bulunabildiğini her gün görüyoruz.

Ana akım milliyetçiliğin  sosyo- politik yaklaşımı da maalesef lâiklikten uzaktır. Ana akım milliyetçiliğin bir “ülkü” olarak ifade ettiği “Türk-İslâm” düşüncesi, nihaî tahlilde “İslâm akaidine ve fıkhına dayalı bir toplumsal düzen kurmak” hedefinden başka bir şey değildir. Bunun da  anlamı  açıkça  şeriatçılıktır.

MHP, bugün adına “İslâm” denen anlayışın, Arap milletinin, kendi ataerkil, otoriter  toplumsal düzen anlayışının yorumundan başka bir şey olduğunu göremeyecek kadar bilgisizdir. Bu yüzden de yapmaya çalıştığı şeyin, aslında “Türk’ü Araplaştırmak” olduğunu dahi anlayamamaktadır.

Görüldüğü gibi ana akım milliyetçiliğin, medenî bir toplumla, hukuk devletiyle, temel haklar kabulüyle ve  milliyetin sahibi olan Türk ile uzaktan yakından ilgisi kalmamıştır.

Bundan dolayı kendini Türk milliyetçisi olarak  kabul edenlerin derhal fikrî çerçevelerinin gözden geçirmeleri aklî ve vicdanî bir borçtur. Bundan sonra tarafımızı seçerek, seçimimizin muhtemel sonuçları hakkında dürüstçe kafa yormalıyız.

Eğer “Bugün ne yapılmalı?” diye soruluyorsa; Türk için ve Türk’e göre düşünen herkesin, kendisini, şeriatçılığın ve kollektivizmin  her türünden derhal ayırması gerekmektedir.

Aklını türbanla, hadisle, risalelerle, tarikatçilikle bozmuş bir MHP’nin Türk egemenliğini, hürriyetini ve refahını savunması imkânsızdır.

Türk milliyetçileri kendilerini, ataerkil, kadın ayrımcısı, şeriatçı sözde milliyetçilerden insanî olarak da ayırmalıdır. Türk milliyetçileri, karılarına kek, börek pişirmek dışında bir mesuliyet yüklemeyen “erkek çobanlı” sürü milliyetçilerinin Arapçı ahlâkî riyakârlığıyla artık daha fazla bir arada bulunamaz, bulunmamalıdır.

Tavırları ve anlayışları  dinci, şeriatçı insanlar gerçek milliyetçilerin, onlara hâlâ tahammül etmesinden dolayı milliyetçiliği sömürebilmektedir. Bugün ne yazık ki  Türk milliyetçiliğinin entelektüel merkezi olması gereken Türk Ocağı da aynı tarikatçi/şeriatçı anlayışın tasallutu altındadır.

Türk milliyetçileri, hayatlarını dine göre düzenlediklerini sanan insanlarla her türlü ilişkiyi, derhal kesmelidir. Bu insanlarla ne herhangi bir siyasî ve içtimaî toplantı yapılmalı ne de ailevi ilişkiler kurulmalıdır. Çünkü onlar zaten başı açık kadınları, kadınlı erkekli toplantıları din ve ahlâk dışı bulan, kendileri dışındaki herkesi “eksik Müslümanlar” olarak addeden mutaassıplardır.

Türk milliyetçiliğinin  meşru ve makbul yolu, akılcılık, lâiklik, medeniyetçilik ve hürriyetçiliktir.  Bu unsurları gözetmeyen bir milliyetçilik ne Türklüğü muhafaza edebilir ne de bir çözüm üretebilir.













11 yorum:

Adsız dedi ki...

Gerizekalı sen nasıl milliyetçiliği ve ülkücülüğü şeriatçı gayriahlaki ve laiklik dışı bir anlayış olarak görebilirsin senin bu kıt beynin bu ideolojileri anlayacak ve yorumlayacak seviyede değil Türk islam ülküsü size göre değilse o zaman gidin rusyanın amerikanın milliyetçisi olun

Afşar Çelik dedi ki...

Öncelikle okumaya zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Ama arada bir okuma yazma öğrenmek için de zaman ayırsanız daha memnun olurdum.

Cehaletim konusunda haklı olabilirsiniz. Sizden tek istirhamım, sıradan bir insanın anlayamayacağı kadar karmaşık bir siyasi sistem ise Türk İslâm Ülküsü denen şeyi, kime nasıl anlatacağınızı bana bildirmenizdir.

Yorumunuzu bayalığı vekabalığı açısından ibret olsun diye yayınlıyorum. Böylece ana akım milliyetçiliğin gerçek halinin ne olduğunu herkes görebilecek.

Her zaman beklerim.

selcen dedi ki...

Türk islam ülküsü basbayağı bir şeriatçı görüştür.Aksini iddia eden gerizekalıdır.

Afşar Çelik dedi ki...

Sizin gibi işin özünü anlayan daha fazla insan olması dileğiyle saygılarımı sunuyorum. Elinize, aklınıza sağlık.

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Bilgi birikimi ve uslup ne kadar da paralel kavramlarmis meger.

Turk-Islam ulkusundeki "Turk", yalnizca "Islam" kismini siyaset sahasina sokabilmek icin haince kullanilan koca bir yalan. Ustu , sozde milliyetcilikle kapatilmaya calisilan bir seriat duzeni arzusu yani. Milliyetciligin siyasilestirilmesinin sonuclarindan biri ne yazik ki suistimallere acik hale getirilmesi. Milliyetciligi suistimal edip abdestim bozulacak diye kadinlarla tokalasmayan insan gruplarinin adini " milliyetci " yapanlar utansin...

Afşar Çelik dedi ki...

Enfes tespit Yeliz, sağolasın, var olasın.

Doğru söze ne denir? Bu tavır ve üslupla insanlar milliyetçiliğe ısındırılabilir mi?

Zaman ayırdığın için teşekkürler.

İhsan Ersin Demirel dedi ki...

Yazılarınız sayesinde, 20-30'ların Türkçülüğünden bugünlere nasıl geldiğimizi bir panaroma uslübunda izliyorum. Anormal ve sağlıksız bir dönüşümün nasıl olduğunu ve hangi kaynaklardan beslendiğini az biraz anladım da acaba bu dönüşümün öznesi olan yapılarda bir iç muhasebe yapılıyor mu merak ediyorum doğrusu... Türkiye Türklüğü'nün isminin dahi silinmesi noktasına gelinmesinde acaba kendilerine hiç mi hata atfetmiyorlar?! Pasifizmin ve etkisizliğin doruklarında hangi sihirli elin veya liderin kendilerini "iktidar" yapmasını bekliyorlar veya böyle bir "iktidar"dan nasıl bir hayır geleceğini düşünüyorlar!? Hasılı sizin gibi insanların yazıları tekil ve istisnai mi kalıyor?
Geldiğimiz noktada bu kritik soruların cevapları verilmezse artık çok geç olacak gibime geliyor.

Afşar Çelik dedi ki...

İhsan Bey,

Eksik olmayın, çok teşekkür ederim.

Bahsettiğiniz özneler, başkalarından tevarüs ettikleri ezberlerin kendilerine verdikleri güven duygusuyla hareket ediyorlar.

Atalarının dinine sahip çıkan Arapların "cahiliye Müslümanlığını", olduğu gibi alarak kendi dinlerini güvenceye alıyorlar.

Onların vicdanları da akılları da maalesef tükenmiş vaziyette. Var olmak için akıl etmek gerektiğini unuttuklarından ana akım milliyetçilerinden Türk varoluşuna hizmet etmelerini de bekleyemeyiz.

Evet şu an için düşünmeye uğraşanlarımız istisna kalıyor ama işin değeri ve önemi de buradan geliyor. Önemli olan gerçek değerleri yalanlara karşı savunmak. Sonu ne olur bilinmez ama değer sahibi insanları insanları örnek almak, değerleri korumanın tek yolu.

Elimizden geldiği kadar...

Saygılar, her zaman beklerim.

Sağlıcakla...



ergün tutuş dedi ki...

ülkücülük....Atatürk milliyetçiliğini iç etmek için 1965 sonrası T.C dEVLETİ DÜZENİNİ YIKMAK İÇİN İHDAS EDİLMİŞ...5 ANA SİYASAL AKIMDAN BİRİSİDİR...Eğer günümüzde...birileri durun Atatürk cumhuriyeti bölünmez...parçalanamaz....diyerek ortaya çıkarsa..ülkücü harket..işte tamda...bu duruma karşı çıkanları ilk tasfiye edecek...belediye yıkım ekiplerinin..zabıtası olarak kurgulanmıştır....bildiğim...% 85 i...şeriatçıdır...saygılar...sn..Çelik..başarılı analiz olmuş..tşkürler...

Afşar Çelik dedi ki...

O dönemde süren soğuk savaş şartlarını ve ülkemizdeki Sovyet tehdidini görmezden gelmek biraz kolaycılık olur. Bu bir fantezi falan değildi, gerçekti. Ama bundan öte Ülkücülüğün şeriatçılığa kaydığı da bir gerçektir. Her zaman beklerim. Saygılar

Afşar Çelik dedi ki...

O dönemde süren soğuk savaş şartlarını ve ülkemizdeki Sovyet tehdidini görmezden gelmek biraz kolaycılık olur. Bu bir fantezi falan değildi, gerçekti. Ama bundan öte Ülkücülüğün şeriatçılığa kaydığı da bir gerçektir. Her zaman beklerim. Saygılar